Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇTİĞİMİZ hafta KURAMER’in amacını ve bazı çalışmalarını paylaşmıştım. Bugün başka bir bakışla konuya devam edeceğim.

        Kuran-ı Kerim’in evrensel mesajı, sadece Müslümanların anlaması ile sınırlı olamaz. Müslümanlar bu mesajı hem anlamak hem de başkalarına da anlatmak zorunda. Çünkü evrensel bir mesajın muhatabı tüm insanlık olur.

        Bu düşünceden hareketle merkez, yaptığı yayınları hem yabancı dillerde yayınlıyor hem de yabancı bilim adamlarının kaynak eserlerini Türkçe’ye kazandırıyor.

        KURAMER iyi bir seçimle, İslam’ı değerlendirirken tarafsız ve saygılı davranan W. Montgomery Watt’ın eserlerini tercüme etmiş. Watt’ın kitaplarını okuma fırsatım oldu. Şimdiye kadar yazılmış eserler içinde İslam’ın indiği coğrafyayı, kültürü ve yaşam tarzını inceleyen en kapsamlı ve ayrıntılı çalışma olarak zihnimde yer ettiler.

        Watt hakkında İslam Ansiklopedisi’nde şu değerlendirme yapılmış: “Watt ilk yazılarından itibaren İslam, Peygamber ve Kuran hakkında ilk bakışta oldukça objektif görünen bir anlatım geliştirmiş, bu çerçevede İslam’ı Allah’ın gönderdiği bir din, Kuran’ı vahiy eseri, Hz. Muhammed’i de vahiy alan bir insan diye nitelemiştir.” Bu konudaki tarafsız tutumunu göstermek için Kuran ayetlerinden bahsederken, diğer oryantalistlerin söylediği gibi “Muhammed der” yerine “Kuran buyurur” ifadesini kullanıyor. Ayrıca yazar önceki eserlerindeki eksik ve yanlışlarını, Müslüman bilim adamlarının eleştirilerini göz önüne alarak düzeltmiş.

        KURAMER’in yayınladığı eserin “Genel Mülahazalar” başlıklı kısmında Watt, “Ben şahsen, Hz. Muhammed’in gerçekten bir peygamber olduğu kanaatindeyim ve biz Hıristiyanların, ‘Onları meyvelerinden tanırsın’ anlamındaki Hıristiyan prensibi gereğince, bunu kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü asırlar boyunca İslam, birçok aziz ve mübarek insanlar yetiştirmiştir” diyor.

        Hiç şüphesiz, oryantalistlerin bakış açısı Müslüman bilim adamlarından farklı olur ve hatta önyargılı değerlendirmeler yapabilirler. En azından bir Müslüman duyarlılığı ile bakmazlar.

        Ancak bu durum, söz konusu eserleri büsbütün yararsız ya da tehlikeli görmeyi gerektirmez. Özellikle aynı disiplin üzerine çalışan bir bilim adamı bu tür eserleri yok sayamaz, tam tersine varsa onun yanlış bilgi ve yorumlarının doğrusunu ortaya koymak sorumluluğunu da taşır. Dolayısıyla KURAMER böyle bir sorumluluğu da üstlenmiş görünüyor. Oryantalistlerin tercümesiyle yetinmemek, onlardan daha derin ve kapsamlı çalışmalar ortaya koymak bir zorunluluk olur.

        Merkezin hitap ettiği kesimin bilim dünyası ve bilimsel çalışma yapan akademisyenler olduğunu da vurgulamak lazım. Değilse cami cemaatine temel dini bilgileri öğreten vaiz veya yarım aydın bakışıyla değerlendirmek merkeze haksızlık olur.

        Merkezin başına çok doğru bir seçimle eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu getirilmiş. Yani emanet ehline teslim edilmiş. Yaptığı akademik çalışmalarla, Diyanet İşleri Başkanı olarak yaptığı hizmetlerle ve kurumun itibarına yaptığı katkılarla kendini ispatlamış bir bilim adamı Bardakoğlu. (Bu konulardaki çok önemli katkıları nedeniyle halefi Sayın Mehmet Görmez’i de şükranla hatırlamak gerekir).

        Bu tespitimi, geçen hafta açıklanan vatandaş memnuniyeti anketi de teyit ediyor. Çünkü vatandaşın en fazla memnun olduğu kamu hizmeti “din hizmetleri” görünüyor.

        Son zamanlarda yayınladığı “Müslümanlığımızla Yüzleşmek” adlı eseriyle günümüz Türkiye Müslümanlarının açmazlarını tartışan Bardakoğlu, İslam düşüncesi konusundaki yetkinliğini pekiştirmişti.

        Biliyorum, Ali Bey’in kendini ispatlama gayreti yok, ihtiyacı da yok. En azından benim açımdan... Ben Sayın Bardakoğlu’nun güçlü inancına, sağlam İslam bilgisine ve güven veren duruşuna birçok kez şahit oldum.

        Başkanlığını yaptığım BUTKK toplantılarında, hem Ali Bardakoğlu hem de ona vekâleten gelen Mehmet Görmez başörtüsü, din eğitimi ve İHL gibi konular gündeme geldiği zaman, 28 Şubat generallerinin ithamları ve İslam’la ilgili her olayı tehdit diye sunan istihbarat elemanlarının değerlendirmeleri karşısında, doğru bildiklerini hiç savrulmadan söylemiş ve gerekçeleriyle savunmuşlardır. Pek çok kimsenin yaptığı gibi, bu gibi toplantılarda egemen düşünceyi onaylamak yerine, doğru bilginin ve haklı olmanın gücüne dayanmışlardır.

        Egemen gücü desteklemek veya bir salyangozun kabuğunu sırtında taşıması gibi genel geçer (veya geleneksel) bilgiyi aktarmak kolaydır. Ama yeni düşünce üretmek veya egemen güce ve yanlış olan bilgiye karşı doğruyu söylemek erdem.

        Diğer Yazılar