Onurlu bir şairle tek anım
2011 yılıydı. Sezai Karakoç’la görüşmek, sohbet etmek için içimizde dayanılmaz bir istek var.
Kitabını imzalatmak içinse üç gün uykusuz kalmayı göze almıştık.
Yayınevinde beraber çalıştığı arkadaşlarına ulaştık. Görüşebileceğimiz bir gün verdiler.
Sirkeci’den, Babıali yokuşundan (ki bu yokuş matbuat aleminin tüm hafızasıdır) çıkıp, Sezai Bey'in Diriliş Yayınları’nın olduğu Üretmen Han’a gittik.
Üretmen Han, tıpkı Babıali yokuşu gibi, büyük bir hafızayı barındırırdı. Milli Gazete burada çıkmıştı bir ara. İsmet Özel’in Çıdam Yayınları da burada kuruldu. Daha nice büyük yazarın, şairin kitaplarını yayınlayan tarih kokan bir handı.
Benim gibi Sezai Bey hayranı olan dostum Mustafa Ekici’yle beraber hafif karanlık yayınevine girdik. Üstat (Sezai Bey böyle anılır bizim aramızda) masasında oturmuş, her zamanki gibi kravatlı ve traşlıydı.
Onu ziyarete gidenlerin kulaktan kulağa dolaşılan hikayeleri vardı. En çok da Üstat pek konuşmaz denir, bazen yanlış bir soru geldiğinde de terslerdi dedikleri için biraz çekinirdik kendisinden.
Bu dediğim gençlik yıllarımızdaydı. Bir yandan hayranlıkla şiirlerini okurken, bir yandan da bu hikayeleri dinlerdik.
Şimdi Üstat'la ilk kez karşılaştığımız için olsa gerek, sanırım o dinlediğimiz hikayelerden kaynaklanan çekingenlik bu olgun yaşımızda bile üzerimize çöktü.
O akşam şaşırdık. Zira Üstat beklenmedik şekilde konuşkandı. Birçok konuda fikirlerini söylüyor, sorular soruyor, bizi tanımak istiyor, karşılıklı konuşuyoruz.
Çok mutluyuz.
Ben bundan cesaret alarak kitabını imzalatmaya karar verdim. Ancak bu da bir efsane olarak korktuğumuz bir konuydu. Zira Üstat kitap imzalamayı kabul etmezmiş.
Ben Mustafa'nın kulağına söylüyorum, o yayınevinden bize randevuyu ayarlayan arkadaşın kulağına fısıldıyor. Kitap imzalatma isteğimizin uygun olmadığını kaldırılan kaşlardan anlıyorum.
Lakin bu fırsatı kaçıramazdım. Bütün cesaretimi toplayarak, “Üstat lütfeder kitabınızı imzalarsanız, çok büyük bahtiyarlık duyacağım. Cüretimi bağışlayın…” Artık nasıl inceldiysem Üstat “Tabii ki” dedi.
Büyük bir mutlulukla hemen tüm şiirlerinin toplandığı “Gün Doğmadan” kitabını uzattım, o da yavaş yavaş bir şeyler yazdı ve sonra imzaladı.
“Kemal Öztürk Beye,
Ziyaretinizin hatırası olarak sağlık ve başarı ve iyilik dileklerimle… 3 Kasım 2011”
Az önce imza olmaz diye bana kaşını kaldıran Mustafa Ekici hemen kitabı alıp, mahcup bir edayla o da talep etti. Onunkini de imzaladı.
Biz çocuk gibi şen, bir genç gibi enerjik olarak o akşam yayınevinin kapısından çıktık.
Kasım ayında, soğukta hiç araba falan bakmadan yürümeye başladık. Niyetimiz bir yere oturup, Sezai Bey'in şiirlerini okumak.
Sirkeci’den Tophane'ye kadar yürüdük. Bir kahveye girdik. Hemen kitapları açıp imzaya ve yazılanlara bir daha baktık. Gözlerimiz ışıldadı.
Sonra bir Mustafa, bir ben şiir okumaya başladık yüksek sesle.
Kendimizden geçmek üzereydik. Yan masada oturanlardan biri dedi ki, “Beyler kusura bakmayın, buradan dinlemeye çalışıyoruz ama uzak kaldık. Biz de katılabilir miyiz masanıza” baktık yan masalar hep bize kulak kesilmiş dinliyor. Farkında değiliz.
Hepsini buyur ettik. Büyük bir şiir meclisi oluştu ve saatlerce şiir okuduk, çay içtik…
Sezai Bey'le ilgili tek anım budur...
Bir hazine gibi saklıyorum zihnimde. Her defasında çıkartıp anıyorum ve yeniden saklıyorum.
Şimdi içim buruk, gönlüm daralmış, hüzünler zihnime doluşmuş haldeyim. Oysa o günkü anılarım ne kadar neşeliydi.
Sezai Beyi bizim gözümüzde büyük yapan şey, önce şiirleri sonra, onurlu, dik duruşuydu. Hiçbir güç onun dik duruşunu, dünyaya eyvallahı olmayan tutumunu, gururlu yapısını değiştiremedi.
Fikir gibi kıymetli bir adam olarak yaşadı, öyle de bu ayrıldı bu dünyadan.
Bu onurlu şairi, en sevdiğimiz şiirinden bir bölümle, rahmetle uğurluyorum:
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim...