Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta gündem yoğundu. Bir yanda Maliye Bakanı 2011 bütçe hedeflerini ortaya koyarken, diğer yanda ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı bankacılığıa ilişkin tatlı sert saptamalarını “Avucunuzun içinde bir kuş, bir güvercin tutarsınız ya, çok sıkarsanız ölür, biraz gevşetirseniz kontrolden çıkıp, uçar gider. İşte böyle bankaları da avuç içinde tutulan bir kuş, bir güvercin gibi görüyoruz” sözleriyle ortaya koyuyor.

        Peki, bu “avuçtaki kuş” sermaye piyasalarında ne kadar dominanttır?

        Şirketlerin finansmanında dominant rol: 1990 yılından günümüze ilk halka arz suretiyle hisse satarak sağlanılan finansman kümülatif toplam olarak 15,27 milyar dolar ancak ediyor. Ki, ilk halka arz ile hisse senedi satımı sermaye piyasalarının ana finansman işlevinin sağlandığı ortamdır. 20 yılın sermaye piyasası ilk arz finansmanına karşın; bankacılık kesiminin sadece 8 Ekim 2010 bilançosu itibariyle kredi tutarı mevcudu 340 milyar dolar düzeyinde (Tüketici ve kredi kartları hariç tutulursa %70’e yakını ticari nitelikli kredilerdir). Olay çok açık, Türkiye’de şirketler doğrudan vatandaşa ulaşıp ortaklık verip (hisse satıp) fon sağlamak yerine, bankalara yönlendirilmiş oluyor.

        Menkul kıymet alım satım dağıtım kanalında dominant rol: Menkul değer şirketlerinin (aracı kurum) şube ağı sayısı 6247 olup; bunun 5943 tanesi bildiğimiz banka kökenli aracı kurumlar, yani % 97. Bankalar, mudilerine doğrudan kendi kökeninden olan aracı kurum vasıtasıyla işlem yaptırabilme lüksüne sahip. Dolayısıyla Anadolunun her yerinde bankaların bankacılıktan doğan hakim güçleri var. Arkasında veya yanında bir banka olmayan aracı kurum nasıl güç kazansın?

        Hisse ve tahvil piyasaları işlem hacminde dominant rol: Banka kökenli aracı kurumlar İMKB’de hisse senetleri işlem hacminin asgari %60’ını, tahvil ve bono piyasası işlemlerinin ise %90’ını gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla söz konusu komisyonları elde etme şansı da onların oluyor.

        Hisse işlem adetlerinde dominant rol: İMKB’de son dönemlere dikkat edildiğinde en çok işlem gören hisselerin banka hisseleri olduğu dikkat çekiyor. Değere değil işlem adedine göre bile baksak; işlem gören 17 bankanın toplam işlem adedindeki payı %30 dolayında iken imalat sanayi endeksinde yer alan 139 şirketin payı ancak %50’yi bulabiliyor. Hatta bazı günler bir banka hissesi toplam işlemin yarısına konu olabiliyor.

        Piyasa değerinde dominant rol: İMKB 100 endeksinde yer alan şirketlerin piyasa değeri 400 milyar TL kadar olup bunun 176 milyar TL’lik kısmını endeskte yer alan sadece 13 banka oluşturuyor. Bunun da 150 milyar TL’lik değeri beş büyük bankaya aittir. Üreten ile finanse edenlerin piyasa değerinin kabaca birbirine yakın olması dahi tartışılmaya değer. Bir de, adet olarak bakılırsa, az sayıda finanse edene karşılık çok sayıda finase edilen bulunuyor. Rekabetin her iki tarafa adil dağıldığı düşünülebilir mi?

        Kurumsal fonların yönetimi ve işlemlerinde dominant rol: Sayılabilecek birçok sermaye birikim tekniği olmakla birlikte başlıcası fonlardır. Türkiye’de 15 Ekim 2010 itibariyle alım satım konu yatırım fonu, emeklilik fonu ve borsa fonu toplam 596 adet olup portföy değeri 42 milyar TL düzeyinde iken bunun azami %5’i hisse senedine yatırım yapmıştır. Dolayısıyla bankacılık kesimi ağırlıklı toplanan fonların hisse piyasasına transferi de çok sınırlı kalmıştır.

        Netice olarak; Türkiye’nin istikrarlı ve dengeli büyümesi için finansman yönteminin daha iyi tartışılması ve konunun rekabet açısından da irdelenmesinin yerinde olduğu açıktır.

        Diğer Yazılar