Macaristan, Pakistan, Türkiye… Karşılaştırma sorunları
Son dönemlerde dış siyaset üzerinden iç siyaset okunmaya çalışılıyor.
Medyada dış siyasetteki gelişmelerin, iç siyaseti doğrudan etkileyeceği kanaati çok eskidir.
Geleneksel yanlış okumalar devam ediyor.
Nitekim Trump yerine Biden seçilince, Türkiye’de AK Parti’nin iktidarı kaybedeceği, muhalefetin kazanacağını söyleyen çok oldu.
MACARİSTAN’DA ORBAN ÜZERİNDEN KURULAN YANLIŞ BAĞLANTI
Otoriter tutumuyla bilinen Macaristan Başbakanı Orban son seçimlere girdiğinde, sanırım Macaristan basını kadar, Türk basını da seçimlere ilgi gösterdi. Hatta daha fazla diyenler bile oldu.
Sonuçta Orban kaybetmesi durumunda, AK Parti’nin, Erdoğan’ın da kaybedeceğini düşünenler çok oldu.
Tersini düşünenler de var.
Orban kazanırsa, Erdoğan da kazanacaktır diye tuhaf mantık kuranlar gördüm.
Seçim sonuçlarını yorumlayanların bir kısmı, Orban’ın kazanmasını savunurken farkında olmadan, Erdoğan ile Orban arasında bir bağ kurmuş oluyor. "Soros, Avrupa, sermaye Orban’a karşıydı, işte kazandı. Erdoğan’a da karşılar o da kazanacak".
Oysa hatalı bu düz mantık en az, "Orban giderse Erdoğan da gidecek" diyenler kadar yanlış yapıyor.
HER ÜLKENİN SEÇİM ORTAMI KENDİNE HASTIR
Türkiye’nin artık ABD’deki Başkan değişimine, Macaristan’daki seçimlere endekslenmeyecek kadar farklılaştığını ve kendine has yapısı olduğunu fark etmiyor insanlar.
Erdoğan kaç ABD Başkanı, kaç Avrupa lideriyle çalıştı sayısını bilen yok. Oradaki iktidar değişimleri, oradaki politika değişimleri Türkiye’deki seçimleri etkilemedi.
Bundan sonra da etkilemeyecektir.
Orban kazandı diye Erdoğan seçim kazanmayacak. Ya da Pakistan’da İmran Han ABD’ye meydan okudu diye buradaki seçimlerde fark oluşmayacak.
Erdoğan, Türkiye’deki seçmenin gönlünü kazanırsa seçimi kazanacak, gönlünden düşerse iktidardan düşecek.
Buna ne ABD ne Macaristan ne Pakistan etki edebilir.
MUHALEFET MEDYASININ AÇMAZI
Bir siyasi analiz, AK Parti’yi ve Erdoğan’ı 'sevmemek' üzerine, duygusal olarak yapılamaz.
Aynı şey CHP‘yi, Kılıçdaroğlu’nu sevmemek üzerine de kurgulanamaz.
Duygusal olarak bakılan her olay yanlış analiz edilir. Sorunu doğru tespit edemezsiniz, çözümü de bu nedenle bulamazsınız.
Gördüğüm o ki, ‘sevmemek’ değil, nefret üzerine inşa olmuş bir muhalefet anlayışı, işlerin hepten sarpa sarmasına neden oluyor.
Hiçbir doğru işin yapılmadığını, her şeyin çok kötü olduğunu, ülkenin yanıp kül olduğunu ancak duygusal bir bakış açısı söyletebilir.
‘Doğruya doğru’ diyememek bu nefret nedeniyle oluyor. O sebeple, ‘yanlışa yanlış’ dediğinizde inandırıcı olamıyorsunuz.
Duygusal analizler yüzünden ABD’de Başkan değişiminde, Macaristan’da seçim kaybedildiğinde burada bir şeylerin değişeceğini zannediyor insanlar.
Oysa bu ülkenin kendine has bir siyasi algoritması, kendine özel seçmen refleksi ve bakış açısı vardır.
Onu yakalayamayan muhalefet başarılı olamaz, iktidar da koltukta oturamaz.