Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaşadığımız tüm problemlerin kaynağında üç büyük sorun vardır. Bunları çözmediğimiz sürece geçici olarak rahatlar ama sonunda yine dara düşeriz.

        ÜÇ GÜCÜN PAYLAŞIM SORUNU

        Aslında üç gücün paylaşım problemidir bahsettiğim konu.

        Bunlar;

        1. Gücün paylaşımı

        2. Gelirin paylaşımı

        3. Adaletin paylaşımı

        Dünya üzerindeki krizlerin temelinde bu üç gücün paylaşım sorunu vardır. Doğal olarak Türkiye de aynı sebepten dolayı krizler yaşıyor.

        Bugün yaşadığımız ve tartıştığımız ekonomik, siyasi ve sosyal sorunların nedeni gücün tek elde toplanması, gelirin eşit dağıtılmaması ve adaletin herkes için aynı şekilde geçerli olmamasıdır.

        Eğer geçmiş tarihlerde yaşanan dönemsel krizlere giderseniz, işin temelinde aynı şeyin olduğunu göreceksiniz.

        Bu yüzdendir ki, üç temel sorunu nasıl çözeceğimize odaklanmalıyız.

        GÜCÜN PAYLAŞIMI

        İnsanoğlu yaratılışı icabı hep güçlü olmak ister. O nedenle gücü ele geçirmek için insanın kullanmayacağı araç yoktur. Din, milliyetçilik, ideolojiler, ütopyalar, duygular… Hepsi gücü ele geçirmek için birer araca dönüştürülmüştür.

        REKLAM

        İnsanlık tarihi gücü ele geçirme kavgasından ibarettir.

        Tüm savaşlar da güç sahibi olmak için çıkartılmıştır.

        İnsan biyolojik olarak nedense tek başına gücü kontrol etmek ister. Tanrı kompleksidir bu.

        Sadece devlet yönetiminde, siyasette değil, en küçük dernekte, iş yerinde, hatta aile içinde bile insanlar gücü ele geçirmek için mücadele eder.

        Ya gücü ele geçirmek ya gücü elinde tutmak ya da güçlü olana yakın olmak için insanın vermeyeceği taviz yoktur.

        Devletlerde gücü bir merkezde toplamamak için güçler ayrımı modeli geliştirilmiştir. Gücün bir kısmı yasamaya, bir kısmı yargıya, bir kısmı da yürütmeye bu nedenle dağıtılmıştır.

        Ancak herkes bilir ki gücün asıl sahibi yürütmedir ve bu nedenle yasama ve yargı onun etkisine girer.

        İşte insanın başındaki en büyük bela olan gücün paylaşımı doğru yapıldığında birçok sorun çözülmüş olur.

        GELİRİN PAYLAŞIMI

        İnsanlığın güç kavgasından sonraki en büyük savaşı gelirin paylaşımı nedeniyle olmuştur. Parayı, malı, mülkü, hazineyi, daha çok zenginliği isteyen insanoğlu, bu yerkürede gözü doymayan tek canlıdır.

        Hep kendine ister, hep kendi zengin olsun ister.

        Bu yüzdendir ki bir ülkede gelirler eşit olarak paylaşılmaz. Bazıları çok zengin, bazıları da çok fakirdir.

        Bir ülkenin zenginliği, gelirleri, sermayesi o ülkede yaşayan insanlara eşit olarak paylaşılmıyorsa o topraklarda asla huzur olmaz.

        REKLAM

        Gelir dağılımı sorunu tüm isyanların, kavgaların, huzursuzlukların, göz yaşlarının temelidir.

        Türkiye dünyadaki gelir dağılımı adaletsizliği liginde maalesef üst sıralarda yer alır.

        2022 Dünya Eşitsizlik Raporu verilerine göre Türkiye’de yıllık gelir açısından, en üstteki %10’luk kesim, en aşağıda yer alan %50’lik kesimden 23 kat fazla kazanıyor. Bu 23 kat fark 2002-2007 yılları arasında çok düşüktü.

        Bu eşitsizliği düzeltmedikçe krizlerden, tartışmalardan kurtulamayız.

        ADALETİN PAYLAŞIMI

        İnsanın en büyük isyanı adaletsizliğedir.

        Eğer bir ülkede gücün ve gelirin adil paylaşımı yoksa, sebebi adalet olmadığındandır.

        Adalet yoksa, normal hayat yoktur, kaos vardır aslında.

        Her bir insan devletin kedisine adil davranmasını, fırsat eşitliği tanımasını ve zora düştüğünde onu korumasını ister.

