Artık yolun da önemi var
“İnsan ne yürümekten ne de kalemini sayfanın üzerinde gezdirmekten usanıyor, yürümek üzerine üçüncü bir kitap yazacağım hiç aklıma gelmezdi” diyor Le Breton. Öyle ya, Yürümeye Övgü (2003) ve Yürümek, Yollara ve Yavaşlığa Övgü’nün (2012) ardından 20 yılda bir kitap daha geldi. Beden antropolojisi üzerine çalışan profesörümüz, zamanın bu kadar hızlı geçtiğine inanmasa da yürüme tutkusunun yıllar içerisinde artmaya devam ettiğini söylüyor. Ve ona göre yürümek, son yirmi yılda tüm dünyada, toplumlarımızın en derinlerine kök salmış değerlerine uymayan bir başarı kazandı.
“Hayatı Yürümek” beden aracılığıyla manevi bir keşfe çıkmayı, gündelik yaşamın pürüzlerini askıya almayı, zaman kavramına bambaşka yaklaşmayı ve elbette yenilenmeyi nihai hedefe dönüştüren bir yolculuğa çıkmayı öneriyor. Bu teknoloji ve hız çağında, ruhun kırılganlığına ve bedenin yorgunluğuna meydan okuyan, fiziksel sınırları da aşmaya yönelik bu muazzam çaba, arkada bırakılanlara, özleme, kayıplara rağmen ruhsal ve bedensel hasarları iyileştirmeye atılan bir adıma dönüşüyor.
HAYATI YÜRÜMEK (David Le Breton / Çev: Gizem Şakar / Sel)ÖNCE YOKSULLARIN İŞİYDİ
Eskiden insanlar bisiklet, mobilet ya da araba alacak maddi imkânları olmadığından bir yere varmak için mecburen yürürlerdi. Yaya gitmek bir ayrıcalık değil, zorunluluktu. Yolun pek önemi yoktu, tek önemli olan varılacak yerdi. Bugün dahi, dünyada birçok insan için yer değiştirmek pek az seçeneği olan yoksulların ya da göçmenlerin işi. Yürüyüş, toplumlarımızda, 1980’lerden başlayarak, dünya çapında giderek daha çok sevilen bir boş zaman etkinliği haline geldi. “Santiago de Compostela veya İtalya’daki Via Francigena gibi uzun mesafeli yürüyüş parkurlarında, dünyanın her yerinden, her yaştan ve her toplumsal katmandan kadın ve erkekle karşılaşıyoruz. Günümüzde, seyahat etmek, bir ülkeyi keşfetmek, bir ayağımızı diğerinin önüne atmaktan başka bir kaygımız olmadan saatlerin tadını çıkarmak, bir sürprizler ve boyun eğişler ağını deneyimlemek için yürüyoruz” diyor Le Breton. 20. yüzyılın büyük İngiliz yürüyüşçülerinden, aynı zamanda Virginia Woolf’un babası olan Leslie Stephen’ın yazmış olduğu gibi: “Gerçek yürüyüşçü için arayış kendi içinde bir keyif teşkil eder; doğrusu, bu kişi kendini, arayışının gerektirdiği fiziksel beceri konusunda kendinden duyacağı belirli bir hoşnutluktan üstün görecek kadar ukala değildir.”
Le Breton’a göre günümüzde insanlık oturmuş, sıkıntıdan patlıyor. Cep telefonlarının, bilgisayarların veya televizyon ekranlarının karşısındaki, direksiyon başında veya ofisteki fiziksel hareketsizlik halk sağlığı için büyük bir endişe kaynağı. Mesela 1950’lerde Fransa’da günde ortalama yedi kilometre yürünürdü. Bugünse, ancak üç yüz metre. Çağdaşlarımızın çoğu, dairelerinin içinde işlerini halletmek veya arabalarına gitmek dışında pek az kullandıkları bir beden taşıyor. “Beden edilgen kılındı, kişinin yürüyen merdivenlerden, yürüyen yollardan arabalara, scooterlara ya da elektrikli bisikletlere uzanan, fiziksel aktivitelerin yerine geçen sayısız teknolojik sürecin kullanımı sayesinde asgaride hareket ettirdiği, bir faaliyetten diğerine yanında taşıdığı bir nesne haline getirildi. Biz bedenimizi taşıyoruz ama o artık bizi taşımıyor. Fiziksel efor, çağdaşlarımızın büyük çoğunluğu için hobiden fazlası değil ve ne çelişkilidir ki, genellikle coğrafi hareketsizlik ve bir spor salonunun steril ortamında, bakışlar cep telefonu veya televizyona kilitlenmiş bir halde, kulaklarda kulaklıklarla koşu bandında yürüyerek veya koşarak icra ediliyor” diyor Le Breton. Bu şartlar altında, kişinin kendi içine dönmesi söz konusu bile değil ve bu durum giderek daha ürkütücü bir hal alıyor.
VARDIĞINIZDA AYNI DEĞİLSİNİZ
Oysa yol, yürümek isteyene açar kendini; bazen dünyanın öbür ucuna kadar gidip bütün bağlardan özgürleşmek, bazen de evden yalnızca birkaç adım uzaklaşarak o bağları onarmak için...
Dar sokakları, dolambaçlı patikaları, asfalt zemini, nemli toprağı, tozu pisi, kayaları ve çiçekli kırlarıyla hazır ve nazır beklemektedir yol. Çünkü yürümek sağaltır; gidilecek rotadan bağımsız olarak batan güneşe, bastıran soğuğa, ağırlaşan bedene rağmen bilinmeyene duyulan güvenle hareket edildiğinde, yola çıkanla bir yere varan kişi aynı değildir artık.
Antropolog ve sosyolog David Le Breton'dan, dağlar tepeler aşıp kendini keşfe dalanlar ve içindeki sığınağı adım adım kat edenler için edebi ve felsefi anekdotlar eşliğinde bir rehber bu kitap.
***
İKİ TAVSİYE
Hangi ürünlerin üretileceğine kim karar veriyor? Ürünün faydalı olacağını nasıl buluyorlar? Amazon, Google, Facebook, Netflix, Tesla gibi günümüzün başarılı teknoloji ürünü şirketlerinin en son uygulamaları ve ürettikleri ürünlerin arkasında kimler var? Bu kitapta… Sevgili Naim Babüroğlu, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurutuluş Savaşı üzerine çok kıymetli kitaplara imza atmıştı. Bu hafta sağolsun, bambaşka bir eserini imzalayıp yollamış. Onun şiirlerini de keyifle okuyacağınızdan eminim.
İlham (Marty Cagan / Çev: Öykü Toros Irvana / Nova) Avucumda Solan Bir Yaprak (Naim Babüroğlu / İnkılâp)