Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk sermaye piyasamızın hızla büyüdüğüne şahit olmakla birlikte hepimizin çözüm bulmak zorunda olduğu çok sayıda konu var. Zira biz sermaye piyasalarında çok büyürken, başkaları çok daha fazla büyümüş ve çeşitlenme sağlamış durumda.

        Kurumsal fon sağlama açısından konuyu ele alırsak; Türkiye’de kurulan fonların hisse senedi yatırımı pay olarak portföylerinin %4’ünün altında. Türkiye’de kurulan fonların özel sektöre biraz daha düşük riskle yatırım yapmak istese, tahvil ve bono gibi imkanları yok denecek kadar az. Fonların hisse senedi risklerini azaltmak üzere kullanabilecekleri opsiyonlar, borsa ortamında henüz yok. Bireysel yatırımcı sayısında azalma olduğu hep dile getirilir, oysa ki bireysel yatırımcıların çekileceği piyasa esas itibariyle fon piyasalarıdır. Dolayısıyla, eğer fon piyasası daha da derin hale getirilirse geniş kitlelere ulaşma imkanı da zaten kolaylaşır.

        Peki fon piyasası nasıl büyütülmeli?

        Yeniden keşfe gerek yok, finansal piyasada büyümek için hem talep hem de arz yönünde etkinlik sağlanmalı. Arz yönünde büyüme için fon piyasasında dağıtım kanallarını büyütmek gerek. Dağıtım kanalı kuramayan veya kullanamayan ancak fon yönetmeyi bilen ya da fon toplamayı bilenleri sistem içine dahil etmek lazım. Bu anlamda, fonların dağıtım kanallarını Türkiye’de her bir noktadan kolaylıkla ulaşılır hale getirmek gerekir. Bir de sistem eskisi gibi artık denetim ve şeffaflık zaafiyeti içinde değil, öyleyse bireysel fon kurma imkanının getireceği çok büyük kazanımlar olur. Öte yandan, Türk piyasasına çok sacak bakan ancak “düşündüğü şekilde” menkul kıymetler imkanlarının olmadığını söyleyen yabancı fonların Türkiye’ye gelmesi sağlanmalı.

        Talep yönünde ise, her bir yatırımcının birikimlerini çok kolay bir şekilde ama güvenceli olarak yatırıcağı tek bir hesabı yeterli olabilmeli. Örneğin, Antalya’nın bir ilçesindeki kişi o ilçede bulunan az sayıdaki bir finansal kurumda hesap açması halinde Türkiye’de alım satıma konu tüm fonlara alım yapabilmeli. Böylelikle, sadece bir finansal kurumun fonuna “muhtaç” kalmaz.

        Hisse senetlerini halka açmış ve borsada işlem gören şirketlerin hisseleri İMKB’de işlem görmekte; hangi aracı kurumda hesap açılırsa açılsın satın alınabilirler. Benzer şekilde A tipi ve B tipi tüm fonlar, sadece çıkaranın (ihraç eden) uygun gördüğü hatta sadece kendi şubeleri veya web bankacılığı ile sınırlı olmaksızın ortak bir pazarda alım satıma konu edilebilirler. Öte yandan, halen uygulamada olan ‘borsa yatırım fonları’ önemli bir çıkış gibi görülebilir, ancak esas olarak pastayı oluşturan işlem görmeyen ‘menkul kıymet yatırım fonları’ oluşturuyor. Kaldı ki bu arada, borsa yatırım fonlarına ilişkin vergisel problemler devam ediyor. Hisse senedi gibi işlem gören ancak nitelik olarak fon özelliği taşıyan, hem de çok sayı da yatırımcının piyasaya güvenle gelmesini sağlayacak bu menkul kıymetler de vergi uygulanmaması gerekliliği hassasiyetle ele alınmalı.

        Her iki açıdan, ister fon ister arz tarafı önemli bir adımın ortak fon pazarı veya platformu kurmak geçtiğini düşünmekteyim. Aksini iddia edenlerin ya da taraf olanların görüşlerini içtenlikle ve iyi niyetle ortaya koymasını da bekliyorum.

        Kur Politikası ve Finansal İstikrar

        Türkiye uzun süredir kur tartışıyor: “Çıkmalı”, “çıkarılmalı”, “en azından düşmei engellenmeli”, “kur serbest karışamayız”, “dolaylı müdahaleler var”, “örtülü müdahale yapılabilir”... G20 zirvesinde doğrudan konuşulduğu belirtilmeyen ve ortak karar da çıkarılmak istenmeyen, ancak kulislerde en çok konuşulan bir konu var o da kur savaşları. Hatta yeni tabirler de ortaya atılıyor. Örneğin kur tacizleri gibi. Ya da benim de öne çıkarmak istediğim gibi “tek taraflı kur savaşı?” gibi.

        Bu konuda hayırlısı diyorum. Çünkü, sonradan da olsa öngörülerimizi teyit eden Merkez Bankası, fiyat istikrarı yerine Finansal İstikrarı da gözetmek görevinde olduğunu farkediyor ve bu anlamda; kamu ve özel sektörün döviz pozisyonunun güçlendirilmesi gerektiği ve risk yönetim süreçlerinin türev araçlar ile kur riski yönetimi sağlanması konularına giriş yapıyor. Bir dönem döviz seviyesinden değil volatiliteden rahatsız olup müdahale uygulaması başlamış halen devam ederken, şimdi de ilave olarak döviz poziyonu ve kur riski yönetimi çerçevesinde müdahaleler dönemi olmaya aday gibi...

        Diğer Yazılar