        Adalet mekanizması herkes için aynı çalıştığında o ülkede huzur, refah ve mutluluk yeşerir.

        Eğer adaletin herkese eşit davranmadığı görülürse, insan kendi adaletini kendi sağlamaya kalkar. O zaman kaos, kargaşa oluşur ve mafya doğar.

        GERÇEKLE YÜZLEŞELİM

        Evet bir gazete makalesine sığmayacak kadar kritik bir konu. Ancak gerçekle yüzleşelim derim.

        Bu üç gücün paylaşımını sağlama almadığımız sürece sorunlarımız bitmez.

        Her parti “Ben çözerim” diye iktidara gelir, sonra gücü, geliri, adaleti kontrol etmenin tadına varınca, o da diğerlerine benzer.

        Peki nasıl çözeceğiz?

        Ben de bunu tartışalım diyorum...

        Zaho'da ne oldu, neden oldu, kime yaradı?

        Zaho'da ne oldu, neden oldu, kime yaradı?
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran’ın dini lideri Hameney ile görüşmesinden henüz çıkıp, üçlü zirvenin yapılacağı yere doğru gidiyordu.

        Bu esnada Hameney’in resmi Twitter hesabından, Türkiye hakkında peş peşe açıklamalar gelmeye başladı.

        Görüşmeden çok kısa süre sonra, hem de Farsça, Türkçe, İngilizce, Arapça olarak.

        Açıklamalarda Erdoğan’la görüşmede dile getirilen konular son derece eleştirel bir dille ifade ediliyordu.

        Ermenistan-İran sınırındaki Zengezur geçidi, Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı operasyon, İsrail-Türkiye yakınlaşması Hameney’in eleştirdiği konulardı.

        Zirve görüşmesine giderken açıklamalar Erdoğan’a gösterildi. Bu, diplomasi nezaketine çok da uymayan bir hızda, tek taraflı yapılan açıklamalar Türkiye tarafını ve Erdoğan’ı rahatsız etti doğal olarak.

        Zirve esnasında Reisi de Suriye’ye yapılacak operasyondan duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Putin’in de sıcak bakmadığı operasyon bir anlamda üçlü zirvenin gerilim maddelerinden biriydi ama ipleri kopartacak kadar da büyümedi.

        Ancak ertesi günü İran basını, “Türkiye’ye uyarı” şeklinde gördü bu açıklamaları.

        REKLAM

        ZİRVE DÖNÜŞÜ ZAHO’DA SALDIRI

        Zirve’nin bitmesi ve Erdoğan’ın Türkiye’ye dönmesinin üzerinden 24 saat geçmemişti ki, Irak basınında büyük infial halinde bir haber dolaşmaya başladı.

        Irak Kürdistan bölgesinde, Duhok ili, Zaho ilçesine bağlı Pereg (Perex) köyüne top mermileri düşmüştü ve çok sayıda ölü ve yaralının olduğu bildiriliyordu.

        Olayın daha Türkiye’de duyulmadığı esnada, ölü sayısının 8, yaralı sayısının 20’yi geçtiği ve saldırıyı Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığını iddia etti Iraklı yetkililer.

        Pereg köyü daha çok Necef, Basra bölgesinden gelen Şii Arapların tercih ettiği bir tatil beldesiydi.

        Köy, Türkiye’nin PKK terör örgütüne yönelik yapılan Pençe operasyonlarının olduğu dağlara yakındı. Ancak PKK unsurlarının olduğu bir yer değildi.

        IRAK MEDYASINDA İLGİNÇ HABERLER

        Bu bölgenin PKK’dan temizlendiği, turistlerin yoğun olarak ilgi gösterdiği Bağdat merkezli Irak basınında yer almıştı aslında.

        1 Temmuz 2022 tarihli Şafak News Gazetesi bol fotoğrafla verdiği haberde, bir anlamda halkı bölgeyi gezmeye teşvik ediyordu.

        Saldırıdan 2 gün önce de Irak ulusal TV kanallarında Zaho ve Pereg’den bol videolu görüntüler eşliğinde, Zaho bölgesinin nasıl terörden arındığı, turistlerin nasıl akın ettiği anlatıyordu.

        İşte bu haberlerden birkaç gün sonra köy bombalanmış, aralarında çocukların da olduğu 8 kişi hayatını kaybetmiş, 20’den fazla insan da yaralanmıştı.

