En zor dönemeci geçince
BİR seçim sürecine girildiğinde, riskli bir olay yaşandığında ve terör canımızı yaktığında, oldukça hamasi bir söylem dalgasına kapılırız. “Kritik süreç”, “Kurtuluş mücadelesi”, “TC kurulduğundan beri rejimin karşı karşıya kaldığı en büyük risk”, “Milli Mücadele koşulları bugün için de geçerli” ve “Ölüm kalım savaşı” gibi...
Üstelik bu tür sloganlar, vaktiyle, çoğu kez de vesayet aktörleri, toplumu kontrol etmek veya yönlendirmek için kullandığı için sabıkalıdır. Özellikle bu tür söylem veya sloganları kendini ifade etme biçimi olarak kullanan siyasetçilerin, kolayca ve her fırsatta dile getirmesi de sözün gücünü ve etkisini zayıflatır.
Ama galiba tam yerinde ve bütün gücüyle kullanmanın zamanı geldi. Ülkemiz gerçekten kurulduğu günden beri en zor günlerini yaşıyor. Türkiye hayati bir mücadele yürütüyor. Sanki yeniden Milli Mücadele içindeyiz; kurtuluş ve kuruluş mücadelesi veriyoruz.
Bir yandan darbe girişimiyle millet iradesine kasteden FETÖ/PDY; bir yandan bölge üzerinde kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için oyun üstüne oyun kuran ülkelerin maşası, ülkemizi hedef haline getirmiş, ülke içinde kardeş kavgası çıkarmak için tüm sinir uçlarını bombalayan, suikastlar yapan PKK, DHKP-C ve DAEŞ gibi terör örgütlerinin nöbetleşe eylemleri; bir başka yandan uluslararası işbirlikçilerinin desteğiyle Suriye’de Kürt devleti kurmak isteyen PYD ve PKK; diğer yandan, milyonlarca muhacirin yol açtığı sorunlar... Kısaca dört bir taraftan hayati nitelikteki tehditlerle çevrelenmiş durumdayız. Dahili ve harici düşmanların hepsi birden, son bir hamleyle yıkma peşinde.
Kurulduğumuz günden beri en kritik dönemeci geçiyoruz. Ama ülkemiz ve milletimiz bu ihanetlerin hepsinin üstesinden gelecek bir duruş sergiliyor. Dönemeci geçince karşımızda istikrarlı demokrasisi olan, askeri ve ekonomik gücüyle itibarını yükseltmiş ve bölgesel bir güç olan Türkiye’yi göreceğiz. Birlik içinde, sabırla, hoşgörüyle ve adaletle, o Türkiye’yi başaracağız.
ŞEMDİNLİ OLAYININ GERÇEK YÜZÜ
2-3 Ağustos günleri yazılı ve görsel basında çıkan haberlere göre, eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, FETÖ/PDY soruşturmasını yürüten Savcı Serdar Coşkun’a yaptığı itiraflarda Şemdinli olayına açıklık getirdi.
Gerçeğin yüzü aydınlıktır; itiraf, Şemdinli davasını bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardı: “Sonradan Yargıtay üyesi olan İlhan Kaya, o zaman Van’da 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’ydı. Şemdinli’deki olayla ilgili soruşturma bana verildikten sonra beni yönlendirmeye başladı. Mahkeme Başkanı İlhan Kaya’nın talebi üzerine ‘Şemdinli olayları için kurulan Meclis’teki araştırma komisyonuna ifade veren Diyarbakırlı, bir oğlu PKK tarafından öldürülen, bir oğlu da intihar süsü verilerek ölen Mehmet Ali Altındağ’ın ifadelerini’ soruşturma evrakı içerisine aldım. İlhan Kaya, Yaşar Büyükanıt’ın askeri bir darbe yapacağını, bunun engellenmesinin çok önemli olduğunu ifade etti. Şemdinli’deki olayın içerisine özellikle Yaşar Büyükanıt’ı katmamı istiyordu. KOM Müdürü Mustafa Uçkan’ın getirdiği bilgilerle iddianameyi yazmaya başladım. Getirilen bilgi ve belgelerin hukuki kısmını ben yazdım. Bir flash bellekle Mustafa Uçkan iddianamede yazılı bilgileri bana getirdi. Getirdiği bilgileri iddianameye kopyalayıp yapıştırdım. Mahkeme başkanı iddianame taslağını hazırladıktan sonra görmek istedi. Ben de kendisine taslağı verdim. İlhan Kaya, bu taslak üzerine çalıştı. Birkaç paragrafını da kendisi yazdı. Ben de bir askeri darbeye engel olacağımı düşünerek yazılanlara bir şey demedim. İlhan Kaya, bu iddianamenin kendi mahkemesine düşmesini istiyordu. Bunu da sağladı. 2 gün içerisinde iddianameyi kabul etti.”
Zamanın en büyük hâkim ve hekim olduğu söylenir. O dönemde yalan ve iftiralarla, hiç alakası olmayan insanları işin içine katarak kendi çıkarları için masum insanları hedef seçenler, bir kez daha mahcup oldu. O dönemde bilerek iftira atanlara, hâlâ aynı iftiraları tekrarlayan art niyetli, ahlak yoksunlarına söylenecek hiçbir sözüm yok, ama sadece mesleki gayretlerle karanlık güçlerin aleti olanlardan küçük bir özrü hak ettiğimi sanıyorum.