Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her konuyu politize etmekte üzerine yok bu ülkenin. Belki de dünyadaki en politik toplum haline geldik bu sayede.

        Liseli çocuktan en yaşlısına kadar, siyaset yapmayan kuşak kalmadı neredeyse.

        Daha vahimi, her konuyu siyasi bir yarış ve siyasi bir rövanş haline getirmek olsa gerek.

        Bunun ne kadar ağır bir travmaya neden olabileceğini düşünen yok…

        HER ŞEY SİYASİ YARIŞA DÖNDÜ

        Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı seçimi sanki AK Parti ile muhalefetin iktidar yarışı. Kazanan AK Parti’ye gönderme yapıyor, kaybeden "Seçimde görürsünüz" diyor.

        Şimdi yeni seçilen Baro Başkanı gerçekten ülkede yargı sorunu olduğunu anlatsa, ona inanmayacaklar var. "Sen zaten iktidar karşıtıydın" diye reddedecekler söylediklerini.

        Ekonomik krizde dertlerini en çok anlatanlar sanki muhalefetin sözcüsüymüş gibi muamele görüyor. Bu yüzden iktidar çevresi inanmıyor ülkede ciddi bir ekonomik sıkıntı olduğuna…

        Akademisyenlerin ekonomi analizleri de aynı kategorik mahkumiyete uğruyor. Aynı bilimi okumuş akademisyenler, aynı ekonomiyi analiz edip, çok farklı sonuçlar çıkarınca, ister istemez şaşırıyor insan. Her ikisine de inanan ve reddeden oluyor. Sebep politik angajmanları…

        SANAT VE EDEBİYAT DA POLİTİK VİRÜSÜ KAPTI

        Hadi siyaset, ekonomi, yargı diyelim biraz siyasi konulara yakın ama sinema, tiyatro ve televizyon sektöründekilere ne oluyor?

        Her töreni siyasi mesaj verme yarışı haline getirdiler.

        Popülist milliyetçiliğin, popüler solculuğun, ergen duyarlılıkların ödül sahnesinde başrol oynadığı törenler, ne kadar da itici olmaya başladı.

        Siyasiler de bu törenlerden sonra mesaj yayınlayıp, taraf tutarak daha da köpürtüyor bu kötü geleneği.

        Sonra sinemada, dizilerde, tiyatroda sanatçılar işinden oluyor, yargılanıyor, "Şu diziyi/filmi izlemeyin" kampanyaları başlıyor, tatsız şeyler yaşanıyor.

        TEHLİKELİ YERE GİDİYORUZ

        Kimse bu insanların oyunculuk gücünü, sanatsal tarafını, ülkeye kattığı artı değeri sorgulamıyor.

        Slogan atıp, işini yapmayan, “politik figüran” rolü oynayan bir tayfa prim yapıyor sonra.

        En basit magazin programları etnik kimlik tartışmalarına, siyasi kavgalara, bayrak açmalara, slogan atmalara, program terk etmelere sahne oluyor.

        Bu gidişat bizi iki yere götürür.

        Birincisi, sanattan, kültürden, edebiyattan uzaklaşan yoz bir topluma.

        İkincisi, avamlığın ve şiddetin geçer akçe olduğu geri kalmış bir ülkeye.

        BURADAN KATMA DEĞER ÇIKMAZ

        Bir romancının kitabını, önceki politik görüşleriyle eleştirmeye başlıyorsanız orada edebiyat biter.

        Bir sinemacının eserini, iktidara yakın-uzak mesafe ölçümüyle yapıyorsanız oradan Oscar çıkmaz.

        Bir aktörün oyunculuk performansını, ödül törenindeki duyar kasmasına göre yapıyorsanız oradan dünya starı çıkmaz.

        Yargının sorunlarını saymaya ‘ötekini’ kötüleyerek ve suçlayarak başlıyorsanız, orada adalet olmaz.

        İktisatçıların, gözümüzün önünde yaşanan ekonomik gelişmelere birbirine zıt tespitleri varsa ve bunu politik nedenlerle yapıyorsa, oradan teori üreten bilim adamı çıkmaz.

        Aynı olaya bakıp bambaşka haberler yazan bir medyanın, dünyada marka olmasını kimse beklemesin.

        Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemeyen, gerçek olanı değil, göstermek istediğini haber yapan bir gazetecinin Pulitzer ödülü alması beklenmez.

        Bilimi, istatistiği, sanatı, edebiyatı, sporu, dini, milli değerleri politize eden bir ülkede huzur olmaz, refah olmaz, kalkınma olmaz.

        Diğer Yazılar