Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanken kullandığı kavramdı bu: Bürokratik oligarşi.

        Vesayetlere karşı çıktığı her konuşmasında, “bürokratik oligarşi” kavramını da kullanır ve onun da bir vesayet aracı olduğunu söylerdi.

        Her zamanki mücadeleci kişiliğinin yansıması olarak, bu oligarşinin vesayetini de kıracaklarını ifade ederdi.

        AK PARTİ’NİN BÜROKRASİYİ DEĞİŞTİRME GİRİŞİMİ

        2003 yılında Ankara’da bürokrat/danışman olarak göreve başladığım günlerde, eski bürokratların oligarşik bir yapı içinde yapılan reformlara direndiğini, değişimi istemediğini hep gördüm.

        O nedenledir ki Erdoğan’ın bu yapıyı değiştirme ya da dönüştürme çalışmalarını hep haklı buldum.

        AK Parti’nin içinde yer alan, çoğunluğu İstanbul’dan gelmiş reformist, vizyoner ve idealist kadroların en çok mücadele ettiği kesim de sivil/asker bürokrasinin oluşturduğu oligarşiydi.

        Bu yapıyı değiştirmek için başlatılan en büyük ve en güçlü çalışma, dönemin Başbakan Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in, 'Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi'ydi.

        Erdoğan bu projeyi hep savunmuş ve tüm eleştirilere göğüs germişti.

        Gelin görün ki tüm bürokrasiyi değiştirecek ve ülkenin geleceğinde çok önemli etkiler yapacak bu yeniden yapılanma projesi gerçekleşemedi.

        REKLAM

        Projeyi hazırlayan Ömer Dinçer bile bir süre sonra sistem dışı kalacak kadar ortam değişti.

        “BÜROKRATİK OLİGARŞİNİN ZAFERİ”

        2017 yılında, o dönem köşe yazdığım Yeni Şafak Gazetesi’nde “Bürokratik oligarşinin zaferi" diye bir yazı kaleme aldım.

        Ve şöyle dedim:

        “Belki Cumhurbaşkanımız Erdoğan kızacak ama bürokratik oligarşi diye mücadele ettiği kesim, aslında kendisiyle yaptığı savaşı kazandı. Belki bugün bürokrasi makamlarında kendileri oturmuyor ama onların anlayışı, o tutucu, dengeci, kişisel çıkarlarını düşünen anlayış, bürokrasiye hakim oldu. Hem de Türkiye'nin en reformcu ve yenilikçi ekibini zehirleyerek yaptı bunu.”

        Bizim “İstanbul ekibi” dediğimiz, ilk dönem AK Parti kadrolarının, Türkiye’yi dönüştüren tüm reform ve projelerde imzası vardı. Bugün o ekibin büyük kısmı sistem dışında kalmışken, geride kalanlar ise ilk dönem kavga edilen “bürokratik oligarşinin” yerine oturdu.

        ANKARA’DA BÜROKRASİNİN GÖRÜNTÜSÜ

        Ankara’ya her gittiğimde, tıpkı 2003 yılında gördüğüm statükocu bürokrasinin benzerini görüyorum. İsimler değişmiş ama sistem eski haline dönmüş durumda.

        Reformcu, yenilikçi, inisiyatif alan, proje üreten insanların yerine, ilişki yöneterek yükseleceğini düşünen, tutucu, koltuğunu önceleyen insanların daha çoğaldığını görüyorum.

        Hakkını yemeyelim savunma sanayi, teknoloji gibi alanlarda çok az da olsa bu idealist kadrolar var hala.

        Görüştüğüm birçok arkadaşım durumun daha kötü olduğunu söylüyor bana. Ancak aynı kişilerin kamuoyu önünde durumu tersinden anlatacağını da üzülerek biliyorum.

        Devlet bürokrasisi üzerine yüzlerce kitap var ve eminim binlercesi de yazılabilir. Netice olarak bürokrasinin bir “din” gibi kendi kuralları, ritüelleri, yasaları, işleyiş biçiminin bir türlü değiştirilemediğini görüyoruz. Bunu AK Parti de başaramadı.

        REKLAM

        İDEALİST GÜNLERE DÖNMEK İSTEYEN VAR MI?

        Bundan 5 yıl önce AK Parti’nin bürokratik oligarşiye içeriden dönüştüğünü yazmıştım. Bu 5 yılda durum daha kötüleşti. Liyakat ve ehliyet görülmemiş şekilde değersizleşti ve yönetici kadroları zayıfladı. Bu yüzden de devletin çarkları sağlıklı dönmüyor, sistem tıkanıklık yaşıyor.

        Bu tür tıkanıklıklar bürokraside nitelik erozyonu olduğunda yaşanır, bir de korku nedeniyle. İnsanlar koltuklarını kaybetmekten korkuyor. O yüzden de, ya ne istenirse yapıyor ya da riskli her şeyi yukarıdaki amirine pas ediyor.

        Öylesine abartıldı ki bu konu, en basit kararlar bile Cumhurbaşkanlığına sorulmadan yapılamıyor artık.

        Muhalefetin ne dediği önemli değil. Asıl, içeride meselenin nasıl görüldüğüdür.

        AK Parti kendi gerçeğini görebiliyor aslında. Çünkü hala ilk on yılda nasıl idealist bir mücadele verdiklerini hatırlayan insanlar var orada.

        Ancak mesele o günlere geri dönmek için mücadele verecek insan meselesidir.

        İşte bu insanlar kaldı mı AK Parti’de onu sormak lazım.

        Amaç Osman Kavala'ya yardım mı?

        Amaç Osman Kavala'ya yardım mı?
        0:00 / 0:00

        Stajyer bir diplomata sorsanız, "9 ülke büyükelçisi devam eden bir dava hakkında hükümeti ve yargı sistemini itham edici açıklama yapıp, Osman Kavala'yı serbest bırakın çağrısı yapsa, bunun faydası olur mu?" stajyer 'hayır' diyecektir.

        Nitekim bu açıklamalara Türkiye en üst perdeden tepki gösterdi.

        Osman Kavala'yı yargılayacak hakimler de, zaten politize olmuş davada şimdi 9 ülkenin büyükelçisinin siyasi açıklamalarının baskısı altında kalacak.

        Açıklamayı yapan büyükelçiler yaptıkları şeyin hukukun üstünlüğü, insan hakları duyarlılığı şekilde anlaşılmayacağını gayet iyi biliyorlardı.

        Buna rağmen bu açıklamayla süregiden sorunlu davanın daha da sorunlu hale gelmesine etki ettiler.

        Hukukçu değilim. Dosyayı incelemedim. Kavala davasının hukuki kısmına, sağlam delillerin olup olmadığına hiç girmeden, sadece bu boyutuyla bakarsak, krizin daha da derinleşmesine, devam etmesine büyükelçilerin katkı sağladığını söylemek mümkün.

        Osman Kavala'yı savunacaklar bundan sonra bu açıklamanın baskısını hep hissedecek.

        Devletler arasında siyasi davaların politik bir araç ya da kaldıraç olarak kullanılması yaygın bir tutumdur. Türkiye bu konularda maalesef başka ülkelere sıkça koz veriyor.

        Şuna eminim ki, 9 ülke büyükelçisi Osman Kavala'nın kişisel hürriyetini ya da haklılığını önemsedikleri için bu açıklamayı yapmadı. Neden yaptıklarını, başka amaçları mı vardı, önümüzdeki günlerde belki öğreniriz.

        Diğer Yazılar