Tarihin politik sancısı
Tunç Soyer, İzmir’in kurtuluş gününde yaptığı açıklamayla siyaseti dalgalandırmadı sadece.
Tarihçiler, akademisyenler, gazeteciler, TV yorumcularının da gündemini etkiledi.
Sosyal medyada hararetli tartışmalar, suçlamalar, küfürleşmeler de cabası.
Aslında söylediği o kadar da sarsıcı şeyler değildi. Atatürk’ün, dolayısı ile tüm resmi tarih tezi savunucularının dillendirdiği “hain Vahdettin” söyleminin tekrarıydı.
Peki neden bu denli tartışıldı, gündem oldu?
Birincisi ortak bir tarih bilincimizin olmamasından dolayı.
İkincisi her şey gibi tarih de politik tartışmalarımızın bir ayrıştırma aracı oldu.
İKİ AYRI TARİH ANLAYIŞI
Türkiye’de resmi tarih bilgisinin haricinde alternatif bir tarih bilinci de yaşaya gelmiştir. Çünkü birçok tarihi olayın resmi bir görüş oluşturması için yeniden yorumlandığına inanılır.
Sultan Abdülhamit ve Vahdettin bu tartışmaların odağında en büyük yeri işgal eden iki isimdir.
Bir tarafı dinlediğinizde, “istibdattın kurucusu Kızıl Sultan”, diğer tarafı dinlediğinizde, tüm emperyalist güçlere karşı İmparatorluğu parçalanmadan yöneten "Yüce Hakan".
Vahdettin bir tarafta sürgünde ölen, cenazesi parasızlıktan rehin alınan "mağdur, çaresiz bir padişah"; diğer tarafta “İngiliz uşağı hain” diye anılır.
Bu denli uç tarih anlayışı bir nehrin iki ayrı kolu gibi geçmişten bu yana aktı geldi.
Bu yüzden de farklı tarih bilincine sahip, iki farklı kesim oluştu.
CUMHURİYET'İ SEVMEK İÇİN OSMANLI'YI KÖTÜLEMEK GERKMİYOR
Bu nehrin ayrı akan kollarını yeniden birleştirmek için tarihçilerimiz de bize yardım etmedi. Bir kısmı duygusal, bir kısmı ideolojik olarak yorumladı olayları.
Politikacılarımız karşıtlık siyasetinde, birinden birini kendisi için malzeme yaptı.
Oysa Atatürk’ü sevmek için Vahdettin’e hain demek zorunda değildik.
Cumhuriyeti sevmek için Osmanlı'yı eleştirmemiz de gerekmiyor.
Tersi de aynı.
Vahdettin’i, Abdülhamit’i sevmek için Atatürk’ü eleştirmek gerekmiyor.
Osmanlı'yı savunmak için de Cumhuriyet'i kötülemek şart değil.
İNSAN KENDİ TARİHİNDEN UTANMAZ
Tarihi olayların aslını tartışmayı tarihçilere bırakmadan yol kat edemeyiz.
Tarihçilerimiz de popüler medya tartışmalarından uzak, bilimsel olarak olayları bize aydınlatmalı.
Siyaset elini tarihin tozlu torbasından çıkarmalı.
Ne Atatürk, ne Abdülhamit, ne Vahdettin siyasi tartışmaların parçası olmamalı.
Dönemin şartlarına ve zamanın ruhuna uygun olarak alınmış kararlar, yaşanmış olaylar, söylenmiş sözleri bugünün şartlarıyla değerlendirmek yanlıştır. Hele bunu politik tartışmalara konu etmek ortak tarih bilincini tahrip ediyor işte.
Kendi tarihinden utanan, onu kötüleyen birini anlamıyorum.
Yanlışı ve doğrularıyla kendi tarihimizi sahiplendiğimizde ancak ortak bir bilinç oluşur.