Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜİK yazı dizisi hakkında TV, gazete, haber sitesi gibi mecralarda 500'den fazla haber yapılmış. Sosyal medyada da binlerce kişi hakkında yorum yaptı.

        Son dönemlerde en çok alıntı yapılan yazı olsa gerek.

        Normal. Zira hayatımızın her yönünü etkileyen bir kurum olarak, son günlerde herkesin gözü TÜİK'te.

        Bu yazı dizisine gösterilen ilgi ve tepkileri takip etmeye çalıştım.

        Bazı gerçekleri konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

        ORTAYA ÇIKAN ACI GERÇEKLER

        1. Kurumu tanımıyoruz, enflasyon ölçme yöntemini de bilmiyoruz.

        Önce kendimden başlayayım. Enflasyonun bu denli kompleks bir yöntemle, bu denli büyük çaplı bir süreç içinde ölçüldüğünü bilmiyordum. Yüzlerce insan, 550 bin fotoğraf, barkot ve fiyatı ayıklayarak bir sonuç elde ediyorlar.

        Hesaplama, planlama, endeks oluşturma süreçleri ise başlı başına büyük uğraş.

        Şunu gördüm ki, çoğumuz bunu bilmiyoruz. Üniversitedeki hocalardan, ekonomi yazarlarına kadar, bu sistemi hakkıyla bilen ve anlayan çok az kişi var maalesef. Ancak hepimiz kurumun yanlış ölçüm yaptığı yargısını rahatlıkla dile getirdik. Yanlıştı. Araştırma yaptıktan sonra yargıda bulunmalıydık.

        Vatandaşın bilmemesi normal.

        Ancak ekranlarda, gazetelerde ve akademide bu konuda söz söyleyenlerin sistemi bilmesi gerekirdi. Bunu çok az kişi yaptı.

        Aslında birçok konuda araştırmadan, incelemeden, yerinde görmeden ne kadar çok yargıda bulunan, suçlayan insan var değil mi?

        2. Siyasi tartışma, enflasyon ölçümü meselesinin önüne geçti

        Yazı dizisi yayınladıktan sonra alıntıların büyük çoğunluğu, Başkan Dinçer’in Kemal Kılıçdaroğlu’yla neden görüşmediği açıklamasına odaklandı.

        Evet burası önemliydi ama nedense enflasyon ölçümünü nasıl yaptıklarını, hata yapılıp yapılmadığı kısmına medya ilgi göstermedi.

        Sosyal medyada çoğu insan yapılan açıklamalara inanmadığını yazdı. Bunu söylerken çoğu yazıyı okuma zahmetinde bile bulunmadılar.

        Vatandaşlar değil sadece, birçok yazar, yorumcu, siyasetçi de tüm açıklamalara rağmen, TÜİK’in verilere müdahale ettiğine inanmaya devam etti.

        Bu bazılarının aşırı politize ve önyargılı olduğunu gösterse de, aynı zamanda TÜİK’in güvenilirliğinin ne kadar zedelendiğini de gösterir.

        Şunu da anladık ki, İnsanlar sadece inandıkları şeyi duymak istiyor. Doğrunun ve adaletin tecellisi peşinde değiller.

        3. Kurum kendini ve çalışmalarını yeterince tanıtmadı

        Bizim TÜİK’i bilmememizin bir sebebi de kurumun içe kapalı yapısıdır. Böylesine stratejik ve hayati görevler yapan bir kurumun kendini en azından uzmanlara, konuyla ilgili insanlara tanıtması, proaktif iletişim çalışmaları yapması gerekirdi. Bunu yapmadı.

        Şüpheleri üzerine çekti, güvenilirliği zedelendi, marka değeri zarar gördü. Şimdi itibarını geri kazanmak için çok uzun süre çalışmalar yapması gerekecek.

        4. Siyaset devletin her kurumuna müdahale hakkını kendinde görüyor.

        Siyaset devletin organlarını yönetiyor ama bazı kurumların bağımsızlığına asla müdahale etmemesi gerekir.

        Çünkü bazı kurumlar öylesine hassas ki, orada yaşanacak bir bozukluk tüm ülkeyi, 84 milyon insanı etkiler.

        Merkez Bankası ve TÜİK böyle kurumlardır.

        Böyle kurumlarda başkan sık değiştirilmez, atanacak başkan da çok titiz seçilir.

        TÜİK son 5 yılda dördüncü başkanını görüyor. Bir önceki başkan sadece 9 ay görev yapabildi. Bu, güvensizliği arttıran, kurumun çalışmasını kötü etkileyen bir yönetimdir.

        İnsanların TÜİK’e inanmamalarının bir nedeni de iktidara olan tepkisinden ve güvensizliğinden kaynaklanıyor. İktidar bunu ciddi biçimde düşünmelidir.

        5. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demenin zorluğu

        TÜİK’in kapılarını Habertürk’e açması ve Kemal Öztürk’e röportaj vermesi de ayrı bir tartışma konusu oldu.

        Bunun nedenini Başkan Sait Erdal Dinçer açıklamalı tabii ki.

        Ancak kişisel olarak yazı dizisinde karşılaştığım tablo şu oldu:

        Ekonomik kriz, buğday ve ekmek sorunu, süt üretimi sorunlarında kaleme aldığım yazı dizileri için “objektif gazetecilik, doğruları söyleyen gazeteci” olarak beni tanımlayanlar; TÜİK’i suçlu çıkarmadığım için bu kez, “iktidar yanlısı, aklama yapan gazeteci” olarak yaftalamaya çalıştı.

        Yine bahsettiğim yazı dizilerinde iktidarın hatalarını sıraladığım için beni, “muhalif, iktidar karşıtı gazeteci” olarak ilan edenler, TÜİK yazımı paylaşmayı ve “doğru gazetecilik” demeyi ihmal etmediler.

        Bu yaman çelişkiler acı bir gerçek olarak yeniden karşımıza çıktı. Üzgünüm ama bu insanlar adaletli değiller.

        Oysa hangi yazıyı yazarsam yazayım, hangi konuda görüş açıklarsam açıklayayım, “doğruya doğru, yanlışa da yanlış” demeye çalıştım. Yani gazeteci gibi davrandım. Habertürk de bu prensipte yayın yapan bir kurum oldu her zaman.

        Bu yazı dizisi gerçekten öğretici oldu benim için.

        Medyada, siyasette, kurumlarda durumumuzun pek de iyi olmadığını bir kez daha gösterdi.

        Diğer Yazılar