Devletin gazeteleri
“Devletin gazeteleri” derken, birçok insanın aklına hemen Resmi Gazete gelmiştir. Ama kastım o değil.
Resmi Gazete 2018 yılında kağıda basımı durdurdu. Sadece dijital olarak yayınlanıyor. Birçok kişi bunun farkında değil çünkü zaten kağıda basılı halini okumuyordu kimse. Tirajı 2 bine kadar düşmüştü. Herkes dijitalden okuyordu.
“Devletin gazeteleri” derken kast ettiğim başka bir şey.
Aslında devlet ülkede birçok gazeteyi finanse ediyor. Resmen olmasa da, fiilen sahibi konumunda neredeyse.
Anlatayım.
BASIN İLAN KURUMUNUN GAZETE İMPARATORLUĞU
1961 yılında, 195 Sayılı Kanunla Basın İlan Kurumu (BİK) kuruldu. Amacı ülkedeki gazetelere finans desteği vererek onların gelişmesini sağlamaktı.
Devlet, resmi kurumların duyurması gereken ilanlarını ve reklamlarını bu kurum aracılığı ile gazetelere dağıtmayı zorunlu kılarak, bir sistem kurdu.
2020 yılında Basın İlan Kurumu 467 Milyon TL ilan ve reklam dağıttı.
Bunları yerel ve ulusal 995 gazeteye, tirajları oranınca pay etti.
Günlük çıkan 31 ulusal gazeteden 27 tanesi bundan en büyük payı alıyor.
Hürriyet, Sözcü, Sabah gibi en çok satan gazeteler, yıllık yaklaşık 15-20 Milyon TL arasında ilan alıyor BİK’ten.
İlanlar tiraj sayılarına göre aşağı doğru pay ediliyor.
Anadolu’da çıkan haftalık ve günlük 968 yerel gazetenin hayat damarı BİK’ten aldıkları ilan ve reklamlar.
BASIN İLAN KURUMU OLMASA KAÇ GAZETE KAPANIR?
Eğer BİK her yıl verdiği 467 Milyon TL’yi gazetelere dağıtmazsa ne olur?
Bu konuda resmi bir çalışma yok ama kurum yöneticilerinin başından beri söylediği şu: Yerel gazetelerin % 80’i, Ulusal gazetelerin % 60’ı kapanır.
Bu durumda BİK, ilan verdiği bu gazetelerin çoğunluğunun sahibi konumundadır desek yanılmış olur muyuz? Bence hayır.
Peki gazeteleri sübvanse etmek kötü bir şey mi? Birçok insanın ekmek yediği gazetelerin kapanmasını neden isteyelim?
İyi bir şey yapıyormuş gibi gözükse de, bugün aslında devletin gazeteleri sübvanse etmesi sektörün gelişmesine engel oluyor.
Bu tezimi uzun yıllardır savunuyorum. Size de açıklayayım.
HÜKÜMET BASINA SÜBVANSİYONU DURDURMADI
2011-2014 Yılları arasında Anadolu Ajansı’ndaki görevim gereği, Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu üyesiydim. Yasaya göre bir temsilci atıyor ajans.
Görev yaptığım bu yıllar içinde iki konuya hep itiraz ettim.
Birincisi, bugün 60 yaşında olan BİK’in kuruluş amacı yerel ve ulusal gazeteleri finansal olarak destekleyip, gelişmesini sağlamaktı. Ancak bu kuruluş misyonu artık işlevsel değil.
Gazeteleri sübvanse ederek onların gelişmesini değil, tembelleştirerek atıl kalmasına neden oluyor artık.
Çünkü kağıda basılı gazeteler okunmuyor, ancak BİK sadece kağıda basılı gazetelere destek verdiği için, basının çağa uygun dijitalleşmesi bir türlü gerçekleşmiyor.
Öte yandan yıllardır devlet desteği alan yerel basın içinde, gelişip ulusal düzeye gelen gazete ve meşhur olan gazeteci sayısı kaç? Yok denecek kadar az.
Onlara verilen desteği bu nedenlerden dolayı kesmekten yanaydım.
Bu görüşümü hükümete de ilettim o zaman. Ancak siyasi olarak böyle bir karar almadılar.
GAZETE TİRAJLARININ HİÇBİRİ GERÇEK DEĞİL
İkinci itiraz ettiğim konu, gerçeği yansıtmayan ülkedeki gazete tirajlarıydı.
