Sivil toplum örgütlerinin intiharı
Neredeyse 35 yıldır vakıf, dernek vb. sivil toplum organizasyonlarının içindeyim. Basit üyelikten, başkanlığa kadar her kademesinde yer aldım. Halen de sivil toplum örgütleriyle ilişkilerim devam eder.
"Bir sivil toplum kuruluşu (STK) nasıl kendini imha eder?" diye sorarsanız, resmi kurumlarla ekonomik ya da idari, doğrudan ilişkiye geçerek yapar bunu derim.
MUHAFAZAKAR CAMİANIN EN BÜYÜK GÜCÜ ERİDİ
Muhafazakar camianın geçmişte en büyük gücü vakıf, dernek ya da sivil organizasyonlarının devletle uzaktan yakından ilişki kurmamasından gelirdi. Zaten kurmak istese de devlet o dönem bu sivil örgütlere hep mesafeliydi. 28 Şubat döneminde ise muhafazakar vakıf ve derneklerin üzerinden silindir gibi geçti.
Yine de bu STK'lar kendi imkanlarıyla, amatör ruhla, büyük bir heyecanla çalıştılar ve başarılı işler yaptılar.
Son derece zor koşullarda, eski binalarda, kırık dökük eşyalarla muazzam bir entelektüel kadro ve müktesebat oluştu yıllar içinde.
Kitap, dergi ve benzeri yayın sayısında bu dernek ve vakıflar açık ara öndeydi.
Bugün AK Parti eski kadrolarının içinde, bu sivil toplum örgütlerinin kapısından girmeyen, çorbasını içmeyen kimse yoktur sanırım.
Bu kadroların yaptığı en büyük hata, sivil toplum örgütlerinin belediye ve devlet kurumlarıyla girdikleri ekonomik ve idari ilişkiler oldu sanırım.
Daha iyi bir bina, daha iyi ekonomik gelirler olsun, daha çok insan yetiştirelim kaygısıyla girilen bu ilişki, bir süre sonra sivil toplum örgütü ruhunu öldürdü, resmi kurumlara dönüştürdü bu yapıları.
Belki de en büyük tahribat da insan yetiştirme merkezleri olan vakıf ve derneklerin, bu işlevini yitirmesi oldu.
Eskiden sivil toplum örgütlerinin binaları küçük, insanları çoktu. Şimdi binaları büyük ama insanları daha az hale geldiler.
Bu tip organizasyonlarda görünen insanlar bir şey öğrenmek, eğitim almak, entelektüel olarak bir fayda elde etmekten çok iş bulmak, maddi nedenlerle ilişki kurmak istiyorlar sanki.
Sadece bunlar değil, bir zamanlar ilim, bilim ve entelektüel faaliyetlerin merkezi olan çoğu sivil yapı asıl fonksiyonlarını kaybettiler artık.
BİR BAŞKA SORUN POLİTİZE OLMALARI
Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş’un kurucusu olduğu Kurumsal Yönetim Akademisi, uzun süredir sivil toplum örgütlerine yönetim ve organizasyon eğitimleri veriyor.
Bu akademinin yayınlarına, analizlerine ve öngörülerine bakarsanız sivil toplum örgütlerinin acilen kendilerine çekidüzen vermesi gerekir.
Bağımsız ekonomik gelir, amatör ruh, profesyonel yapılanma, misyon ve vizyon konusunda yeniden kendilerini yapılandırmalılar.
Bunun haricinde benim gördüğüm bir diğer sorun, sivil toplum örgütlerinin aşırı politize olmalarıdır. Bugüne kadar seçim zamanlarında hangi partiye oy vereceğini, kimi destekleyeceğini açıklayan vakıf, dernek ya da cemaat olmazdı. Bu da oldu geçtiğimiz yıllarda.
Sadece seçim zamanlarında değil, birçok siyasi konuda taraf olduğunu, politik angajmanı bulunduğunu ilan ettiler.
Bunlar sivil toplum ruhunu öldüren ve asıl misyonlarını bitiren şeylerdir.
Bu yüzdendir ki, eskisi kadar genç insanlar yetiştiremiyorlar, saygın ve etkin değiller toplumda.
Tabii çizgisini bozmayan ve sivil toplum ruhuyla hala çalışmalarını sürdürenleri burada ayrı tutuyorum.