Yüksek Seçim Kurulu, Van İl Seçim Kurulu'nun kararını iptal ederek, mazbatanın seçimleri yüzde 55 oyla kazanan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan'a verilmesine karar verdi. Van İl Seçim Kurulu'nun kararıyla ikinci sıradaki AK Partili aday olan Abdulahat Arvas’a verilen mazbata DEM Partili Abdullah Zeydan'a iade edilecek.
YSK böylece büyük bir demokrasi ayıbının önüne geçmiş oldu. Kamu güvenini yıkan, halkın iradesini yok sayan, seçme ve seçilme hakları gibi anayasal güvence altında bulunan bir başlığın aleyhine olan Van İl Seçim Kurulu kararına yol vermedi YSK. Üstelik bu kararı 4’e karşı 7 oyla, yani oy çokluğu ile aldı ve çok da doğru yaptı.
Ne olmuştu hatırlayalım;
31 Mart yerel seçiminde Abdullah Zeydan %55 gibi bir oyla sandıktan çıkan isim olmuş, rakibi Arvas’a büyük bir fark atarak Van’ın yeni belediye başkanı olmuştu. Ancak Van İl Seçim Kurulu, Zeydan’ın daha önceki mahkumiyetinin infazından sonra geçen sürelerin doğru hesaplanmadığı gerekçesiyle mazbatayı en çok oy alan ikinci sıradaki AK Parti'nin adayı Abdulahat Arvas'a vermişti. Sanki seçimde ikinci gelen aday, en çok oy alan adayın yedeği olabilirmiş gibi!
Van İl Seçim Kurulu'nun kararına başta DEM ve CHP olmak üzere farklı siyasi partilerden çok sayıda siyasinin tepkisini çekmişti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Abdullah Zeydan’a oy veren halkın seçme hakkının yanında durdular.
Van halkı verilen kararı bir gasp olarak gördü ve protesto yürüyüşleri gerçekleştirmeye başladı.
Gösteriler sırasında yer yer çatışmacı bir iklim oluştuğu gibi polisin halktan bazı kişilere eziyet ettiği görüntüler sosyal medyaya yansıdı.
Selahattin Demirtaş bir açıklama yaptı ve Van’da sokaklara yansıyan eylemlerle ve bu eylemlere yol açan il seçim kurulu kararı ile ilgili olarak “Biz barışın önünü açmaya çalışırken birileri ısrarla provokasyon peşinde koşmaktadır” uyarısını yaptı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek şu ifadeleri kullandı:
“Buradan sizler aracılığıyla Sayın Cumhurbaşkanı’na seslenmek istiyorum. Seçim gecesi halkın iradesine saygı duyacağınızı ve mesajı aldığınızı belirtmiştiniz. Van’da yaşananlar sizin bu mesajlarınızla uyumlu değil maalesef. Halkın iradesine saygı duymak bu şekilde olmaz. Bunu halk da Hak da kabul etmez. Bu gidişata daha en başından dur demenizi bekliyoruz. Tüm sorunların diyalog ve karşılıklı güven çerçevesinde çözümüne dönük iradeyi boşa çıkaran bu hukuksuz girişime, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak dur demenizi bekliyoruz.”
Akabinde YSK’dan tebrik edilmesi gereken, Zeydan lehine yapılan itirazı doğru bulan ve mazbatanın Zeydan’a iadesine hükmeden karar geldi.
Şimdi, elbette “Acaba Demirtaş’ın kullandığı saygılı dil ve samimi talep sonuç mu verdi?” diye sorulabilir. Bu meselenin siyasi yönü. Bir yüzü 2017’deki referandumdan bir puan farkla geçen “Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli”ne bakan bir boyut.
Ancak meselenin hukuki boyutu da var.
ADALET HUKUK TEKNİĞİNE BASKIN GELDİ
Abdullah Zeydan Hakkari milletvekili iken dokunulmazlığı 2016’da kaldırılıyor. Sarf ettiği “PKK sizi tükürüğüyle boğar” ifadesinden dolayı yine 2016 yılında tutuklanarak Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'ne sevk ediliyor. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak toplam sekiz yıl bir ay ve 15 gün hapis cezasına çarptırılıyor.Yargıtay bu cezayı bozarak Zeydan’ı yeniden yargılıyor ve cezasını 3 yıla indiriyor. Zeydan daha önce yattığı süre de göz önünde bulundurularak 6 Ocak 2022 tarihinde tahliye ediliyor. Zeydan’ın memnu hakları da iade ediliyor.
Abdulahat Arvas ve AK Parti Van İl başkanı Emre Giray’ın yaptıkları başvuru nedeniyle Zeydan'ın 2023 yılında aldığı memnu hakların iadesi kararına itiraz ediliyor. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Mart 2024’te memnun hakları iade eden kararın kesinleşme tutanağının ortadan kaldırılması şeklinde bir karar veriyor. Gereken üç yıllık sürenin geçmediği gerekçesiyle, “daha önce hata yapmışım bari şimdi yeni bir karar vereyim’ diyerek kendi kendisinin denetimini yapıyor yani. Oysa böyle bir yetkisi yok.
Van İl Seçim Kurulu da bu karara dayanarak mazbatanın Abdulahat Arvas’a verilmesini uygun görüyor.
Aslına bakarsanız, gereken hukuki süre sahiden geçmemiş.
