Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Seçim startı verilmedi ama ortalık seçim yaklaşmış kadar gerildi.

        Son zamanlarda olanları art arda dizelim mi?

        Önce Zafer Partisi tansiyonu yükseltti, İçişleri Bakanı’nın kendisine ettiği hakaretlere karşı pek eril, pek despot bir karşılık vererek “İn oğlum aşağıya”lı mekan basma seremonilerinden birini yaşadık.

        Bakanlığın kapısının önüne gitti Özdağ, inen olmayınca da 'show'unu yaptı, +1 puanını alıp cebine koydu. Hiçbir dirençle ya da karizmasını çizecek bir durumla karşılaşmadı. Özdağ’ın kitlesi orada yaşanabilecek herhangi bir dirençsizlik ya da zayıflık görüntüsünden olumsuz etkilenecek bir kitleydi oysa ve polisin elinde de bu zayıflık anını yaratabilecek mebzul miktarda malzeme vardı. O malzeme kullanılmadıysa nedeni pek tabii evrensel demokrasi ilkeleri ve güvenlik güçlerinin hukuka sıkı sıkıya bağlı olması değildi. İlginç bir biçimde, hiçbir direnç görmeden, tabanının gözünde de itibar kaybetmeden eylemini tamamlamış oldu.

        Geride kalan soru tabii olarak şu: İktidar neden Ümit Özdağ’ın o alandan galip olarak ayrılmasına izin verdi?

        REKLAM

        Derken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘baskına benzeyen’ SADAT ziyareti geldi.

        Daha önce bazı kamu kuruluşlarını, özerk olması gereken olamayan kurumları ziyaret etmek istemişti Kılıçdaroğlu. Ama bu kez durum farklıydı. Savunma alanındaki bir şirket neden ziyaret edilesi bulunmuştu?

        Bu sorunun cevabı belki de son dönemde hem CHP’nin hem muhalif tabanın adım adım yükseltilen tansiyonunda gizlidir.

        Canan Kaftancıoğlu’nun siyaset yapmasını engelleyecek yargı kararı yeterince ağır bir baskı yarattı. Bunun bir fragman olup olmadığı, Ekrem İmamoğlu ile ilgili bir diskalifiye etme planının da sırada olup olmadığı meselesi var sonra. Ki şu yazımda, böyle bir planın kokusunu aldığımı herkesten önce yazmıştım.

        Sadece siyaset değil muhalefetin tabanının da tansiyonu adeta bilinçli olarak yükseltilmekte.

        ADETA YASAK RÜZGARI

        Ankara’da konser verecek olan bir K-Pop grubunun konseri iptal edildi.

        Eskişehir Valiliği, 12-15 Mayıs tarihlerinde Teoman, Haluk Levent, Hayko Cepkin, Levent Yüksel ve Yeni Türkü gibi isimlerin katılımıyla gerçekleştirilmesi planlanan Anadolu Fest ismindeki müzik festivalinin hemen öncesinde ildeki toplu etkinlikleri 15 gün süreyle yasaklama kararı aldı.

        Derince Belediyesi uluslararası Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın 21 Mayıs’taki konserini iptal etti. Belediye "Gerekli izinler alınmadı" diye bir açıklama yaptı ama firma 20 ve 25 Mayıs’taki organizasyonlar için de aynı prosedürün izlendiğini ve o tarihlerdeki konserlerle ilgili hiçbir sorun çıkmadığını söyledi.

        REKLAM

        Hala neden sadece Aynur Doğan’ın konserinin yasaklandığı aydınlanabilmiş değil.

        Sebep Kürtçe şarkıların okunacak olması ise ülke müthiş bir geriye gidiş yaşıyor demektir. Sebep Yeni Şafak gazetesinin ima ettiği gibi Aynur Doğan’ın daha önce Öcalan posteri önünde şarkı söylemiş olması ise Türkiye büyük bir şizofreni yaşıyor demektir.

        KILIÇDAROĞLU'NUN O KONUŞMASI ÇOK YANLIŞTI

        Bütün bunlar oluyor çünkü muhalefetin tavanı ya da tabanı öfkelendiğinde ya yanlış yapılıyor ya da yanlış algılanacak bir tablo ortaya çıkıyor.

        Nitekim Kemal Bey’in SADAT kapısında yaptığı konuşma fevkalade yanlış oldu.

        SADAT hakkındaki tutum umrumda değil. Bana göre Erbakan’dan miras kalmış ihtiyar ve hilafet mehdiyyet konuşmayı seven kafası güzel abilere ahir ömürlerinde para kazandırma girişimi. Yüklenen anlamı hak ettiğini sanmıyorum.

        Benim umrumda olan kurulan cümleler arasında bu şirketin “Suriyeli sığınmacıları getirdiği” ve “terörist yetiştirdiği” gibi ifadelerin olması, sığınmacılar konusunda üzerinde oturduğumuz düdüklü tencere düşünüldüğünde çok gereksiz ve tehlikeli.

        Sığınmacı sorunu üzerinden ilgi toplayan Ümit Özdağ söylemleri ile Cumhur İttifakı tarafını değil, muhalefeti bölüyor, iktidar tarafından engellenmeden alan genişletiyor. CHP bu noktada bu alanda biz de biraz daha cüretkar davranalım ve tabandan Zafer Partisi’ne kaçışları önleyelim diye düşünüyor olabilir. Ancak kağıt üzerindeki hesaplar pratikte umulan sonuçları vermez. Kontrollü muhalefete alan kaybetmeyelim derken, bir bakarsınız kendiniz bir yere savrulmuş ve rakibinize mevzii temin eder olmuşsunuz.

