Avrupa'daki Türk düşmanlığından farksız
Dün Murat Bardakçı köşesinde isyan etmiş. İYİ Parti’nin Fatih adayının “Fatih’i Suriyelilere teslim etmeyeceğim” afişini yerden yere vurmuş. Bu aday sözde Türkçü ama Türk dilini yazmaktan bile aciz. Koskoca afişte “Suriye’liler” yazıyor.
Ben Bardakçı dikkat çekene kadar İstanbul’un orta yerindeki bu ırkçılık skandalını fark etmemiştim. Murat Bey sonuna kadar haklı! Resmen seçildiği takdirde Suriyelileri yaka paça kovmayı vadediyor söz konusu aday! Göstere göstere halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu işliyor.
Bu apaçık bir ırkçılıktır ve faşizmin daniskasıdır sevgili okurlar! Türkiye’nin dünyadaki artan ayrımcılığa karşı ses yükselten konumunu hatırlatıp, afişin o konuma ve ruha da zarar verdiğini söyleyerek çok doğru bir tespit yapmış Bardakçı.
Öte yandan ben bu afişin kimin ne olduğunu herkesin anlaması bakımından son derece faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece net bir şekilde İYİ Parti’nin siyasi ideolojiler spektrumunun neresinde yer aldığını hatırlamış olduk.
İYİ Parti Hollanda’da Geert Wilders, Fransa’da Marine Le Pen, Avusturya’da Heinz-Christian Strache’nin partisi ile aynı çizgiye sahip.
Nitekim bu ırkçı afiş sadece Fatih adayının görüşünü yansıtmıyor! Açın Ümit Özdağ’ın Yeniçağ’daki yazılarına ya da Meral Akşener’in Suriyeliler ile ilgili vaatlerine bakın. Hepsi aynı şeyi söylüyor: Suriyeli göçmenleri bu ülkeden çoluk çocuk demeden yaka paça kovacağız!
Bu söylemle ülkemizdeki ırkçılık damarını kabartmaya ve kitleleri Suriyeli göçmenlere karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. Batı ülkelerindeki Müslüman ve Türk kimliğine düşman Neo-Nazi siyasi çizgiden bir zerre farkları yok.
İlginç ve utanç verici olan ise kimi sözde özgürlükçü ve solcu görünen yayın organlarının sırf Erdoğan düşmanlığı uğruna bu ırkçı zihniyete destek vermeleri.
***
25 dakikada Yeşilköy-Üsküdar
Marmaray’ın Halkalı-Gebze hattı açıldı. Uzun zamandır beklediğim bir hat burası. Salı günü denedim. Annem Yeşilyurt’ta oturuyor, kardeşim Ataköy’de, biz ise Çengelköy’de.
İstanbul trafiği malum. Bu güne kadar her seferinde bu yol kabuslarımıza girer. Trafiği ona göre hesaplayacaksın, sabah belli saatte çıkacaksın, öğleden sonra 4’ü geçirmeyeceksin. Ne zaman anneme ya da kardeşime gitmek istesek telaşımızdan günümüz zehir oluyor.
Ben salı günü Yeşilyurt Marmaray istasyonuna 16.45’te vardım. İstanbul Kart aldım. Kartı çıktığım yerde yeniden okutup para iadesi alacağım söylendi. Yani Gebze’ye kadar ücret kesiliyor, indiğiniz durakta aradaki miktar karta geri yükleniyor.
Tam 3 dakika bekledim. 16.48’de tren geldi. Çocukluğumun hattı burası. Eskiden tıngır tıngır Yeşilköy’den Sirkeci’ye 40 dakikada giderdi trenler. Eski, bakımsız, çok ses çıkaran trenlerdi. Şimdi onun yerine pırıl pırıl istasyonlar yapılmış ve yepyeni, yağ gibi kayan trenler getirilmiş.
16.48’de bindim, 17.13’te indim. 25 dakikada Yeşilyurt’tan Üsküdar’a geldim. Aynı vakitte trafikte 2 saat sürecek yolu yarım saatten az vakitte yaptım ve çıkarken otomatik olarak kartıma para iadesi yüklendi.
***
Antakya bunu başarmış
Geçtiğimiz hafta sonu Antakyalı dostlarımız Duygu ve Hazım Giray çifti ile bu güzel şehirdeydik. Hatay ve merkezi Antakya her seferinde beni büyülemiştir. Türkiye’deki ender kalmış çok kültürlü, çok dinli, birlikte yaşama modelini harikulade bir şekilde sürdüren yerlerden biri.
Bir kez daha kent kültürüne hayran kaldım. Şehir kulübüne gittik örneğin. 80 yıllık bir kulüp. Üye olmayanı almıyorlar. Çok sıcak, sosyal, herkesin birbirini tanıdığı bir ortam. Çoğunun üyeliği babadan ya da dededen.
YALNIZCA KADINLARIN ÜYE OLABİLDİĞİ KULÜP
Bir de Kadınlar Kulübü varmış Antakya’da. Ta 50’lerde açılmış, üyelik sadece kadın üzerinden. Kadınlar yalnız girebiliyor ama erkekler eşsiz giremiyor. Müthiş öncü bir yer. Bir kadın olarak gurur duydum. Türkiye’ye örnek olacak bir düşünce.
Hatay kadınların çok ön planda olduğu bir şehir. Akşamları sokaklar kadınlarla dolu. Restoranlarda kadın gruplar neredeyse çoğunlukta. Hatta gece eğlencesine gittik, orada da ağırlık kadındı.
Şehirde Türkler Araplar ve sayıları azalsa da Yahudiler ve Ermeniler beraber barış içinde yaşıyorlar. Hristiyan Araplar da Hatay toplumunun çok önemli bir parçası. Mezhepsel olarak da Nusayriler yani Arap Alevileri ile Sünniler arasında hiçbir gerilim yok.
Çarşıyı gezerken Hazım Giray “Bizim antikacı Mişel’e selam verelim” dedi, Ardından çiçekçi Simon’a uğradık. İki sokak ötede ise babasının Sünni Arap bir hacı bir arkadaşı ile karşılaştı.
Keşke bu kültürler mozaiğini her yerde koruyabilseymişiz. Türkiye kültür ve medeniyet bakımından çok daha ileri bir ülke olurdu…
***
Meclis Künefe
Hatay 1938’de bağımsızlığını ilan etmiş ve Eylül 38’den Haziran 39’a kadar Hatay Devleti kurulmuştu. Daha sonra bu küçük devlet Hatay Meclisi’nin kararı ile Türkiye’ye katıldı.
İşte o Hatay Meclisi şehrin tam merkezinde, Asi nehrinin üzerinde görkemli bir bina. Hem de tarihi öneme sahip. Müze olmasını beklersiniz değil mi? Ya da en azından orijinal hali ile restore edilip, korunabilir.
Halbuki ne yapmışlar biliyor musunuz? Künefeci! Evet tarihi Hatay Meclis binası bugün bir künefeci. İsmine de “Meclis Künefe” demişler üstelik! Güler misin, ağlar mısın? Aklıma Madımak Oteli’nin yerine açılan kebapçıyı getirdi. Aynı pervasızlık, aynı duyarsızlık! Kim belediye başkanı olursa olsun lütfen şu Meclis Künefe rezaletini düzeltsin…
Yarın: Dünyanın en iyi müzelerinden biri ama… Bu zengin mutfakta ne yenir?