Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un 26 Haziran 2009’da Meclis’ten geçen ve askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenlemeyi hatırlatarak bu önergeyi getiren 5 isme işaret edip “İşte FETÖ’nün siyasi ayağı” demesi AK Parti’nin silkinmesini sağladı. Bence iyi oldu Başbuğ’un çıkışı.

        AK Parti’yi bugünlere getiren mücadelesini ve FETÖ diyerek üzeri örtülmeye çalışılan askeri vesayet gerçeğini hatırladık.

        Son zamanlarda FETÖ ile mücadele kılıfına sığınılarak sanki bu ülkede hiçbir zaman askeri vesayet hüküm sürmemiş, 15 Temmuz’dan önce darbeler yapılmamış gibi bir hava estiriliyor. FETÖ’nün içini boşalttığı davalar gösterilerek 2000’lerin sonuna kadar Genelkurmay’ın siyaset üzerinde egemenliği yokmuş gibi bir tablo çizilmeye çalışılıyor.

        İlker Başbuğ’un çıkışı sayesinde kendini dokunulmaz (nitekim o dönem yaptığı açıklamada “Bu değişiklik TSK’nın masuniyetine zarar verir” diyor-na) ve siyasetin üzerinde gören zihniyetin varlığını yeniden anımsadık.

        Darbelere zemin hazırlayan ve orduyu askeri mahkemeler ile bir anlamda koruma altına alan ikili yargı anlayışını yok etmek için getirilmiş bir yasa değişikliği, yasadışı bir yapı tarafından kötüye kullanıldı diye o değişikliği yapanları nasıl suçlayabilirsiniz?

        BU MANTIĞA GÖRE AZİZ YILDIRIM’A DA FETÖ’NÜN SPOR AYAĞI MI DİYECEĞİZ?

        Bu mantık ile şike yasası olarak bilinen sporda şiddet yasasının hayata geçmesi için ciddi çaba sarf eden Aziz Yıldırım’ı ne ile itham edeceğiz?

        FETÖ o yasayı Yıldırım aleyhine kullanmıştı. Başbuğ’un izinden gidecek olursak, Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım’ı bizzat tutuklandığı bir değişikliğe önayak olduğu için FETÖ’nün spor ayağı olarak mı suçlayacağız?

        Ben Sayın Başbuğ’un itham ettiği Mustafa Elitaş ile dün uzun uzun 26 Haziran 2009’da yapılan değişikliğin detayları üzerine konuştum.

        O dönemin bazı gazete kupürlerini buraya koyuyorum. CHP’nin yapılan değişiklikten haberinin ya da onayının olmadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı bu haberlerde inkar edilemez şekilde görülüyor.

        ONAYLADIĞI DEĞİŞİKLİĞİN İPTALİ İÇİN NEDEN ANAYASA MAHKEMESİ’NE GİTTİ?

        Peki o halde daha sonra neden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitti CHP? Büyük olasılıkla dönemin Genelkurmay’ının ya da Genelkurmay’a yakın çevrelerin tepkisi ve telkini ile…

        Zira Elitaş, Ocak’ta hazırlanan ve bekleyen teklifin raftan çıkarılmasının sebebinin Deniz Baykal’ın 23 Haziran’da yaptığı “Gelin darbecilerle samimi olarak hesaplaşmak istiyorsanız Anayasa’nın geçici 15. maddesini değiştirelim” çıkışı ile olduğunu bana da ifade etti.

        “GÖRÜNTÜLERDE CHP’NİN ‘EVET’ OYU VERDİĞİ GÖRÜLÜYOR”

        Sayın Kılıçdaroğlu tutanakları göstererek CHP’nin o dönem bu önergeyi desteklemediğini ileri sürüyor. Elitaş’a göre ise o dönem Grup Başkanvekili görevinde bulunan Kılıçdaroğlu ve Hakkı Süha Okay ile kendisi ve Bekir Bozdağ bizzat görüşmüştü. O günün görüntülerini TBMM Başkanlığı’ndan istemişler. Orada CHP’nin ‘Evet’ oyu verdiği görülüyor.

        Bir kez daha kronolojiyi hatırlamakta fayda var sevgili okurlar:

        Tasarı Ocak 2009’da TBMM’ye gelmiş. Komisyon görüşmüş, sıra sayısı almış. Görüşülmek için sıra beklerken 23 Haziran’da Baykal “Gelin darbelerle mücadele edelim” çağrısı yapıyor ve grup başkanvekillerini AK Parti’ye gönderiyor. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin de konu ile ilgili parti gruplarını geziyor.

        Bütün gruplar darbe ve cuntalarla ilgili düzenleme gerektiği noktasında hemfikir oluyorlar. Tasarı ittifakla öne alınıyor.

        25 Haziran’da saatler 19.30’u gösterdiğinde Adalet Bakanı ve parti grup başkanvekilleri önergeleri konuşmaya başlıyorlar ve 20.30’da uzlaşmaya varıyorlar. Uzlaşılan önergeler önce siyasi partilere oradan meclis başkanlığına gidiyor.

        Tasarının görüşülmesi 25 Haziran gece yarısından önce başlıyor, 26 Haziran 01.15’te bitiyor.

        ONAYIN ARDINDAN CHP’DEN 3 GÜN SES YOK AMA SONRA…

        Bu olayın yaşandığı gün perşembe. cuma, cumartesi ve pazar medya yukarıda da örneklerini koyduğum “Parti grupları anlaştı, askerlerin sivil mahkemede yargılanmalarının önü açıldı” minvalinde haberler veriyor.

        Ancak hafta başına gelindiğinde Sayın Baykal tavır değiştiriyor ve “Arkadaşlarımızı uyutmuşlar” diye açıklama yapıyor. Burada tüm bu süreç ortada iken Baykal’ın tavır değişikliğinin altında olan ne? Esas bu noktayı sorgulamalıyız. Dönemin CHP Genel Başkanı, Genelkurmay’dan baskı mı gördü? Ya da telkin altında mı kaldı?

        CHP özellikle de Sayın Baykal, tarihi doğru yazmak adına bir açıklama yapmalı… Benim köşem tüm CHP’lilere sonuna kadar açıktır…

        Diğer Yazılar