Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sanırım herkesi şaşırtan açıklama, AK Parti Genel Başkan yardımcısı Hayati Yazıcı’nın “Şam ile görüşmeler direkt hale gelebilir seviyesi de yükselebilir” sözüydü.

        Uzun süredir kulislerde dolaşan bir söylenti, ilk defa görev alanı olmasa da yetkili bir ismin ağzından duyulmuş oldu.

        Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Rejimle ile muhalefetin uzlaşması lazım” sözü zaten yeterince hareketlendirmişti sahayı. Hayati Yazıcı iyice arttırdı hareketliliği.

        Bu açıklamaları konuşurken bir de İsrail ile karşılıklı Büyükelçiliklerin açılacağı duyurusu geldi.

        Belki de son şaşırtıcı hamle, Ukrayna’da Zelenskiy ve BM Genel Sekreteri Guterres ile görüşme oldu.

        Yazıyı yazdığım saatlerde karşılıklı imzalanan anlaşmaların detayları henüz belli olmamıştı. Ancak yıkılan altyapıyı Türkiye’nin inşa edeceği netleşmişti.

        Anlayacağınız dış politika fotoğrafının birçok noktasında hareketlilik var.

        Bütüncül bakıldığında ise Türkiye’nin dış politikada önceki yıllara oranla başarılı bir görüntü verdiğini söylemeliyiz.

        Duygusallıktan çıkıp daha reel politik bir tavır sergilemeye başladı.

        ÇAPRAZ DENGELER

        Rusya ile yakınlaşırken aniden Ukrayna’da görünmek, İsrail ile normalleşirken Suriye ile de yakınlaşmak, ABD Kudüs’te büyükelçilik açarken Filistin davasına desteğin devam edeceğini açıklamak, Azerbaycan ile tarihin en güçlü ilişkilerini yaşarken Ermenistan ile normalleşme sürecini hızlandırmak, İran’a gidip dostluk görüntüsünü pekiştirirken, Suriye’ye operasyon konusunda kararlı açıklamalar yapmak…

        Bunlar dış politikada çapraz denge kurma hamleleri.

        Klasik hariciye bu hamleleri sever. Anladığım kadarıyla geleneksel hariciye refleksleri bu sıralar Dışişleri Bakanlığı’nda daha çok kendini hissettiriyor.

        Doğrusu Ukrayna-Rusya dengesi, tahıl koridoru, NATO’daki İsveç Finlandiya operasyonu ülke açısından başarılı hamleler.

        AÇILIMLARDA DUYGUSAL DALGA TEHLİKESİ

        Dış politikadaki sanırım en büyük tehlike duygusal refleksler.

        Kızarken duygusala bağlayıp çok öfkelenmek de, barışacakken de duygusallığı abartıp çıkarları düşünmeden barışmak aynı derecede kötüdür.

        İki ülke ile yakınlaşma açılımında bu tehlikeyi görüyorum: İsrail ve Suriye.

        Akdeniz’deki haklarımız, Filistin konusundaki angajmanımız, Suriyeli mültecilerin yükü, bunca zaman ödediğimiz bedeller sonrası iki ülke ile barışacaksak, asla duygusal hareket edip, elde edeceğimiz kazançları sekteye uğratmayalım.

        Eminim birçok yerden barışma süreci için alkış, teşvik ve takdir geliyordur.

        Bunlar, kuracağımız stratejinin “ülke çıkarı merkezli” olmasına engel olmamalı.

        Çünkü alkış ve takdirle çok aldatıldık şimdiye kadar.

        Diğer Yazılar