"Tek avantajınız Marmara'daki fayın su altında olması"
Kahramanmaraş’taki fayın ya da bu depremin, beklenen büyük Marmara depremiyle veya fayıyla bir ilgisi olur mu?
Depremlerin ilgisi yok ama iki fay çok benzer.
Yani Doğu Anadolu fayıyla Marmara’daki fay çok benziyor…
Evet aynı tür faylar. İkisi de yer değiştiren fay. Bir kayma var. Anadolu Batı’ya doğru gidiyor, bu durumda Marmara da Avrupa’ya doğru gidiyor. Bu hareketler aynı türde hareketler. Kırılan bölümlerin genişliği de yine benzer. 120-150 kilometrelik bir fay üzerinde 4-5 metrelik kaymalardan bahsediyoruz. Bu tür benzerlikler var. Bunlar beklediğimiz şeyler. Zaten iki fay da şu anda aynı gelişim aşamalarından geçiyor. Biliyorsunuz faylar zamanla gelişir. Kayma yaşandığı sürece fay evrimleşir. Peki başlangıcından bugüne Doğu Anadolu Fayı ne kadar hareket etti? Yaklaşık olarak 50 kilometre. Yani Arap levhası Anadolu levhasına göre doğuya doğru 50 kilometre ilerledi. Anadolu levhası da, Arap levhasına göre 50 km batıya kaydı.
Yani Arap levhası 50 km mi ilerledi?
10 milyon yıldan bu yana…
10 milyon yıldan bahsediyorsunuz, tamam…
10 milyon yıldır, 50 kilometrelik bir hareket var. Bunu anlamak neden önemli? Çünkü ne kadar uzun bir hareket varsa, fay o kadar oturmaya çalışır ve etap etap evrimleşir, gelişir. Bir kara parçasını diğerine doğru itmeye başladığınızda kırılmalar yaşanır, fay iyice belirginleşir. Fay beslenir, olgunlaşır. Özetle burada 10 milyon yılda 50 km hareket etmiş bir levhadan ve bunun sonucunda gelişen bir faydan bahsediyoruz. Marmara’da ise levha hareketi çok daha sonra başladı; 2.5 milyon yıllık bir hareketten bahsediyoruz. Yani Arap levhasından 4 kez daha az. Ama daha hızlı ilerlediği için, Arap levhası gibi yılda 6 milimetre değil, yılda 18 milimetre ilerlediği için daha az zamanda aşağı yukarı aynı hareketi yaptı: 50 km civarında. Dolayısıyla bu iki fay da evrimlerinin hemen hemen aynı aşamasında.
“ANADOLU AKDENİZ’E KAYIYOR”
Anlamak için soruyorum. Bir Arap levhası var ve bu levha Anadolu levhasını itiyor. O zaman Anadolu levhası da Avrupa levhasını mı itiyor?
Hayır. Olan şey şu: Kuzeye doğru hareket eden Arap levhasıyla, kuzeyde buna direnen Avrupa arasında bir kısalma, küçülme hareketi var. Bu ikisinin arasında Anadolu bloğu yani siz varsınız. Sizin levhanız batıya doğru itiliyor, dışarı atılıyor. İki ucu bastırdığınızda meyveden kayan kiraz çekirdeği gibi düşünün. Nereden boşluk bulursa oraya doğru kayar. Anadolu bloğu da bu şekilde batıya, Akdeniz’e doğru kayıyor.
Türkiye siyasi ve sosyolojik olarak Doğu ve Batı arasında kalmış bir ülke. Demek ki jeolojik olarak da böyle…
İki fayınız var. Doğu Anadolu Fayı’nda, Türkiye Arap levhasına göre batıya doğru gidiyor ve Akdeniz’e ilerliyor. İlerleyerek okyanus alanını alacak, çünkü okyanus alanını almak çok daha az enerji gerektiriyor. Öte yandan kuzeyde ise Avrupa boyunca kayıyor, ki bu Kuzey Anadolu Fayı. Bu fay da Ege denizine, Yunanistan’a doğru uzanıyor. Yunanistan ve Türkiye’nin batısı birlikte kayarak Akdeniz’den yer almaya çalışıyor. Yani Türkiye’nin batıya doğru bir yönelimi var; jeolojik olarak söylüyorum tabii. Batıya doğru kaçıyor. Akdeniz’e doğru. Yunanistan da aynı şeyi yapıyor ama Türkiye’den çok daha hızlı ilerliyor, Türkiye’nin batısından ayrılıyor.
