Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne 1954 yılında imza attık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru hakkını 1987’de kabul ettik. 1990 yılında da AİHM zorunlu yargı yetkisini onayladık.

        Bu konuda Anayasal ve kanuni düzenlemeler yaptık.

        Bunların bir kısmı AK Parti döneminde revize edildi, yeni maddeler eklendi.

        Mahkemeden sadece hükümetin istemediği değil, isteği yönünde kararlar da çıktı.

        Ancak Osman Kavala davasında ciddi bir tıkanıklık, kafa karışıklığı ve restleşme yaşıyoruz.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, Türkiye’nin başta ilk derece mahkemeleri olmak üzere, bizim mahkemelerimizi tanımayanları biz tanımayız. Şu anda bizim mahkemelerimizin vermiş olduğu bir karar var. Bu konuda AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş bu da bizi çok ilgilendirmiyor" dedi.

        Hukukçularla görüşüyorum. Konuyu bilen akademisyenlerle konuşuyorum. Ancak "AİHM kararlarını uygulamayız, Avrupa Konseyi ne demiş bizi ilgilendirmiyor" demenin hukuki bir dayanağının olmadığını söylüyorlar.

        Konu siyasi o zaman.

        AİHM ya da Avrupa Konseyi kararlarında siyasi eğilim var mı? Elbette olabilir. Türkiye’yi zora sokmak için hukuku zorlayarak kararlar alabilirler mi? Evet yapabilirler.

        Eğer böyle kanaatlerimiz varsa, o mahkemenin, konseyin güvenilirliği konusunda kaygılarımız oluşmuşsa o zaman çıkalım buralardan.

        Sözleşmeyi bağlayıcı hale getiren Anayasa maddelerini, kanunları da değiştirelim.

        Hem imza attığımız uluslararası sözleşmelerde, hem kanunlarımızda bu mahkemenin kararlarına uyacağımızı taahhüt edip, hem de uymayacağız demek tutarlı bir davranış değil.

        AİHM’den ve Avrupa Konseyi’nden çıkmanın yaratacağı komplikasyonları, zararları göze alıyorsak bunu yapalım. Yok göze alamıyorsak kararların gereğini yapalım.

        Aksi takdirde Konsey'in yaptırımlarıyla muhatap olmak saygınlığımızı zedeleyecek. Bu duruma düşmeyelim.

        AK Parti'nin İstanbul ekibi

        AK Parti'nin İstanbul ekibi
        0:00 / 0:00

        Çarşamba günü yazdığım, “AK Parti’den gidenler, gelenler ve kalanlar” başlıklı yazıma çok sayıda mesaj geldi.

        AK Parti’nin altın yıllarında (ilk on yıl) , en önemli aktörlerin İstanbul’dan gelen ekip olduğunu söylememe itiraz edenler de vardı mesaj gönderler arasında.

        Özellikle Ankara’da bulunan eski bürokratlar itiraz etti yazıya.

        AK Parti’nin ilk yıllarında özellikle DPT kökenli bürokratların, reform çalışmalarında, hükümet programı hazırlanmasında, kalkınma planlarında çok önemli katkıları olduğunu bizzat katkı yapanlar söyledi.

        Doğrusu hakları var.

        Aslında “İstanbul ekibi” tabirim, bir süredir hazırladığım yeni kitap çalışmamda kullandığım bir tanımlamaydı. AK Parti’nin ilk beş yılını anlattığım kitapta, partinin kuruluş felsefesinden, yeniden yapılanma ve reform çalışmalarına kadar birçok önemli konuda İstanbul’dan gelen ekibin etkili olduğunu yazmıştım.

        Ancak “İstanbul ekibi” tanımlamasını, bir coğrafi tanımlamadan ziyade, bir zihniyet tanımlaması olarak anlatıyorum kitapta.

        Yenilikçi, reformist, idealist, dönüştürücü, dirençli ve itiraz eden insanlardı bunlar. İstanbul’dan gelen ekipler gibi, Ankara’da olan ya da başka şehirlerden gelen böyle özelliklerde insanlar da vardı. Lakin makalemde bunu yeterince açamadım. Dolayısı ile itirazlara hak veriyorum.

        Bana yazan, bir dönem çok önemli görevler üstlenen arkadaşların hakkını yemiş olmayayım.

        Fakat sonuç itibariyle gerçek şu ki, “İstanbul ekibi” diye tanımladığım bu insanların büyük çoğunluğu sistem dışına itildi.

        84 kurucusunun 76’sı bugün AK Parti ile birlikte değil. Kurucu olmayan daha yüzlerce isim aynı durumda.

        AK Parti’nin bu denli bocalamasının sebebi de bu.

        Yeni bir platforma ihtiyaç var

        Yeni bir platforma ihtiyaç var
        0:00 / 0:00

        Sosyal medyadan mustarip olmayan yok sanırım.

        İktidar, muhalefet hatta apolitik insanların hepsi şikayetçi.

        Sanatçılar, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler sıradan insanlar sosyal medyadaki seviyesizlikten, hakaretten, küfürden, ciddiyetsizlikten, manipülasyondan şikayetçi.

        Troll ekiplerinin yarattığı terör, sahte hesaplardan herkese hakaret yağdıran insanlar burayı çekilmez hale getirdi.

        Bu konuda yapılan düzenlemeler de kâr etmedi. Hala en ağır küfürleri, hakaretleri, tehditleri almaya devam ediyoruz.

        Maalesef yargı bu konuda mağduriyetleri gidermiyor.

        Bu yüzden yeni platformlara ihtiyacımız var diye sosyal medyada paylaşımda bulundum. Baktım benim gibi yüzlerce, binlerce insan dertli. Onlar da bu sorunu çözecek platformlara ihtiyaç var diyor.

        Fikirlerimizi özgürce paylaşabileceğimiz, her türlü seviyeli tartışmalar yapabileceğimiz, zır cahillerin, trollerin, sahte kimliklerin giremeyeceği, girse de tespit edildiğinde atılacağı bir platforma ihtiyaç var.

        Paralı olsun, kendi kimliğinle girme zorunluluğu olsun, bakın bakalım böyle kaotik bir ortam, böyle troll orduları, böyle düzeysiz bir zemin oluyor mu?

        Bence girişimci insanlar bunu bir düşünsün.

        Diğer Yazılar