Bugün günlük yayınlanan 31 ulusal gazetenin ortalama toplam tirajı 1 Milyon 770 Bin. Bunu dağıtım şirketi duyuruyor. BİK de buradan aldığı verilere göre ilan paralarını dağıtıyor.
Bu tirajların gerçek olmadığını sektörde herkes biliyor aslında. Gazetenin kendisi de, dağım şirketi de, ilan veren kurum da. Ancak bu tirajlar bir şekilde faturalandırıldığı için resmi olarak “doğru” kabul ediliyor.
Ben ülkedeki resmi tirajların doğru tespit edilmesi için kurumun özel bir çalışma yapmasında ısrarcıydım. Bu da yapılmadı.
Peki gerçek tirajlar nedir? Bunu bilmiyoruz. Ancak yine kurum yöneticilerinin tahminine göre %60 tirajlar gerçek değil. Yani devlet basılmayan, satılmayan, okunmayan gazetelerin gerçek olmayan tirajlarına para ödüyor.
Eğer gerçek tirajlar ortaya çıkarsa, birçok gazete ilan alamaz, ilan alamayan gazeteler kapanır ve dağıtım şirketi de dağıtacak gazete bulamadığı için iflas eder.
İşte bu istenmediği için hayali tirajlar üzerine kurulu sübvanse sistemi devam ediyor.
Devlet parayla satmayan ve okunmayan gazeteler çıkartıyor özetle.
BİK’İN DİJİTALLEŞME ÇELİŞKİLERİ
Bugün 1 Milyon 770 bin toplam gazete tirajı, 10 yıl önce 4.5 Milyondu.
Erime büyük bir hızla devam ediyor. Şimdi tasarruf tedbirleri kapsamında kamu kurumları, belediyeler gazete satın alamayacak. Tirajlar daha da düşecek.
Dijital çağda kağıda basılı gazetelerin varlığını sürdürmesinin imkansız olduğunu herkes biliyor aslında.
Habertürk bu gerçeği görüp de kağıda basımı durduran ve dijitalleşmeye yatırım yapan ilk gazetelerden biri.
Aslında Basın İlan Kurumu da durumun farkında. Bu yüzden özellikle yerel gazetelerin dijitalleşmesi için de Anadolu’da eğitim çalışmaları yürütüyor uzun süredir. Web sitesi kuran yerel gazeteye % 5 daha fazla ilan vererek onları teşvik etmeye çalışıyor.
Çelişki şu ki, dijitalleşmeyi teşvik eden kurum, dijital gazetelere ilan vermiyor. Yasaları böyle.
Daha büyük bir çelişki var. İlan.gov.tr isimli, resmi ilanların yayınlandığı devlete ait bir siteyi de BİK yönetiyor. Devlete ait tüm ilanlar bu sitede yayınlanıyor. Çok takip edilen bir site burası. İşin tuhafı, bu ilanların aynısını okunmayan gazetelere basarak üstüne bir da para ödüyor BİK. Neden? Yasaları böyle diyelim yine.
Önceki yıllarda her devlet kurumunun kendi ilanını kendi sitesinden yayınlanması görüşü ortaya atılmıştı. O zaman BİK’e ihtiyaç duyulmayacak ve onlar aracılığı ile dağıtılan 467 Milyon TL de devletin kasasında kalacaktı. Bunun için kanuni düzenlemeler yapılması gerekiyordu. Ancak yine siyasi nedenlerle bundan vazgeçildi.
Şimdi devlet kurumlarının resmi ilanları hem kendi sitesinde, hem ilan.gov.tr’de yayınlanıyor, bir de BİK aracılığı ile gazetelere para ile yayınlatılıyor.
KAMU REKLAMLARI SADECE İKTİDAR GAZETELERİNE
Bir gazetenin editöryal bağımsızlığı varlık nedenidir. Ancak finansal bağımsızlık olmadan editöryal bağımsızlık olamaz.
Gazeteler üç yerden finansal kaynak edinerek hayatlarını sürdürürler.
1. Reklamlar
2. BİK’in verdiği resmi ilanlar
3. Gazete satışları
Reklamları da ikiye ayırmak gerek. Devlete doğrudan ya da dolaylı bağlı kurumların verdiği reklamlar, buna “kamu reklamları” diyebiliriz. THY, Ziraat Bankası, Halkbank gibi.
İkincisi, özel sektörün verdiği ilanlar.
Devletle iltisaklı kurumların, yani kamu reklamlarının nasıl dağıtıldığını açıklayan bir çalışma yayınlandı geçtiğimiz günlerde.