        REKLAM

        KANITINIZ NEDİR?

        Bir parti genel başkanından faili de tarif eden böyle bir iddia geldiğinde kaynağınız nedir diye sorulur, hangi somut vakaya dayanarak bunu ileri sürüyorsunuz ?

        Şimdi başka bir parti genel başkanı da kalkıp dese ki “Banyas katili Mihraç Ural CHP Gençlik Kolları'na emir vermektedir” O ihtimalde, “Sallamayın, kaynağınız nedir?” diye sorarız. “Kaynağım sağlam bana güvenin” diye bir cevap gelirse itiraz ederiz. Ben itiraz ederim. Aynı gerekçeyle burada da itiraz ediyorum.

        CHP Türkiye’nin ikinci büyük partisi, hem köklü bir geleneğe sahip hem elinde uçsuz bucaksız bir insan birikimi var. Akil adamları var, teknokratları var, diplomatlık yağmış olan üyeleri var, akademisyenleri var…

        CHP’ye düşen sığınmacılarla ilgili bu türden felaket telallıkları yapmak değil, Bolu’da bilboardlara Arapça yazan "Artık istenmiyorsunuz, Evinize dönün” yazan posterler asmak değil; kapsamlı, etkili, bilimsel bir göç politikası oluşturmak ve hukuki, fiziksel regulasyonuna dair çözüm üretmek ve milletle paylaşmak olmalı.

        Ayrıca kötü haber şu ki, insanların geldikleri coğrafyaların dini ve kültürel bagajları bu kadar çok nefret söylemine maruz bırakılınca CHP’nin “Göndereceğiz, nokta” şeklindeki kesinliği Ümit Özdağvari hamlelerle taçlandırılınca anketlerde kahvehanelerde "Mültecilerden rahatsızız valla bu misafirlik çok uzadı" diyenlerde bile “Bu insanların Müslümanlığı sorun ediliyor, gelen Ukraynalı olsa sorun etmezlerdi” görüşü yükselişe geçiyor.

        REKLAM

        HİÇBİR GENÇ ANNESİNİN PARTİSİNE OY VERDİ DİYE ZALİM OLMAZ

        Bu yazıyı yazarken Kemal Kılıçdaroğlu’nun son grup toplantısında sarf ettiği “Buradan genç muhafazakâr seçmenlere seslenmek isterim, adaletsizlik karşısında kararsız ve tarafsız kalırsanız zalimin tarafını seçmiş olursunuz” cümlesinden haberdar oldum.

        Nitekim Murat Sabuncu, T24’de Kılıçdaroğlu’nun cümlesini de örnek vererek, “muhafazakarlara kullanılan dilin tonlaması değişti” şeklinde bir analiz yapmış. Haklı.

        Umarım burada kastedilen “AK Parti’ye oy veren muhafazakar genç zalimdir” gibi bir mana değildir.

        Zira hiçbir genç annesini seçti diye zalim olmaz.

        Muhafazakar ya da Kürt, seküler ya da milliyetçi, herhangi bir genç ya da yetişkin sandıkta ailesinin, çevresinin tercihleriyle senkronize bir oy davranışı sergiledi diye ya da özgür iradesiyle eksileri artıları tartıp bir partiye oy verdi diye zalim, yani ‘kötü’ olmaz.

        Bakın, dağda ovada ya da şehirde, Türk Kürt demeden şiddet uygulayan, terör estiren, can kayıplarına neden olan PKK diye bir örgüt var ve onunla yolunu ve bağını ayıramamış HDP diye bir parti var. HDP’ye oy verenlere bir kez bile “O partiye oy verirsen zalimlerden olursun” demedik, bu cümleyi söylemeye yeltenenlere karşı durduk.

        Ben 2017’de referandum, 2018’de Cumhurbaşkanlığı ve Meclis genel seçimi, 2019’da yerel seçim öncesindeki kampanyalarda Cumhur İttifakı'nın muhalefete karşı yaptığı "Onlar terörist sever" gibi ithamların, “Onlar CHPKK” gibi ayrıştırıcı ve hakaretamiz ifadelerine şiddetle itiraz ettim. İmkanın alanım olukça avazım çıktığı kadar "Bunu yapamazsınız" diye uyardım. O günlerdeki yazılarım da çıktığım yayınlar da buna şahittir.

        Şu hatırlatmayı yapma gereği duyuyorum.

        Helalleşme retoriği ve ismi ‘altılı masa’ olarak kalmış ittifak potansiyeli Türkiye için anlamlı bir kulvar açmıştır. O çizgiden her geri gidiş ve savrulma ekonomik darboğazdan geçen insanların açlık ile onur arasında sıkışmasına yol açar, kimlik meselesinin fitili yoksunluğun kıvılcımıyla tutuşur, insanlar buhrana sürüklenir. Buhran ortamında da seçim sürecini kirletmek için dışarıdan getirilmiş eğitilmiş bindirme kıtalara gerek kalmaz, organik öfke organik cahillik ve kontrolsüzlük her tür manipülasyonla tarafların kriminal süreçlere savrularak zarar görmesine ve zarar vermesine neden olur.

        Şiddetle kaçınmalı, aklın ve diyalogun zemini korunmalı derim.

        Diğer Yazılar