Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Makul insanlar, Cumhuriyet'in ilanını bir reddi miras olarak görmez; hatalarıyla, sevaplarıyla, sevinçleri ve hüznüyle birlikte atalarının bıraktığı mirasın tamamına sahip çıkar.

        Makul insanlar, 29 Ekim’i tarihi yeniden yazmanın başlangıcı değil, duraksamış tarihi yürüyüşün yeniden başladığı gün olarak algılar.

        Makul insanlar Cumhuriyet'i; Anadolu’nun her yanında, Kara Fatmaların, Şahin Beylerin, Sütçü İmamların, Efelerin, Seymenlerin, ayağı yalınların başlattığı, Kurtuluş Savaşı’nın en değerli armağanı olarak görür.

        Makul insanlar, Cumhuriyet'i sömürgeciliğe, Kapitalizme, Emperyalizme, köleliğe, asimilasyona başkaldırının ilanı olarak hatırlar.

        Makul insanlar, Cumhuriyet'i başka bir medeniyete öykünmek değil, kendi medeniyetinin gücünü ve kıymetini yeniden keşfetmenin bir adımı olarak düşünür.

        Makul insanlar için Cumhuriyet; ayrıştırma, ötekileştirme, kutuplaştırma değil; bir arada yaşama, bütünleşme, kucaklaşma ve ortak hayal kurmaktır.

        Makul insanlara göre Cumhuriyet'in sahibi; Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler değil sadece, bu toprağa ve bayrağa sahip çıkan herkestir.

        Makul insanlar, Cumhuriyet'in sahibi olarak bir zümreyi, bir kesimi, bir ideolojiyi, bir partiyi, bir grubu değil, bizzat milletin kendisi olarak görür.

        Makul insanlar için Cumhuriyet sadece fabrika, baraj, demiryolu, havalimanı, köprü yapmak değil; adalet, özgürlük, eşitlik ve hakikat inşa etmektir aynı zamanda.

        Makul İnsanlar; Türkiye Cumhuriyeti’nin ayaklarını bastığı toprakları, tıpkı tarihte olduğu gibi, tüm mazlumların, gariplerin, yolda kalmışların ve fakirlerin sığınacağı güvenli liman olarak görür.

        Makul insanlar, Cumhuriyet'e sarılıp onu statüko haline getirmez, bilakis ona sahip çıkarak, sürekli geliştirerek onu daha da ileri götürür.

        Makul insanlar, Cumhuriyet'i kendi gibi düşünmeyen, kendine benzemeyen, farklı düşünen ama ortak bayrak ve vatan kavramına sahip çıkan herkes için ortak bir yuva olarak görür.

        Makul insanlar Cumhuriyet’i tüm renklerin, tüm seslerin, tüm fikirlerin görüldüğü ve birini seçme hürriyetinin olduğu ülke olarak görür.

        Çok yaşa, hep yaşa, mutlu yaşa Cumhuriyet.

        Sivil toplum örgütlerinin çıkmazı

        Sivil toplum örgütlerinin çıkmazı
        0:00 / 0:00

        Çarşamba günü yazdığım, “Sivil Toplum Örgütleri’nin intiharı” başlıklı yazıma çok sayıda mesaj aldım. Özellikle STK yöneticileri, burada görev alanlar ve bu konuyu dert edinen gönüllü insanlar, konu hakkında görüşlerini, tepkilerini ve sorularını yönelttiler bana.

        Anladığım şu ki, çok sayıda sivil toplum gönüllüsü, asıl misyonundan ve fonksiyonundan kayan, işlevini yitiren kuruluşların halinden şikayetçi.

        Kendi aralarında bu konuyu konuşuyor, ancak bunu pek medyada dile getiren olmuyordu sanırım.

        Bu nedenle yazı birçok STK gönüllüsü platformlarında, farklı sitelerde alıntılandı ve paylaşıldı.

        MESELE BÜYÜK VE DERİN

        Meselenin birkaç köşe yazısına sığmayacak kadar derin, sorunun böyle yazılarla çözülemeyecek kadar büyük olduğunun sanırım herkes farkındadır.

        Sivil toplum kuruluşlarının politize olması, devlet kurumlarıyla ekonomik, idari doğrudan ilişkiye girerek sivilliklerini kaybetmesi, bağımsızlıklarını yitirmesi üzerinde çok fazla düşünülmesi, konuşulması gereken önemli bir meseledir.

        Ayrıca bu alanda çok ciddi akademik çalışmalar da yapılmalıdır.

        Önceki yazıda bahsettiğim gibi, Prof. Nihat Erdoğmuş’un kurucusu olduğu, birçok değerli akademisyenin yer aldığı, Kurumsal Yönetim Akademisi (www.kurumsalyonetim.org) bu alanda uzun süreden beri çok ciddi akademik çalışmalar yapıyor.

        Bu çalışmalar, sivil toplum dünyasında alarm zillerinin çalması gerektiğini ve acilen yeniden yapılanmaların olmasına şiddetle vurgu yapıyor.

        POLİTİZE OLMANIN TEHLİKESİ

        Sivil kurumların politize olduğunu söylemem de çok dikkat çeken bölümlerden biriydi yazıda. Bana yazan okurlarım bunun STK’ların değil, iktidarın, özellikle de AK Parti’nin hatası olduğunu söylüyor.

        AK Parti’nin kendi inisiyatifinde hareket edecek STK’lar kurması yanlış bir şey değil aslında. Ancak onlara belediye, bakanlık ya da devlet kurumlarıyla ekonomik ve idari ilişkiler kurdurması, onlara bağımlı hale getirmesi büyük hataydı.

        Nitekim AK Parti'nin İstanbul, Ankara ve diğer belediyeleri kaybetmesi sonucu, birçok vakıf ve dernek ya bazı şubelerini kapatmak zorunda kaldı ya da küçüldü. Peki yarın iktidarı kaybettiğinde, devlet kurumlarıyla bu kadar içli dışlı olan vakıf ve dernekler ne olacak?

        Öte yandan yılların vakıf ve dernekleri zorla AK Parti eliyle resmi kurumlarla içli-dışlı yapılmadı ki. Onlar kendi istekleriyle bu ilişkiyi kurdular. Ve şimdi “devletin sivil toplum örgütü” haline dönüştüler. Dolayısı ile suçu daha çok kendilerinde aramaları gerekir.

        CHP DE AYNI HATAYA DÜŞÜYOR

        Öte yandan AK Parti ve camiasının düştüğü bu hataya şimdi CHP de düşüyor. Kazandığı belediyeler aracılığı ile kendine yakın vakıf ve derneklere belediye imkanlarını kullanarak maddi, manevi destek oluyor.

        Hatta bu ilişkileri arttırmak için çok sayıda yeni vakıf ve dernek de kuruluyor. Bu da benzer bir hata.

        Hangi partiden ya da görüşten olursa olsun, bir sivil toplum kuruluşunun ekonomik, idari ve faaliyet olarak resmi kurumlarına bağımlı hale gelmesi, onun intiharıdır.

        Bu hale gelmiş hiçbir sivil toplum kuruluşu, yanlış giden bir şeye itiraz edemez, farklı düşünemez ve farklı hareket edemez.

        Bu da toplumsal gelişme açısından son derece tehlikeli bir durumdur.

        Diğer Yazılar