Yunanistan nereye gidiyor?
O da Akdeniz’e gidiyor ama çok daha hızlı. Türkiye’nin önünde koşuyor Yunanistan. Türkiye onu yakalamaya çalışıyor. Bunlar jeolojik olarak size saçma gelebilir ama size bölgede ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Yo, böyle anlatılması yerin altını anlamak için çok daha kolay…
Ve bu iki ülke Akdeniz’e doğru gidiyor. Böylece Akdeniz’i de daraltıyorlar. Yani Akdeniz Anadolu kütlesi ve Ege kütlesi tarafından işgal ediliyor. Bu hareket de 10 milyon yıl önce başladı. 10 milyon yıl jeolojide çok uzun bir süre değildir. Kuzey Anadolu fayı 10 milyon yıl önce Bingöl tarafında oluşmaya başladı ve 3.5 milyon yıl önce Marmara’ya ulaştı. Yani Marmara’ya kadar ulaşması için 6.5 milyon yıl gerekti.
Yani Arap levhası ve Anadolu levhası arasında üretilen enerji 10 milyon yıl önce başladı.
Bu, Arap levhasının hareketiyle ortaya çıktı. Arap levhası Anadolu’yu Avrupa’ya doğru itti. Onu batıya doğru kaçmaya zorladı. Daha doğrusu Akdeniz’e doğru. Mekanik olarak en basit hareket buydu çünkü. İki kıtasal levha arasında kısalma hareketi olduğunda ilk gerçekleşen şey Okyanus alanını daraltmak olur. Çünkü en kolayı budur. Mesela Himalayalar’a bakın. Eskiden Okyanus’tu orası. Okyanus git gide küçüldü. Bu çok büyük enerjiye mal olur çünkü üst kısım, yüzeydeki tabaka kalınlaşır ve bu da bir dağa dönüşür. Çünkü kara, yer altına dalamaz, yukarı çıkar. Önemli olan şunu anlamak: Faylar bu şekilde zamanla oluşur. Güneyde Doğu Anadolu Fayı, kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı da zamanla oluştu. Faylar yavaş yavaş kaymak için en az enerjiye mal olacak yolu bulur. Ve sizdeki faylar, tıpkı güneydeki gibi kuzeydeki de, belli bir olgunluğu yakalamış durumda. Dolayısıyla kaymalar çok daha öngörülebilir. Biz ne tür bir kırılma olabileceğini, kırılmanın mesafesini, hareketin miktarını öngörebiliyoruz. Bunu da geçmişe bakarak anlıyoruz. Jeodezi ile hareketi ölçüyoruz ve bugün nerede olduğumuzu anlıyoruz. Mesela Marmara örneğinde diyoruz ki, son büyük deprem 1766’da oldu. 1766’dan bu yana şu kadar elastik enerji birikti. Bunun için yıllık 18 milimetrelik hareketi almak, aradan geçen 250 yılı hesaplamak yeter. 10 milimetreyi 250 yılla çarparsanız ne kadar elastik enerji biriktiğini anlarsınız.
Hâlâ sadece Marmara’da tek bir fay üzerinde deprem olacağını öngörüyorsunuz değil mi?
Marmara’da bir mi, yoksa daha çok sayıda fay mı olduğu jeologlar arasında tartışma konusu. Çok sayıda fay olduğunu söyleyenler aslında doğudan batıya uzanan, Ganos’a kadar giden bir fay ağından bahsediyor. 1999 depreminin olduğu yer bunun bir ucu, diğer uçta 1912’de büyük bir depremin olduğu ve Ganos’un kırıldığı yer var.
“KAÇINILMAZ DEPREME HAZIRLANMALISINIZ”
1999 Gölcük depreminden sonra Marmara’da çalıştınız. Artık beklenen depremi anlamak için bu fayla ilgili her şeyi bildiğimizi söyleyebilir miyiz?
