Ateş yanan 41 ocak
Bir madende patlama oldu, ateşi 41 eve doldu.
Baba, kardeş, eş, amca, dayı…
41 insan, 41 ocakta binlerce canda yangınlar çıkarttı.
Madende kömürler, evlerde yürekler yandı.
Kömür tozları madenin galerisini siyaha boyadı, on binlerce insan karalar bağladı.
Yastayız, hicrandayız, ağıttayız, araftayız…
41 can kuşu uçtu bu dünyadan, geride göz yaşları, feryatlar, isyanlar bıraktı bize.
Madende bir kıvılcım parladı, 41 ocakta aylarca sürecek yürek yangını başlattı...
Kimse teselli edemez bu yürekleri.
Kimse tam anlayamaz bu yanan canları…
Kimse babasız kalmış çocuğun korkusunu, dul kalmış kadının sancısını, evlat acısı çeken ana babanın hicranını tam kavrayamaz...
41 ocakta parlayan ateş, en çok onları yakıyor şimdi.
Ne söylesek boş, ne yazsak kifayetsiz, ne yapsak teselli olmaz yanan yürekler.
Ateş düştüğü o yürekleri, madenin duvarları gibi kavuracak.
Acı grizu gibi patlayacak içlerinde.
İsyan alev alev saracak ocakların bacasını…
Gözlerinin feri sönecek bir madenci lambası gibi ağlamaktan.
Ciğeri delip geçen ağıtlar yankılanacak boş kalmış yataklarda.
Sofralarda ekmek gibi hep bir göz yaşı olacak giden yiğidin yerinde.
Ve 41 ocakta ateş hatırlarla harlanacak her sabah…
Biz unutacağız, onlar hep hatırlayacak.
Bizim göz yaşımız kuruyacak, onlarınki içlerine akacak hep.
Baba dendiğinde, kardeş dendiğinde, koca dendiğinde… Onları hatırlatan her kelime, bir madenci kazması gibi saplanacak kalplerine.
Biz maden kazalarından bir kaza olarak hatırlayacağız Amasra’yı, onlar kömür karası bir gün olarak…
41 ocakta ateş azalacak, yara küllenecek ama o ince sızı hiç bitmeyecek gönüllerinde.
Rüzgarın ateşi alevlendirmesi gibi, bir fotoğraf, bir anı, bir şarkı o karalar basmış günü hatırlatacak, göz yaşı bir taş kömürü gibi kuyu başına dökülecek.
41 Ocakta ateş yanıyor…
Ve bir ülke evlatlarının yasını bile tutamıyor.