        REKLAM

        ŞAŞIRTICI HIZDA TEPKİLER

        Daha önce birkaç defa gittiğim, Türkiye sınırından seslenildiğinde duyulacak kadar yakın olan Zaho’ya nasıl bomba düşer diye şaşkınlık içinde kaynaklarımı aramaya başladım.

        Tahran, Erbil, Bağdat, Ankara’daki resmi ve yerel kaynaklarla saatlerce görüşmeler yaptım. Sonuç şaşırtıcıydı…

        Türkiye’de olay medyada duyulmamıştı. Yetkililer ise ne olduğunu anlamak için yoğun çaba içindeydi.

        Kimse olan bitene anlam veremiyordu.

        Erbil, Bağdat, Tahran irtibatlarımı aradığımda ise olayın çok canlı, sıcak ve gündemin tek maddesi olduğunu gördüm.

        Resmi açıklamalar yağmur gibi yağıyor, Türkiye’nin Bağdat, Necef’te bulunan temsilciliklerinin önünde protesto gösterileri bile yapılıyordu.

        Tüm açıklamalar Türkiye’yi suçluyor ve ölümlerden sorumlu tutuyordu.

        Irak Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Şiir Lider Mukteda Sadr, Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani adeta açıklama yarışına girdiler. Tüm bunlar birkaç saat içinde oldu.

        Sonraki saatlerde buna ABD ve İngiltere Dışişleri Bakanlıkları da eklendi.

        TÜRKİYE'NİN AÇIKLAMASI

        Bu suçlama yağmuru altında tüm gözler Türkiye’deki yetkili makamlara çevrildi. Ancak saldırıdan uzun süre sonra, akşam 21.16’da Dışişleri Bakanlığı resmi Twitter hesabından bir açıklama yayınladı.

        REKLAM

        Saldırı 13.40 civarında olmuş, ilgili ilk haberler 16.00'da yayınlanmış, Irak resmi makamlarının açıklamaları da 16.00-18.00 saatleri arasında yapılmıştı.

        Zaten sokak gösterileri ve bu hızlı tepkiler işin içinde garip bir şeylerin döndüğü yönündeki şüpheleri arttırmıştı.

        Türkiye resmi makamları, sahayı tarama çalışmaları başlatmış, işin gerçeğini öğrenmeye çok vakit ayırmıştı.

        Bu esnada ırak, Suriye, İran’da Türkiye aleyhine kamuoyu çoktan oluşmuştu.

        SALDIRIYI KİM YAPTI?

        33 haneli, yerli turistlerin geldiği bu küçük köy kim tarafından, neden hedef alındı?

        Türkiye resmi açıklamasında PKK’yı işaret ederek, olayın aydınlatılması için her türlü iş birliğine hazır olduğunu açıkladı.

        Ancak bu kimseyi tatmin etmedi.

        Orada üç ihtimal konuşuluyordu:

        1. Bombaları bölgeye yakın dağlarda operasyon yapan TSK atmış olabilir.

        2. TSK operasyon esnasında yanlışlıkla burayı bombalamış olabilir.

        3. PKK ya da illegal bir yapılanma provokasyon amacıyla bu saldırıyı yapmış olabilir.

        TÜRKİYE NEDEN BÖYLE BİR ŞEY YAPSIN?

        Türkiye-Irak ilişkilerinde son zamanlarda ciddi bir sorun yoktu. Sadece Irak’ta İran yanlısı siyasiler ve basın Türkiye’nin Irak içindeki nokta operasyonlarından ve sınır ötesi harekatından rahatsızlık duyuyordu. Ancak güvenlik anlaşmasına dayanılarak yapılan sınır ötesi operasyonlar uzun yıllardan beri vardı.

        MİT’in nokta operasyonları ise PKK’yı köşe sıkıştırmış Duhok, Erbil, Sincar başta, bölgede tutunamayıp İran etkisindeki Süleymaniye bölgesine doğru çekilmesine neden olmuştu. Aslında bundan Irak içinde memnun olan çoktu.

        REKLAM

        Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ilişkiler çok iyiydi. Başbakan Mesrur Barzani Nisan ayında Türkiye’ye gelmiş, ilişkilerin iyi olduğu vurgulanmıştı.

        Tüm bunlar olurken, Türkiye neden sivil bir yerleşim alanına saldırarak her şeyi daha da kötü hale getirmiş olsun? Akla yatkın değil.

        İkinci ihtimal olarak yanlışlıkla vurmuş olsa, bunu neden açıklamasın? Görüştüğüm güvenlik ve diplomasi yetkilileri, “Yanlışlıkla vurulma olsa bunu olduğu gibi açıklar, özür diler ve tazminat da öderdik ama böyle bir durum da yok” diyerek, saldırının kesin olarak PKK tarafından yapıldığını söylüyorlar.