Bilimde hiçbir zaman her şeyi bilemezsiniz. Çünkü araçlarımız, metotlarımız sürekli gelişir. Ve her zaman yeni şeyler öğreniriz. Ama bugüne kadar hem Türk hem de yabancı arkadaşlarımızla çok büyük bir ilerleme kaydettik. Marmara ile ilgili çok sayıda araştırma yapıldı ve fay sistemini iyi bir şekilde öğrendik. Tabii çalışmalara devam etmemiz lazım. Özellikle de sualtı araçlarıyla hareketleri kaydetmemiz lazım. Fayın büyük bir kısmı suyun altında, binaların altında değil; bu iyi bir şey ve sizin için bir avantaj. Şimdi en önemlisi, depremle ilgili çok daha fazla simülasyon yapıp, muhtemel senaryoları hazırlamak ve bu depreme dayanacak binaların nasıl inşa edilmesi gerektiğini bulmak. Kaçınılmaz depreme dayanmak için hazırlanmak.
Bu konuda karamsarım. Maraş felaketi beklenen bir depreme karşı bir şey yapmadığımızı gösterdi.
Evet, bu büyük bir felaketti. Güncel yapı teknikleri dahilinde yapılması mümkün olan şeylerin bile yapılmadığı açık. Eğer bu deprem Kaliforniya’da olsaydı çok daha az can ve mal kaybı olurdu. Çünkü bütün mesele, depremin yarattığı hareketi emmeyi becerecek, ne yıkılacak ne kırılacak, doğru şekilde salınacak binaları inşa etmek. Şurası da açık ki böyle binalar inşa etmek çok daha masraflı.
Daha fazla paraya mal oluyor belki ama diğer türlü de daha fazla cana mal oluyor…
Evet. Ayrıca bunu yapmaya mecburken 20 yıl beklemek de iyi bir fikir değil. Burada ülkenizin düşünmesi ve karar vermesi gerekiyor. Muhtemel büyük depremlerle nasıl başa çıkacaksınız? Bu belki yarın, bir yıl içinde olmayacak ama bu kaçınılmaz duruma hazırlanmanız gerek.
2016’da konuştuğumuzda “İstanbul’da depremin büyüklüğü yüksek olsa da, şiddeti ve yıkıcılığı o kadar büyük olmayabilir” demiştiniz. Ve Ayasofya örneğini vermiştiniz.
Evet, bu doğru. Çok iyi bir sismolog olan arkadaşım Dan McKenzie her zaman bunu söyler. Her şeye rağmen Ayasofya 1500 yıldır ayakta ve pek çok depreme rağmen yıkılmadı. Demek ki İstanbul’da çok dirençli zeminler de var. Bu da mühendisler için gerekli ipuçlarını veriyor. Ama İstanbul’da başka bölgeler de var ki tam tersine tortu zemin üzerine kurulu. Oralarda kayıplar muhtemelen çok daha fazla olacak.
“KURALLARA UYMAYAN SUÇLUDUR”
Beklenen büyük İstanbul depreminin fay üzerindeki tahmini merkezini biliyor muyuz?
Fay çizgisini biliyoruz. Depremin merkezine çok fazla önem veriliyor ama bu tür bir fay için bunun hiçbir önemi yok çünkü bütün fay kırılacak. Önemli olan fayın çizgisi. Bunun da suyun altında olduğunu biliyoruz. Bunun bir avantaj olduğunu söyledim çünkü üstünde bina yok. Doğu Anadolu Fayı’yla Kuzey Anadolu Fayı’nın en büyük farkı bu. Mesela Marmara Denizi’nin doğusunda, fay Marmara’nın kuzey kısmına daha yakın. Dolayısıyla göreceli olarak İstanbul’a ve büyük yerleşim yerlerine daha yakın.
Ama İstanbul’un farklı bölgeleri depremden farklı etkilenecek…
Elbette. Bu konuda çok sayıda Türk araştırmacının, aynı zamanda Çinlilerin de çalışmaları var. Tahminler yapılıyor. Önemli olan yapı üretme yönetmeliklerinin bu tahminlere uygun olması; daha da önemlisi bu kurallara ve yönetmeliklere uyulması. İnsanların saygı göstermediği uymadığı düzenlemeler, yasalar hiçbir işe yaramaz.
