Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! İman ve akâid ile alâkalı mevzular mutlaka her mü’minin bilmesi gereken, son derece önemli konuları içermektedir. İman çerçevesi denildiğinde; kitapla, Kur’an-ı Kerîm’le ve sünnetle, yani Efendimiz’in (SAS) tatbikatıyla sâbit olan farz, vacip, emir ve nehiyler hatta helâl ve haramlar bu çerçeve içerisinde kabul edilmelidir. Emredilenler kul tarafından uygulanmasa, yapılmasa da bu emir ve nehiylerin varlığı asla inkâr edilmemelidir.

        Kur’an-ı Kerîm’in herhangi bir hükmü hakkında “Böyle bir hüküm yoktur” yahut “Bu zaman ile yüzyıllar öncesinin gerçekleri bir değil, bu hükümler günümüzde geçerli olamaz, yaşanamaz” demek; hiç şüphesiz ve kesin olarak küfürdür, dinin dışında kalmaktır. Bir kişi eksiksiz olarak farzları, sünnetleri, vacipleri yerine getirse fakat Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerîm’de beyan ettiği bir harama, sadece birine “Helâldir” yahut “Bu haram geçersizdir” dese, kâfir olmaktan ve küfürden kendisini koruyamaz.

        Fakat bir kişi emir ve yasakları yerine getiremese de hepsine “İman ettim ve kabul ettim” dese; böyle bir insana kâfir demek de küfrü icap eder. Çünkü bu insan fâsık yani günahkârdır ancak kâfir değildir. Kâfir olmayana müşrik ve kâfir demekse, Efendimiz’in (SAS) ilânıyla ve kesin ifadesiyle “kâfirlik”tir. Günümüzün hoca geçinen bazı kimselerine de bu durum bir daha hatırlatılır.

        İstanbul'daki Beyazıt Camii.

        TEFERRUATLA UĞRAŞILIYOR

        İslâm; bir kişinin imanına, hep tevil edebilecek şekilde nezaketle muameleyi getirmiştir. Öküz altında buzağı arar gibi Müslümanları tekfir edebilecek bahaneler arama sevdasında olanlar, ilk önce Kur’an-ı Kerîm’in ayetlerini, ahlâk ve ahkâmını, Efendimiz’in (SAS) sünnetini hafife alanlarla yahut inkâr edenlerle uğraşsınlar. Eğer etraflarındaki Müslümanları beğenmiyor ve onları yeterli görmüyorlarsa bunu insan ve adam gibi, âlime ve İslâm’a yakışır şekilde hizmet ederek, bu uğurda çalışarak hatta çerağ gibi yanarak ortaya koysunlar. Her fırsatta ashab-ı kirâmın İslâm’ı yaşayışını örnek olarak getirip tokmakla mü’minlerin kafasına vuracaklarına, ilk önce kendileri, ashab gibi Müslümanların yetiştirilebileceği saha ve zemini açsınlar. Kendi yapmadıklarını da yapmış gibi anlatmasınlar.

        Günümüzde maalesef itikat ve akâidle alâkalı ciddi bir eğitim verilmemektedir. İnsanlar amellerdeki teferruatla uğraştırılmakta, amellerin değer kazanabilmesi için lâzım olan iman temellerine dikkat çekilmemektedir. Hele bazılarına şirin görünmek adına, itikat ve iman mevzularındaki sapkınlıklara prim verilmesi, sanki biz Müslüman olmakla hata etmişiz de İslâm’ın dışında ne kadar sapık düşünce varsa isabet etmiş gibi hoşgörü ve diyalog çığırtkanlığı; sağlam imanlı vücutların midesini bulandırmaktadır. El-insâf, el-insâf...

        ‘SELÂMI ARANIZDA YAYINIZ’

        Efendimiz’in (SAS) saadetle buyurduklarını mealen sizlere aktaralım:

        “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi yani imanda buluşan kardeşlerinizi sevmedikçe (onlar yanında, safında, çizgisinde, zevkinde, hüznünde, derdinde, neşesinde buluşmadıkça) iman etmiş olamazsınız. Aranızda bu muhabbeti yayacak, vesile olacak şeyi size söyleyeyim mi? Selâmı birbiriniz arasında yayınız.”

        “Birbirinize riya ile selâm vermeyin, bu imanın tezahürü olarak selâmlaşın. Maslahat için, para için, pul için, ‘İyi Müslüman’ desinler diye, ‘Ne kadar iyi, ne kadar hoş, ne kadar ahlâklı!’ desinler diye değil, Allah Teâlâ’yı çok sevdiğiniz ve iman ettiğiniz için mü’min kardeşinize kavuştuğunuzda, aynen cennete beraber girdiğinizde yaşayacağınız hâli göstermek, karşınızdaki insana hiçbir şekilde hıyanet etmediğinizin zahiren en küçük alâmeti olarak ‘Es-selâmu aleyküm’ deyiniz” buyurulmasını acaba ne zaman anlayacağız? Sırf maslahat için bazı kimselerin ön plana çıkabildiği toplumumuzda, bir Müslüman’a Müslümanca selâm vermek şuuruna erişmeden hangi cennetten, hangi imandan bahsedebiliriz?

        Kıymetli okurlarımız! Bu anlattıklarımız fevkalâde önemli mevzulardır. Lütfen akâid, itikatla alâkalı bahisleri çok iyi öğrenelim. Sonra “Kendi düşen ağlamaz” derler ya, bu itikadî bozukluklarımızın kötü amel olarak vücuda gelen neticeleri yüzünden ah ü figan etmeyelim. “Nereden başımıza geldi bu zulüm! Allah’ım ben nerede hata ettim?” diye dövünüp durmayalım.

        AYET-İ KERİME

        “Ey Rabb’imiz! Senin indirdiğine îmân ettik ve o Resul’e (SAS) tâbi olduk. Bizi, birliğini ve peygamberlerini tasdik eden şâhitler ile beraber yaz!”

        Âl-i İmrân 53

        HADİS-İ ŞERİF

        “Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez.” Hadis-i şerif -

        Müslim, Ebu Davud, Tirmizî

        Diğer Yazılar