Gazeteci Hasan Basri Akdemir ve Kenan Şener’in hazırladığı çalışmaya göre, kamudan en çok reklam alan gazetelerin neredeyse tamamı, iktidara yakın gazeteler.
En çok reklam alan ise Türkgün isminde, adını pek kimsenin bilmediği bir gazete. Tirajı 30 Bin civarında görünüyor. Gazete o kadar yeni ki BİK’ten henüz ilan alacak yasal bekleme süresini bile doldurmamış. Ancak kamudan en çok reklamı bu gazete alıyor.
Bu gazeteyi Sabah, Akşam Analiz, Takvim gibi gazeteler takip ediyor.
Bu durumda BİK’in verdiği devlet desteğinin haricinde, kamu reklamları da gazeteleri finanse eden ikinci kaynak durumuna geliyor.
Finans gelir olarak üçüncü şıkkı anlatmaya gerek yok. Zira çoğu gazete gerçekte satılmadığı ve tirajları da şişirme olduğu için oradan bir gelir elde ettiği söylenemez.
EDİTÖRYAL BAĞIMSIZLIK VAR MI?
Durumumuz şudur:
Bugün 968 yerel gazetenin % 80’i, 27 ulusal gazetenin % 60'ı Basın İlan Kurumu desteği ile ayakta duruyor.
Peki kamu reklamları ve BİK desteğini birlikte çekersek, bu gazetelerin kaçı ayakta kalabilir? Cevabını siz verin.
Kamu reklamları ve BİK ilanları internet gazeteciliğini de içine alacak şekilde adil bir bicinde dağıtılırsa ne olur?
O zaman iyi gazetecilik yapanlar, dünyadaki dijital dönüşüme ayak uyduranlar güçlenir.
Bugün iktidarı eleştiren hiçbir gazete kamu reklamı alamıyor. Muhalif yayın yapan gazeteler hakkında şikayet olduğunda, BİK haklı görürse ilanları keserek cezalandırıyor.
Bu durumda editöryal bir bağımsızlıktan söz etmek mümkün değil.
Devlet bu tutumuyla eleştirel, muhalif ve sorgulayıcı gazeteciliğin zayıflamasına neden oluyor. Sonuçlarını da son tartışmalardan görüyoruz.
Bu yüzdendir ki basına olan güven, inandırıcılık, saygınlık her geçen gün daha çok kan kaybediyor.
Bu tutum, neden olduğu editöryal krizin haricinde, dijitalleşme krizini de tetikleyen bir durum.
Kamu reklamları, BİK ilanlarından pay alamayan birçok dijital mecra hayatta kalamıyor, yeni girişimler, yeni projeler çıkmıyor.
Bu yüzden başka bir tehlikenin içine düşülüyor aslında. Yabancı ülkelerin medya platformlarına mahkum oluyorlar.
Youtube, Twitter, Instagram, Facebook bugün dünyanın en büyük medya platformları oldu. Yani birçok dijital gazeteyi, televizyonu bünyesinde barındırıyor artık.
Bu da bir tekelleşmeyi ve bağımlılığı beraberinde getiriyor. Bu tehlike ayrı bir yazı konusu.
HÜKÜMET YENİ BİR DÜZENLEME HAZIRLIĞINDA
Durumun sürdürülemez olduğunu sanırım hükümet de anlamış olmalı. Herkesin dijital mecralardan takip ettiği gazeteciliğin, kağıda basılı gazeteler aracılığı ile devam etmesinin mümkün olmadığını biliyorlar.
İnternet gazeteciliğinin hakimiyetini kabul etmelerine rağmen, bunun hukuki alt yapısının olmaması durumu zorlaştırıyor. Örneğin dijital platformlarda gazetecilik yapanlar resmi ilan almayı bırakın, basın kartı bile alamıyorlar.
İşte tüm bunları düzenleyecek bir kanun üzerinde çalışmalar yapıyor İletişim Başkanlığı. Basın İlan Kurumu’nun geleceğine bu dönemde karar verilecek.
Basını sübvanse etmenin sektöre yarar değil, zarar verdiğini umarım dikkate alırlar.
Ancak ikinci tehlike, internet gazeteciliğinin yasal altyapısını düzenlerken, sektörü kontrol etmek amacıyla RTÜK benzeri bir yapı kurulmasıdır. Umarım böyle yapılmaz.
“Devletin gazeteleri” gerçek rekabete girmeli.
O zaman iyi gazetecilik, çok okunan gazete ortaya çıkar.