Zaten sorunumuz bu; çok iyi yönetmeliklerimiz, yasalarımız var belki ama uygulanmıyor.
Evet. Bu konuda hiçbir şey söyleyemem.
Evet. Ben kendi kendime konuşuyorum zaten.
Ama burada büyük bir sorumluluk var.
Kimin sorumluluğu?
Yetkililerin. Yetkililerin ve halkın. Halkların, hükümetler üzerinde uyguladıkları baskıyla kararlar üzerinde önemli bir role sahip olduklarını unutmamak lazım.
Ama eğer o halkın ve yöneticilerin bir bölümü bu yapılar sayesinde büyük paralar kazanıyorsa, bu baskı ne uygulanır ne kabul edilir. Hatta imar afları çıkarılır.
Bu doğruysa, bunu yapanlar suçludur. Para kazanmak için bile isteye bunu yapıyor, kurallara uymuyorlarsa evet bunlar suçludur.
Daha da netleştirelim. 2016’da yaptığımız söyleşide bana, “İstanbul’u etkileyen en az bir veya iki deprem kesin olacak. Bir deprem olursa çok daha büyük, mesela 7.6 büyüklüğünde olacak; iki deprem olursa büyüklükleri daha düşük olacak” demiştiniz. Şimdi ne düşünüyorsunuz?
Japon meslektaşlarımla 9.1’lik büyük Tohoku Depremi üzerine çalışmaların parçası olduğumdan bu yana, Marmara’da 7.6’nın üzerinde tek bir depremin olacağını düşünüyorum. Bazı Türk meslektaşlarımın böyle düşünmediğini biliyorum. Onlar daha çok iki ya da üç deprem olacağını düşünüyor. Onlara katılmıyorum. Ama tarih kim haklı, gösterecek. Benim böyle düşünmemin bir sebebi var. Bölgedeki levhaların sınırlarının nasıl geliştiğine bakıyorum; Marmara’daki fayın bütün hareketi belli bir uzunlukta tek bir anda yapacağını görüyorum.
“TSUNAMİ OLABİLİR AMA BÜYÜK DEĞİL”
Marmara’da bir tsunami riski var mı peki?
İstanbulla ilgili bu konuda da çalışmalar var. Tsunami sadece depreme bağlı değil. Depremin Marmara Denizi’ndeki eğimleri, yamaçları ne kadar oynatacağına ve ne kadar büyük toprak kaymalarına yol açacağına bağlı. Bu toprak kaymaları suyu harekete geçiriyor ve tsunami oluşuyor. Tsunami sadece depremin kendisinden kaynaklanmaz.
Nasıl?
Mesela Japonya’daki tsunamiler su tabanındaki toprağın bir anda metrelerce ayağa kalkması ve denizi itmesi sonucu oluşur. Bu doğrudan deprem tarafından tetiklenen bir tsunamidir. Marmara’daki gibi kaymanın olduğu bir fayda böyle olmaz. Buna karşın fayın sarsıntıları kaymalara, çökmelere yol açar, bu da tsunamilere sebep olur. Ama bunların büyüklüğü çok daha azdır ve daha az önemlidir.
Öyleyse deprem sonrası Marmara ve İstanbul için tsunami riski var.
Evet. Çok büyük olmayacak ama hasar yaratabilen tsunamiler olacak.
Kahramanmaraş’taki depremin Gölcük depreminden üç kat büyük olduğu söyleniyor. Doğru mu bu?
Gölcük depremi 7.6 büyüklüğündeydi.
Büyüklüğü bakımından değil de, yıkıcılığı bakımından söyleniyor bu. “Kahramanmaraş, üç Gölcük” deniyor.
Bunun temel sebebi bölgede yaşanan ikinci deprem. Elbistan-Ekinözü’nde 7.6 büyüklüğünde olan. 10 metrelik çok büyük bir hareket oldu, fayın kuzeyindeki bütün bölümü etkiledi ve yıkımın büyümesine yol açtı. Yani birinci depreme çok büyük ve öngörülemez ikinci depremi de eklemeniz lâzım. Özellikle bu sebeple yıkım çok büyüdü.
Kahramanmaraş’ta yapay, yaratılmış bir deprem olduğunu söyleyenler de var. Yapay olarak bir deprem yaratmak mümkün müdür?
