Köprüler yapıp gönüller kırmak
AK Parti eskiden şöyle derdi: Köprüler yaptık, gönülleri birleştiriyoruz.
Şimdi köprüler yapıp, gönüller kırıyor birkaç gündür.
Ukrayna-Rusya krizinde neredeyse her yazımda, her televizyon konuşmamda hükümetin ne kadar başarılı bir dış politika izlediğini anlatıyorum.
Dengeli, tutarlı, aklıselim ve devlet aklıyla hareket ediyor. Sonunda kazanan hem AK Parti hem Türkiye oluyor.
Sonra şunu soruyorum: AK Parti kadroları dış politikada bu denli başarılı şeyler yaparken, neden iç politikada aynı denge, aklıselim, kuşatıcı siyaset izlemiyor?
MUHTEŞEM KÖPRÜYÜ AÇTIĞIMIZ GÜN
Çanakkale köprüsü muhteşem bir eser oldu. Gurur verici. Sırf AK Parti karşıtlığı yüzünden köprüyü karalamaya çalışanların ne kadar tutarsız bir muhalefet yaptığını da eleştirdim.
O köprü sadece feribot yoğunluğunu azaltacak diye düşünülemez.
Köprü bölgede çok büyük bir kalkınma etkisi yaratacak, buna eminim. Tarım üretiminden turizme, sanayi üretiminden şehirleşmeye kadar birçok şeyi olumlu etkileyecek.
AK PARTİ’YE RAĞMEN YAPILAN TUHAFLIKLAR
Biz daha köprünün faydasını, ülkeye katkısını konuşurken birden sosyal medyada doktorlarla ilgili bir kampanya başlatıldı. Köprünün açıldığı günün ertesinde hemen.
Doktoru darp ettiği için tartışma konusu olan uzman çavuş meselesiyle ilgili birden güvenlik kamerası görüntüleri çıktı ortaya. Bilinenin aksine doktorun uzman çavuşu tahrik edip, hatta darp ettiği söylenmeye başlandı.
Sonra akılalmaz hızla birden büyük bir kampanya başladı. Önce Türk Tabipleri Birliği (TTB) kapatılsın diye etiket açıldı. Orada tüm doktorlar aynı kefeye konulup edilmedik laf bırakılmadı.
Ardından tıp fakülteleri kapatılsın diye etiket açıldı. Akla zarar, mantığa aykırı dünya kadar şey yazıldı.
Doktorlar sorununu yakından takip ediyorum. TTB’nin politize olduğunu ve ideolojik körlükle mesleki sorunlar yerine başka konuları merkeze aldığını hep söyledim.
Ancak 20 TTB şubesi merkezin bu politikalarına katılmıyor, eleştiriyor ve binlerce doktor da TTB’ye bu nedenle üye olmuyor zaten.
Yani tüm doktorları TTB gibi etiketlemek yanlıştı.
AK PARTİ DOKTORLAR İÇİN YAPILAN KAMPANYAYI REDDETTİ
Tüm doktorları aynı kefeye koyup, üstüne bir de tıp fakülteleri kapatılsın diye kampanya yapmak kadar tuhaf bir şey olamaz. Buna çok şaşırdım. Sosyal medyada münferit olarak böyle bir kampanya yapanlar olabilir tabii.
Ancak AK Parti’yi savunduğunu söyleyen, ekranlarda, gazetelerde parti sözcüsü gibi davranan isimlerin de kampanyaya katıldığını görünce şaşkınlığım daha da arttı.
Partide birkaç kişiyi aradım. Onların da durumdan rahatsız olduğunu gördüm.
Sonunda AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak kampanyayı reddettikleri açıkladı.
“Münferit hadiseler üzerinden, ülkemizin övünç kaynağı olan güvenlik teşkilatlarımızı, sağlık çalışanlarımızı ve tıp fakültelerimizi yıpratmaya dönük provokatif gündemleri, bu kurumlarımızın kıymetli mensuplarını incitecek nitelikte paylaşımları reddediyoruz.”
Çelik bu açıklamayı bir gün sonra yaptı. İki gün boyunca birçok doktorun kalbi kırıldı, hakarete uğradı, dışlandı ve mahkum edildi.
Bunu yapanların bir kısmının partiye yakın isimler olmasına şaşırmak bir yana, 14 Mart Tıp Bayramı’nda doktorlar ve sağlık çalışanları için 5 müjde açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının üzerinden birkaç gün geçmeden böyle bir kampanya yapmak insanın aklına daha kötü şeyler getiriyor.
Köprüler yapıp gönüller birleştiren AK Parti, şimdi köprüler yapıp gönüller kıran bir yapı pozisyonuna düştü.
Bunu kurumsal olarak reddediyorsa, bu kampanyayı kim yaptı, o gazeteciler, sosyal medya fenomenleri neden bu kampanya içinde yer aldı?
Birileri müjdelerle doktorların ve sağlık çalışanlarının gönlünü kazanmaya çalışan Cumhurbaşkanı ve hükümete karşı bir şey mi yapıyor?
ADANA’DAKİ ACIMASIZ GÜÇ KULLANIMI
Doktorlar meselesiyle ilgi kampanya Ömer Çelik’in açıklamasından sonra sönmeye başladı. Ancak bu kez Çelik’in memleketi Adana’da herkesi şoke eden, büyük tepkilere neden olan görüntüler çıktı ortaya.
Furkan Vakfı mensupları yürüyüş yapmak istemiş, polis de bunu engellemek için güç kullanmış. Ancak bu kadar masum değil görüntüler.