Yani Zeydan’ın yasaklılığını kaldıran ilk memnu haklarının iadesi kararı hatalı. Ancak her ne kadar hatalı olsa da, karar kesin hüküm halini almış. Karardan sonra itiraz edilmemiş çünkü!
Dolayısıyla verilen ikinci karar ilk yanlışı gidermiyor, yeni bir yanlışa yol açıyor.
Prof. Dr. Adem Sözüer’e göre “Böyle bir durumda Diyarbakır 5. Ağır Ceza mahkemesinin yasak hakların geri verilmesiyle ilgili ek karar hatalıdır, çünkü yasak hakların geri verilmesi ile ilgili üç yıllık süre geçmemiştir. Hatalı olmakla birlikte karar kesinleşmiştir. Bu yanlışı gidermek için mahkemenin verdiği ikinci karar da yanlıştır hatta yok hükmündedir. Diyarbakır 5. Ağır Ceza mahkemesi bir önceki kararım yanlışmış diyerek yeni bir karar veremez, mahkemenin kendi kararını ele alarak kaldırma ve yeni bir karar verme yetkisi yok. Kesinleşmiş bir karara karşı ancak ve ancak kanun yararına bozma yoluna gidilebilirdi. Bu da ancak Adalet Bakanlığına başvuru yapılarak oluyor. Böyle bir başvuru da yok. Dolayısıyla mahkemenin yetkisi olmayan bir konuda karar alıp mazbatayı ikinci adaya veren karar yok hükmünde. Kanun yararına bozma yoluna başvurulsa bile, kazanan adayın mazbatası verilmeliydi. Mazbatanın ikinci adaya verilmesi yanlış”
YSK’nın kararı ile bu yanlış izale edilmiş oldu. Hatta YSK daha önceki içtihadını değiştirmiş oldu.
PROVOKASYONUN EŞİĞİNDEN DÖNÜLDÜ
Ne yazık ki ülkemizde adil olmayan yargılamalarla siyasi rakibi tasfiye amacıyla hukuksuz kararlar verilmesi sıkça söz konusu olabiliyor. Özellikle terör propagandası örgüt üyeliği gibi suçlarda keyfi uygulamalar var.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM ihlal kararlarını uygulamamak için direnen mahkemelerin varlığı, keyfiliğin ve siyasallaşmış yargı pratiklerinin hangi boyutta olduğunun göstergesi.
Söz konusu durum kamu güvenine dair bir açık yaratıyor, tertip ve provokasyon zemini yaratıyor. Bu güvenin yeniden tesis edilmesi, devlet-vatandaş ilişkisinin akıbeti bakımından hayati önem arz ediyor.
YSK, son yerel seçim düzleminde Van’da yaşananlara halkın seçme, adayın seçilme hakkını hukukun tekniğinden üstün tutarak, bu yönde eski içtihadını dahi değiştirme yoluna giderek seçimin meşruiyetini korumuş oldu. Devlet vatandaş ilişkisinin onarımında bir adım atmış, ortada Van halkına yapılmış bir siyasi darbe niyeti olmadığını kanıtlamış oldu.
Bu hadise hepimize ders olmalı.
Aşırılığa her zaman mesafeli olmalı, tartışmaları aşırılığı savunanların belirlemesine izin vermemeliyiz.
2 Nisan gecesi ekranlarda yayınlarda “DEM’in adayı terörü övmüş, dolayısıyla terörist, tabii ki belediye başkanlığı ona verilmeyecek. Zeydan’ı savunan terörizmi savunuyordur” diyenler aşırılık yanlısıydı Gözümüzün içine baka baka Van halkına, Zeydan’ı seçenlere de terörist demiş oldular. %55’e terörist dediler. Bu açıkça Kürt düşmanlığıdır.
Buna mukabil, kararın akabinde bunun bir siyasal darbe olduğu fikrini hemen satın alarak şiddet eylemlerine teşne olanlar da az daha Van’ı haklı iken haksız duruma düşürüyordu. Devletin içinde yer alan ve “Kürtlerin siyaset alanında varlık göstermesine” tüm uzuvları ile karşı olan, esas itibariyle varlıklarını Türk-Kürt çatışmasının devamına borçlu olan unsurlara aradıkları fırsat verilmek üzereydi.
Her bakımdan bir yanlıştan dönüldü.
Meselenin bir başka yönü de şu: Görüldüğü üzere Türkiye'nin her tarafından ve farklı kesimlerden-AK Partilisi ve HÜDA PAR'lısı dahil- birçok kesim Van İl Seçim Kurulu'nun haksız kararına itiraz etti, tepki koydu... Demek ki haklı bir mesele söz konusu olduğunda meşru zeminlerde ortak payda bulunabiliyor barışçı ve demokratik itirazlarda ortaklaşılabiliyor... Bu duygu ve düşünce birliğinin PKK'nın barışçı ortamı sabote edici, şiddet yanlısı örgütsel amaçlı, tahrik ve teşviklerine heba edilmemesi halinde pekala demokratik ve hukuksal açıdan ortak zeminlerde buluşmak mümkün. Bu birlik içinde ülkedeki birçok yanlışı düzeltmek doğruları çoğaltmak imkanı var.
Umarım gelinen yer ve sonrası Cumhurbaşkanı'nın seçim gecesi verdiği ‘Verilen mesajı aldık. Kendimizi gözden geçireceğiz, yenileneceğiz” mesajıyla doğru orantılı gelişmelere ve kamu güveninin yeniden tesis edildiği değişimlere sahne olur.