Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NEW York’a gidince, gezilecek yerler arasına Chelsea’yi eklemeyi ihmal etmemek gerek. Giderek daha genişleyen bu galeri bölgesi, çoğu uluslararası tanınmış sanatçıyı temsil eden önemli galerisiyle, çağdaş sanatın nabzını tutmaya devam ederken sanatsevere de tatminkâr bir galeri turu vaat ediyor. Yeme, içme ve alışveriş için birçok farklı seçenek sunan Meatpacking’e yürüme mesafesinde konumlanışı da bölgenin cazibesini artırıyor. Meatpacking ve Chelsea’yi birbirine tepeden bağlayan “High Line” adlı eski demiryolundan dönüştürülen parkın içinden geçmek, şubatın buz gibi soğuğuna rağmen yürüyüşü keyfe dönüştürebiliyor.

        ÖNE ÇIKAN SERGİLER

        Chelsea galeri haritasında yüzlerce galeri yer alıyor. Sadece yarım günde yaklaşık otuz beş galeriyi art arda ziyaret ettiğim bu sanat turu, oldukça doygun bir tortu bırakıyor belleğimde. En çok, Robert Miller Gallery‘de sergilenen Yayoi Kusama‘nın çalışmalarını beğeniyorum. Özellikle de 500 paslanmaz çelik küreden meydana gelen “Narcissus Garden” adlı düzenleme, izleyiciyi yerde gruplanan kürelerin arasında dolaştırırken, kendi yansımasıyla baş başa bırakış şekliyle büyülüyor. Paul Kasmin Gallery iki farklı mekânında birden David LaChapelle‘in “Still Life” başlıklı sergisine yer veriyor. LaChapelle’in 2009 yılında üretimine başladığı bu seri, birçok ikonik ismin mumya müzelerinde çekilen parçalı tuhaf fotoğraflarıyla, itici olduğu kadar çarpıcı bir etki de bırakıyor izleyici üzerinde. Dev çalışmaların yoğunluğu ise serginin tek olumsuz yönü. Kırık, bozuk ve deforme edilişle karşılaştığım bir diğer sergi de Marlborough‘da. Robert Lazzarini, “Damage” adlı sergisinde çok büyük boyutlu heykelleriyle adeta boşluğa müdahale ediyor. Mary Boone Gallery‘de ise altmışlarda ışığı heykellerinde kullanan ilk sanatçılardan Keith Sonnier‘in solosu var. 1968-1970 arası cam ve neon ile gerçekleştirdiği işleri, galerinin etkileyici mekânında görsel bir şölene dönüşüyor. Akılda kalan bir başka sergi de Lehmann Maupin‘deki Robin Rhode sergisi. Burada, Cape Town doğumlu sanatçının, mekânın ortasına yerleştirdiği devasa pergellerine, duvarlarda dairesel hareketlerin tamamlandığı fotoğraflar eşlik ediyor. Hasted Kraeutler’deki Albert Watson, Winston Wachter Fine Art’taki Scott Patt, Dillon Gallery’deki Seth Casteel, Danziger Gallery’deki Hendrik Kerstens ve Bruce Silverstein’daki Silvio Wolf sergileri de gerek içerik gerek sunumlarıyla, izlediklerim arasında öne çıkanlar arasında sıralanabilir.

        Diğer Yazılar