Bir apartmanın önünde kıstırılan ve yere yatırılan göstericileri coplarla acımasızca döven, yerde yatanların gözlerine biber gazı sıkan polis görüntüsü adeta infial yarattı.
Ne hukukta ne yönetmeliklerde ne de vicdanlarda bunun bir karşılığı var.
Bir de başörtülü kadın polisin, başörtülü bir kadını copla vurarak yere düşürmesi, sonra başka polislerin de olaya müdahil olması, büyük zihinsel kırılmalara ve tepkilere neden oldu.
AK PARTİ İÇİN BÜYÜK İMAJ KAYBI
Gelen yoğun tepkiler üzerine Adana Valiliği sadece iki polis hakkında soruşturma açıldığını duyurdu. Oysa görüntülere bakılırsa orantısız güç kullanan polislerin sayısı bir hayli fazlaydı.
Zaten valiliğin açıklamasından zorla bu soruşturmayı açtığı belli oluyordu.
Nefret ve öfkeyle aşırı güç kullanılarak göstericilere müdahale edilmesi hukuken yasak olması bir yana, AK Parti için büyük bir imaj kaybına neden oldu aslında.
Zira AK Parti içinde geçmişinde başörtüsü eylemlerinde polis dayağı yiyen, yerlerde sürüklenen onlarca isim var hala.
Şimdi AK Parti iktidarında başörtülü polisin, başörtülü bir kadını dövmesi, dindar insanların kanlar içinde yerlerde sürüklenmesi, zihinsel olarak ciddi çatışmalara ve sorgulamalara neden oldu.
Kuşkusuz polisin ya da göstericinin başörtülü olması nedeniyle aşırı güç eleştirisi yapılamaz. Kıyafeti, fikri, ideolojisi ne olursa olsun, polis hiç kimseye aşırı güç kullanmamalı, insanları kanlar içinde yerlerde sürüklememeli.
Ancak AK Parti yıllarca başörtüsü mağduriyetini siyasi bir argüman olarak kullanırken, kamuda başörtüsünü serbest bırakmakla övünürken, şimdi başörtülü polisin, başörtülü kadını dövmesi, özel bir travma yaşanmasına neden oldu.
FURKAN VAKFI MASUM DEĞİL
Alparslan Kuytul’u tanımam. Furkan Vakfı mensuplarıyla da tanışmam. Fikirlerini, politize olmuş cemaat yapılarını ve tutumlarını da tasvip etmem.
Adana’da bu ekibi tanıyan birçok kişiyle görüştüm. Kapalı bir yapı, başka cemaatlere ve guruplara karşı dışlayıcı yanları var. İlim irfanla uğraşmak yerine daha çok politik olaylarla ilgileniyorlar.
Özellikle ortamı germek için gösteri yaptıkları, tahrik edici söylem ve davranışları olduğu, şehrin en işlek caddeleri olan Ziya Paşa Bulvarı ve Atatürk Caddesinde yürüyüş yapmak için ısrarcı olduklarını söylüyorlar.
Vakıf yönetimi, gördükleri şiddet, haksızlık, baskıları kullanarak daha fazla taraftar bulmak için bir strateji izliyor deniyor.
Durum böyleyse, emniyet de onlara kullanacakları koz vermiş oldu maalesef.
Bu vakıf hakkında soruşturma açıldı, Kuytul hapse atıldı, yargılandı ama sonuçta bir şey çıkmadı.
Şimdi bu vakfın kötü niyetli ve ülkeye zarar verdiği düşünülüyorsa, bu insanları yargının karşısına çıkarmak gerek. Gözaltına alırsınız, yargıya teslim edersiniz.
Ancak sokak ortasında yere yatırıp işkence yapar gibi dövmek, gözlerine biber gazı sıkmak, kanlar içinde bırakmak hiçbir şekilde makul görülecek bir şey değil.
Ayrıca bu tür aşırı güç kullanıldıkça, haksız yere gözaltılar yapıldıkça vakıf bunu kullanıyor ve daha çok büyüyor.
Devlet görevlileri ne olursa olsun, tahriklere kapılmadan, aklıselim ve hukuka uygun davranmak zorunda.
AK PARTİ KÖPRÜLERİ DEĞİL GÖNÜLLERİ İNŞA ETMELİ
Sözcü Ömer Çelik memleketinde yaşanan olaylarla ilgili soruya verdiği cevapta, orantısız güç kullanımını eleştirdi, provokasyonlara dikkat çekti ve aşırı güç kullananlar yüzünden tüm emniyet teşkilatını karalamamak gerektiğini söyledi. 28 Şubat görüntülerini hatırlatıyor diyenlere de “hezeyan” dedi. Dengeli bir açıklama yaptı yani.
Erdoğan her fırsatta gönüller kazanmaya, gönüller fethetmeye geldiklerini söyler. Yollar, köprüler, tüneller, barajlar yapmak, dış politikada başarılara imza atmak bir kazanç ama asıl mesele gönülleri kırmamak. Bunu en iyi Cumhurbaşkanı Erdoğan bilir.
Şimdi olanları şaşkınlıkla izliyorum.
Müjde verip doktorların gönlünü almaya çalışan, gurur verici köprüler yapan, başarılı dış politika ile iç siyasette ivme kazanan bir parti, nasıl oluyor da bunları heba ediyor?
Kurumsal olarak bu konulara karşıysa, kim bunları yapıyor ve neden AK Parti müdahale etmiyor?