Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        G20 Zirvesinden akılda kalanlar nelerdir diye sorulsa, çoğumuzun tek bir kareden bahsedeceği çok açık: Aile fotoğrafı!

        Bu kare G20’ye damgasını vurdu. İşin uzmanları liderlerin mimiklerini, hareketlerini okuyarak Çin’deki gerginliği kolaylıkla anlayabiliyor. Üstelik bunu anlamak için alim olmaya da gerek yok. Bu noktada Obama sağ olsun demeliyiz belki de… Onun sayesinde bilirkişi olmadan da durumu kavradığımızı söyleyebiliriz.

        İşte bir kareden, liderlerin ne söylediğini kendimizce yorumlayarak bir takım fikirler üretebiliyoruz. Peki ama bir fotoğrafa bakarak nasıl oluyor da bu kadar çok şey öğrenebiliyoruz: Sözel olmayan iletişim sayesinde. Yani beden dilini okuyoruz. Dolayısıyla beden dilinin gücünü şu saatten sonra sorgulamamak gerek.

        KİŞİLER; BEDEN HAREKETLERİYLE BİR KİTAP GİBİ OKUNABİLİR

        İletişim için sadece kelimeleri kullanmadığımız çok açık. Sözel olmayan dilin hayatımızdaki önemi öylesine büyük ki iletişimin bel kemiğini oluşturur desek yanlış olmaz. İlişkilerde kelimelerin insanlar üzerinde %7-10 oranında bir etkisi olurken, ses ve konuşmanın %30-38 civarında, beden dilinin ise %55-60 oranında etkisi olduğu keşfedilmiş.

        Bu yüzdendir ki ağzımızdan çıkanla, bedenimiz arasındaki uyum son derece önemli. İlk çağlarda yaşayanların işleri çok daha kolaydı. Kelimeleri kullanmadan, bedenleriyle ne istediklerini birbirlerine söylüyorlardı. Aralarında dürüst bir iletişim vardı.

        Şimdilerdeyse ağzımızdan çıkanla yaptıklarımız örtüşmüyor, bazen de örtüşemiyor. Ne zaman ki kelimeler işin içine girdi, o zaman başka bir meziyetimizin daha ortaya çıkması gerekti. Yalan söylemek!

        Yalanı herkes söyler. Önemli olan inandırıcılığı… Bu iki dili birbirine entegre edip yalan söyleyebilmek buradaki önemli nokta. Yani bu iş öyle sanıldığının aksine kolay değil!

        Beden çoğunlukla bilinçaltının dışa vurulmasıyla hareket eder. Çok az insan bunu kontrol altında tutmayı başarabilir. Tutmayı başarabilen insanlar da deyim yerindeyse sazı ellerine alabilirler. Çünkü; onların yalanlarını ortaya çıkarmak zordur. Beyinlerini daha aktif kullanırlar, duygularını saklamayı iyi becerirler ve stresle başa çıkmayı iyi bilirler.

        Davranış Bilimleri Uzmanı Riccon İlhan Doğan ise konuyla ilgili olarak “Yalan söylemek tamamen bir strestir. Stres altında beden dilinde kasmalar ve dik duruşlar göstererek yalan tetiklenir” diyor.

        OBAMA BİR PROJE

        Buraya kadar herhangi bir insan için inandırıcı yalan söylemenin zorluğundan konuştuk. Ancak konu siyasetçilere geldiğinde işler arap saçına dönüyor.

        Stres yalan söylemeyi tetikliyor ve siyasetçilerin de ciddi stres altında oldukları biliniyorsa... Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.

        Şimdi koca bir toplumu temsil eden bir kişinin stresle başa çıkamama gibi bir lüksü olmamalı. Hele ki temsil ettiğiniz toplum Amerika Birleşik Devletleri ise işler hepten imkansızlaşır. Biz Obama’yı bir kişi olarak değil, proje olarak görmeliyiz. Attığı her adım, söyleyeceği her söz için üzerine saatler harcanıyor. Arkasında çalışan devasa ekibi bilince G20’deki fotoğrafı gördüğünüzde haliyle samimiyeti sorguluyorsunuz… Sizce Obama’nın böyle bir hata yapması mümkün mü?

        Stratejiler, politik çıkarlar hayal bile edemeyeceğimiz taktikleri önümüze çıkarıyor. Bence bu yüzden iletişimdeki samimiyetten, dürüstlükten konuşurken siyasetçileri ayrı bir kefeye koymak gerek.

        Onların bedenleri de yalan söyleyemez ama onlar mevcut olaylar karşısında bedenlerinin söylediklerini çıkarlarına göre farklı yorumlatabilir. Örneğin; son bir haftadır neden sadece beden dilini ve bunun önemini konuşuyoruz? Oysa konuşulması gereken bir Çin, ABD-Türkiye-Rusya üçlüsü varken…

        Diğer Yazılar