Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Afganistan’ın yeniden Taliban’ın eline geçmesiyle yaşadıklarımız bir kez daha gösterdi ki, ABD dünya siyasetinde büyük oyun kurucu aktör değildir.

        Buna ek olarak, Avrupa’nın uzun süreden beri devam eden içe kapanmacı ve silik dünya siyaseti bu krizde yine ortaya çıktı.

        GERİ ÇEKİLMEYİ BİLE BECEREMEYEN ABD

        ABD, Afganistan’da yenildi tamam ama geri çekilmeyi bile beceremeyecek kadar kötü bir durumda olduğunu kimse tahmin etmiyordu sanırım.

        İstihbarat örgütleri birbirinden farklı raporlar verip, Başkan Biden’ı Kabil’in düşmesi konusunda bile feci yanılttılar.

        Şimdi 31 Ağustos’a kadar ülkedeki vatandaşlarını, ona destek verenleri oradan çıkarmak için kendini paralıyor.

        Askeri literatürde hücum kadar, geri çekilmenin de son derece hayati bir konu olduğunu bilir herkes.

        ABD siyaseten Afganistan’dan çıkmayı, orada oluşacak boşluğu ve yakın Asya’daki dengeleri nasıl etkileyeceğini iyi hesap edemediği gibi, askeri olarak geri çekilmeyi de beceremedi.

        Tüm silahları Taliban’ın eline geçti, adamları içeride kaldı. Bu yüzden 5 bin askerini geri gönderdi Kabil’e.

        ÜLKELER ANAFORA KAPILMAMAK İÇİN TEYAKKUZDA

        Yakın Asya havzasındaki tüm ülkeler bu geri çekilmenin yaratacağı anafora düşmemek için adeta panik halde kriz yönetimine geçti.

        REKLAM

        Pakistan, İran, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan sınırları oldukları için daha büyük panik yaşıyor.

        Çin, Hindistan, Rus ise bölgesel güç olarak yeni durum için nasıl bir pozisyon alacaklarını hesaplıyorlar.

        Avrupa ve ABD’nin ne yapacağını artık düşünen yok.

        Tıpkı Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Yemen’de olduğu gibi.

        Siyaset üretemeyen, varlık gösteremeyen ve olayın akışına göre günlük reaksiyonlar gösteren ülke konumuna düştüler.

        Gerçi müdahil olduklarında durumu daha kötüleştiriyorlar.

        Almanya ve Fransa’nın Ukrayna’da, Fransa’nın Libya’da, ABD’nin Suriye, Yemen, Filistin’de işleri daha da perişan ettiğini gördük.

        ÇİN MERKEZLİ BİR DÜNYA ÜRKÜTÜYOR

        Bu durumda Rusya ve Çin’in dünya sahnesinde daha etkin olduğunu görüyoruz her geçen gün. Daha dinamik, devlet aklı daha aktif ve daha iştahlılar.

        Rusya’nın ekonomik gücü ve iç dinamikleri onun daha ne kadar uzak bölgelerde etkin olmasına müsaade edecek bilinmez.

        Ancak Çin sessiz ve derinden nüfuz alanını her geçen gün daha çok arttırıyor.

        ABD ve Avrupa’nın boşalttığı her alana bir cıva gibi akıp dolduruyor o bölgeleri. Ekonomisi güçlü, askeri kabiliyeti yüksek, ne istediğini biliyor ve devlet aklını son derece güçlü kullanıyor.

        Doğrusu Çin merkezli bir dünya düzeni beni ürkütüyor. Komünizmle kapitalizmin tuhaf karışımı olan ve kutsal değeri belirsiz bir ülkenin ne yapacağını kestirmek pek mümkün değil.

        Muhalefetin bitmeyen bölünmesi

        Muhalefetin bitmeyen bölünmesi
        0:00 / 0:00

        Bölünmeyen tek parti HDP kaldı. Aslında hakkında kapatma davası açılmasaydı, Kürt hareketi cephesinde yeni bir parti kurulacaktı. Eski, yeni HDP’liler ve dışardan isimlerle görüşmeler başlamıştı bile.

        Mardin’deki istişare toplantılarından birine giderken önemli bir isimle bu konuda görüşmüştüm hatta.

        Sonra kapatma davası açılıp, HDP’ye yönelik tartışmalar artınca bu proje şimdilik durdu.

        İktidar ve muhalefet partilerinin mitoz bölünmesi istisnasız sürecekti öyle olsaydı.

        BİRBİRİNE BENZEYEN MUHALEFET

        Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi de artık resmen kuruldu. Bölünen bir partinin ikinci kere bölünerek yeni bir parti doğurması ilginç bir durum.

        AK Parti ve MHP’den iki, CHP’den bir parti daha siyaset sahnesine katılmış oldu.

        Böylece siyasetin solunda ve sağında çok sayıda alternatif siyasi parti seçmenin oyuna talip.

        Ancak bölünen ve ayrılan partilerin geldikleri yerden çok radikal bir farklılık göstermemesine dikkatinizi çekerim.

        Parti programları açısından ayrıldıkları partilere benziyor çoğu.

        MHP ve AK Parti’den ayrılan oluşumlar parlamenter sistem, başkanlık sistemi ayrışmasının haricinde, çok radikal bir farklılık göstermiyorlar.

        CHP’den ayrılan Memleket Partisi ise o kısmında da benziyor. Peki iki partiyi birbirinden ayıran kalın çizgi nedir?

        Ya da Gelecek Partisi ve Deva Partisi’ni birbirinden ayıran en önemli özellik nedir mesela?

        Şimdi Zafer Partisi ile İYİ Parti, hatta MHP arasındaki farkları da pek seçemeyeceğiz aslında.

        Birbirine çok benzeyen muhalefet partileri arasında seçmenin nasıl davranacağını göreceğiz.

        RADİKAL OY KOPUŞLARI OLURSA YENİ PARTİLERE GİDER Mİ?

        Muhalefet ya da iktidar partilerinden radikal bir kopuş olacaksa, bunun yeni partilere akacağını kimse öngöremiyor.

        Kamuoyuna yansıyan anketlerin sonuçlarına biraz şüpheyle yaklaşıyorum.

        Çoğu telefonla ya da sosyal medya üzerinden insanlara ulaşıyor. Bu da sorulara sağlıklı cevap verildiğine dair şüpheleri arttırıyor.

        Muhalefetin mitoz bölünmelerle bir kan kaybı yaşadığı ortamda, insanların muhalefete olan güveninin de bölündüğünü görmek gerek.

        Muhalefetteki bitmeyen bölünmeler iktidarın işine yarar her zaman.

        Ülkede bir muhalefet sorunu olduğu fikri, her geçen gün daha da güçleniyor.

        Diğer Yazılar