Hayır, büyük ölçekli yapay bir deprem yaratamazsınız. Yapabileceğiniz tek şey, olacak bir depremin daha çabuk gerçekleşmesi için bir şeyler üretmek. Faya su enjekte ederek veya delerek bunu yapabilirsiniz. Fayın düzlemine su enjekte ederseniz, faydaki direnci daha düşük hale getirirsiniz. Fayın sürtünme katsayısı düşer, gevşer. Bazı bilim adamları bazı bölgeler için bunu önerdi ama kimse cesaret edemedi. Bunu yapıp küçük ve sık depremlere sebep olabilirsiniz ama bu deprem hasara yol açarsa başınıza büyük iş gelir. Dolayısıyla kimse buna cesaret edemedi. Ama yapay deprem üretilmez, böyle bir şey olmaz. Bir depremi öne almayı deneyip daha erken başlamasını sağlayabilirsiniz ama yapay deprem üretemezsiniz.
Bana anlattıklarınızdan özetle şunu anladım. Bu depremler bağlamında, Yunanistan’la aynı jeolojik kadere sahibiz.
Aynı gemidesiniz, burası kesin. Bir blokta birlikte hareket ediyorsunuz. Ve bu blok bütün Ege’yi kapsıyor. Geniş anlamda Anadolu levhasını kastediyorum. Ve birlikte Akdeniz’e doğru gidiyorsunuz. Evet, jeolojik olarak kaderiniz aynı. Ama siz, Yunanistan’a göre Avrasya kıtasına çok daha bağlısınız. Yunanistan güneye doğru daha hızlı ilerliyor. Jeolojik olarak kısa bir zaman sonra kaçınılmaz komşusu Libya olacak. Çünkü Akdeniz yok olacak.
Ne kadar zaman içinde?
Hesaplamıştım ama bakmam lâzım. Çok uzun bir süre değil. Kıtasal kenarlar halihazırda birbirine değiyor zaten. 2 - 2.5 milyon yıla kalmaz birleşir. Jeolojik olarak bu çok yakın bir tarih. Bizim için çok uzun tabii.
2 milyon yıl sonra Akdeniz diye bir deniz olmayacak öyleyse.
Yunanistan’ın karşısında hayır. Girit de Libya ile birleşecek. Girit’in ötesindeki Akdeniz yok olmak için son aşamasını yaşıyor. Girit yılda 4 santim güneye kayıyor. Bu da 1 milyon yılda 40 kilometre demek. İki- üç milyon yılda 120 km yapar ve bitti işte.
Le Pichon, vermek istediğiniz başka bir mesaj var mı?
23 yıldır Türk bilim adamı arkadaşlarımla çalışıyorum. Yer bilimlerinde müthiş bir ilerleme kaydettiler. Şu anda güvenebileceğiniz çok sayıda müthiş, uluslar arası çapta bilim adamınız var. Bu çok önemli.
Bilimsel olarak ciddi bir ilerleme var ama pek dinleyen yok herhalde.
Başka alanlara girmek istemem. Hükümetin bu bilim adamlarını koruması, desteklemesi ve dinlemesi lâzım. Bunu da sonuçların kalitesi açısından yapması lâzım. Sorun burada. Genel eğilimde sonuçların kalitesi açısından değil başka sebeplerle bu bilim adamları desteklenir. Ama öncelikle araştırmanın kalitesi dikkate alınmalı. İyi araştırmacılara sahip olmak istiyorsanız araştırmaların kalitesini ayrıcalıklı kılmalısınız. Ve bu araştırmaları yapmak için yeterli araçları olan kurumları rahat bırakmalısınız. Bahsettiğim sorunları çözmek için bu araştırmacılara ihtiyacınız var.
Ve onlara inanmak lâzım.
Çok sayıda genç Türk bilim insanı tanıdım. Tek amaçları alanlarında iyi çalışmalar yapmak.
Le Pichon çok teşekkürler. Bize Kahramanmaraş depremini ve beklenen İstanbul depreminin ne kadar yakın olduğunu anlattınız.
Haklısınız, çok kısa zamanda o büyük deprem olacak gibi hazırlanmalısınız…