        SALDIRI KİMİN İŞİNE YARADI?

        Üçüncü ihtimal olarak PKK’nın bu saldırıyı yapması, sonuçlara bakıldığında akla daha yatkın geliyor. Bu saldırı bir de İran’ın çok işine yaradı.

        Sebebi ise Irak’taki son birkaç aydır devam eden büyük gerilimler.

        İran yanlısı eski Başbakan Maliki’nin gizli bir ses kaydı yayınlandı geçtiğimiz haftalarda. Maliki, Şii lider Mukteda Sadr ve Iraklı bazı siyasiler aleyhine çok ağır sözler sarf ediyor, hatta çatışma ihtimalinden bahsediyordu.

        Büyük yankı uyandıran bu gizli ses kaydından sonra Sadr Bağdat’ta milyonluk Cuma gösterisi düzenlemiş, İran’a karşı gövde gösterisi yapmıştı.

        Zaten Irak’ta İran yanlısı Şii gruplar ve Iraklılar arasında ciddi bir gerilim vardı ve hükümet de kurulamıyordu bu yüzden. Kürtler de İran’a karşı mesafesini arttırıyordu.

        Kısacası İran, Irak içinde sıkışmıştı.

        PKK ise hem Barzani yönetimiyle hem de merkezi hükümetin bir bölümüyle sorunluydu.

        REKLAM

        Türkiye’nin yaptığı operasyonlar, yerel halkın tepkileri yüzünden her geçen gün daha fazla güç kaybediyordu.

        Türkiye tüm bu gelişmelerde Barzani ve merkezi hükümetle ilişkilerini sıcak tutmaya çalışıyordu ve başarmıştı da.

        İşte tam bu ortamda saldırı yapıldı.

        Ve başta İran yanlısı siyasiler olmak üzere, herkes saldırı karşısında Türkiye karşıtı pozisyon almak için birleşti.

        Tek şaşırdığım şey, Barzani yönetiminin bu suçlama furyasına alelacele katılmış olması.

        Erbil’deki kaynaklarım bunun nedenini şöyle açıkladı:

        “Türkiye’nin Irak’ta yaptığı sınır ötesi harekatlar ve nokta operasyonlarda Barzani hükümeti 'yardımcı oluyor' diye sürekli eleştiri alıyordu. Bu da bir baskı yaratıyordu üzerlerinde. Ortam, saldırı sonrası birden gerilince bu baskı nedeniyle böyle bir açıklama yapmış olabilirler. Ancak dikkat edin Neçirvan Barzani Türkiye’yi direk suçlamadı, buna karşın Mesut ve Mesrur Barzani Türkiye’yi suçlu gösterdi”.

        Irak’ta nüfuz kaybeden İran ve güç kaybeden PKK, bu saldırı ile birlikte bir anda gündemden düştü.

        TÜRKİYE DAHA HIZLI HAREKET ETMELİ

        Sonuçlarından yola çıkarsak, saldırıdan en kârlı çıkan iki kesim var: İran, İran yanlısı guruplar ve PKK.

        Türkiye ise şimdilik zararlı çıkmış durumda.

        “Saldırıyı PKK’nın yaptığı kesin” diyen resmi yetkililer, bunu teknik olarak da ispatlamak durumunda.

        Füze, havan topu gibi silahların hava izini tespit edip bunu Iraklı makamlara göstererek durumu netleştirecekler sanırım. Edindiğim bilgi, bu çerçevede çalışmaların olduğu yönünde.

        REKLAM

        Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TRT’de katıldığı programda saldırıyı askeri kaynaklara dayanarak kesin olarak reddederken, Iraklı makamlarla irtibat halinde olduğunu da söyledi.

        Bağdat Büyükelçisi yoğun bir mesai içinde şu anda.

        Irak’tan aldığım bilgilere göre, İran yanlısı gruplar ve siyasiler olayı büyütmek için var güçleriyle çalışıyorlar.

        Olayın kısa sürede bitmesini beklemiyorum.

        Bu arada Erdoğan’ın, “Suriye’den çıkmalı” dediği ABD de durumdan memnun olsa gerek.

        Şimdi Türkiye’nin, biraz amatörce hazırlanmış bu provokatör eyleme karşı hızlı aksiyon alması gerek.

        Çalışmaları takip edeceğiz.

        Diğer Yazılar