Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        G-20'de mutabakata varılıyormuş: "Kur savaşı yapılmasın."

        Halk arasında bir tabir var: "Oooldu!"

        Onlar mutabakata vardı, piyasalar ersin hemen muradına. Yok böyle bir şey...

        Global ekonominin doğası gereği, piyasalarda şu anda kura müdahaleler

        yapılmakta ve bu devam da edecek. Böyle olduğunu yeni kavrayan iktisatçılar gibi, ülkeler de buna eklenecek.

        Daha önceki yazımda belirttiğim gibi; aslında bugüne kadar tek taraflı olan bir kur savaşı vardı (Tabii buna kur savaşı derseniz).

        18-22 Ekim tarihleri arasında Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı ve diğer yetkililer ile birlikte ziyarette bulunduğum Güney Kore'de, G-20 Finansal İstikrar Kurulu (FSB) basın toplantısına katılma fırsatı da yakalamıştım. FSB Başkanı Mario Draghi'ye sorulan çoğu soru, kanaatimce cevapsız kalmıştı. Benim de sorduğum, "SIFI (sistemik olarak önemli finansal kuruluş) kapsamına devletlerin de dahil edilmesinin düşünülüp düşünülmeyeceği" sorusu karşısında, "bunun düşünülmediğini" belirtmesi tahminlerimi haklı çıkarıyordu. Hatta bana destek veren ünlü gazete yazarı-yorumcu Donald Kirk, toplantı sonrasında bana, aynen kendi sorusunda olduğu gibi, Draghi'nin, cevap vermekten kaçındığını söyledi. Dikkat ediniz, 2010 yılı krizde çıkış yılı olarak öngörülmekte iken, özellikle Yunanistan ve İrlanda olmak üzere AB üyesi ülkelerin bütçe krizine girip diğer ülkeleri de tedirgin ettiği bir yıl oldu. Burada bu ve benzeri ülkeler "global finansal sistemi çöküşe götürebilecek" bir SIFI niteliği taşımıyor mu? Kaldı ki; hemen krizin ateşlendiği 2008 yılına dönersek; orada da "ABD yönetimi acaba Goldman'ı değil de, Lehman'ı neden kurban seçti?" gibi tartışmalara şahit olduğumuzu iyi hatırlarız. İşin özü, doğrudan ya da dolaylı, görünen ya da görünmeyen ne derseniz deyin, şu anda büyük bir ekonomi oyunu oynanıyor ve başrolde yine devletler rol alıyor. Devletleri yönlendirenler ise, işin diğer yüzü tabii ki. Bugün SIFI'yı konuşanlar, kur konusunda da aynı çevreleri temsil ediyor.

        Burada kritik nokta, ekonomi politikasına paralel bir sanayi politikası ve doğal olarak da bir kur politikasının belirlenmesinin kaçınılmaz olduğudur.

        TCMB kur riski yönetmenin adresini gösterdi!!!

        Son dönemde istikrar konusunda pragmatik farklılık gösterdiğini düşündüğümüz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), bu çerçevede finansal istikrar sağlayıcı görevi olduğunu vurgulamaya başladı. Burada hassas ayrımı umarım kaçırmayacaktır. Zira, ilgili kanuna göre, ana amaç fiyat istikrarı sağlamak olup temel araçları da para politikası ve araçlarıdır. Konuyu amaç anlamında finansal istikrara götürürsek, finansal alanın tüm istikrarını sağlamaya çalışırsak işin anlam ve niteliği değişir.

        İlginç bir nokta ise, TCMB'nin iş alemine önerdiği, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası araçları ile risk yönetmeleri konusunda. Nitekim, mevcut haliyle VOB'da işlem gören "futures" olarak

        adlandırılan vadeli döviz sözleşmelerinin özelliklerini iyi bilirsek; ihracatçının öyle kolayca benimseyip riskini kolayca kontrol edeceği (hedging) bir ürün olmayabileceğini anlamak hiç de zor değil aslında.

        Örneğin, 3 ay sonra 10 milyon dolarlık alacağı olan bir ihracatçının, VOB'da 3 ay vadeli 10 milyon dolarlık satış anlaşması (10 bin adet kontrat) yapmak için bir kere hemen takribi 1.4 milyon TL teminat hesabı açması gerekecek. Adam (ihracatçı) zaten likidite sorununda, alacağı parayı beklerken bir de bu tutarda para yatıracak. Bununla da kalmayacak, dolar değeri yükselirse teminat hesabında oluşan zarar karşılığında para yatırmaya devam edecek. "Bunun neresi hedging?" diye dert yanacak.

        Diğer Yazılar