Lehistan sefiri burada mı?
Lehistan (Polonya) 1800’lü yılların başında Prusya, Avusturya ve Rusya ile girdiği savaşta yenilir. Toprakları parçalanır ve bu üç ülke tarafından işgal edilir.
Osmanlı İmparatorluğu bu işgale karşı çıkar ve Lehistan’ın yanında yer alır.
Ancak gücü bu parçalanmayı durdurmaya ve geri döndürmeye yetmez.
Buna bir itiraz için diplomasinin inceliğini kullanarak bir tavır geliştirir.
LEHİSTAN SEFİRİ YOLDA SULTANIM
Osmanlı sultanları geleneksel olarak çeşitli vesilelerle ülkedeki sefirleri kabul eden törenler düzenler.
O törenlerde Mabeyinci Başı sultana hürmetlerini sunacak olan sefirleri yüksek sesle padişaha takdim eder.
“Rusya sefiri, Fransa sefiri, Avusturya sefiri…”
Lehistan sefirinin durduğu yer her zaman boş bırakılır. Sıra oraya geldiğinde Mabeyinci Başı bağırır, “Lehistan sefiri burada mı?”.
Oradaki başka bir görevli yine yüksek sesle cevap verir, “Lehistan sefiri yolda sultanım…”
Böylece oradaki diğer devletlere Lehistan’ın işgalinin kabul edilmediği, bir gün Lehistan'ın yeniden bağımsızlığına kavuşarak, sefirinin buraya geleceğine inanıldığı gösterilmiş olur.
Neredeyse yüz yıl boyunca bu tutum devam eder ve her toplantıda “Lehistan Sefiri nerede?" diye sorulur.
Polonya bağımsızlığını kazandığında, sefirleri protokoldeki yerini alır.
POLONYA OKULLARINDA OKUTULAN TAVIR
2010 yılında Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski Türkiye’ye geldiğinde o dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu ile ortak bir basın toplantısı düzenler.
Bu toplantıya başlarken “Bugün artık rahatlıkla Lehistan Büyükelçisi geldi diyebilirim” der.
Sonra da şunu ekler: “Polonya’daki okullarda her çocuk bu hikayeyi bilir ve öğrenir”.
Bu olay, devletin fiziki gücü savunduğu bir politikayı uygulamaya yetmese de, diplomasinin inceliklerini kullanarak onda direnmesine bir örnek olarak gösterilir.
Böylece yüz yıl sonra bile o devlet saygıyla anılır.
“LEHİSTAN SEFİRİ BURADA MI?" DESEYDİK BARİ
Türkiye’nin Suriye, Mısır, Suudi Arabistan ile politik görüşleri örtüşmediği için uzun süre ilişkileri kesildi, tavır alındı.
Diyelim ki bu sürdürmeye artık gücü yetmedi ve bir politika değiştirmek zorunda kaldık.
Bunu yaparken diplomasinin ve iletişimin inceliklerini kullanarak tavrını hissettirmesi gerekirdi. Tıpkı Osmanlı sultanları gibi.
En azından bir zamanlar “katil” dediğimiz insana sarılarak fotoğraf vermek yerine, “Lehistan sefiri burada mı?” diye sorsaydık.