Metropolün bireyi
Gündelik hayatta bireyin bağımsızlık ile bireyselliğinin kendisini geliştirdiği yegane alan metropollerdir. Geçmişin şehirlerinden bugünün metropollerine uzanan bireyin sosyalleşme öyküsü, aynı zamanda medenileşmenin bugün vardığı noktayı göstermesi açısından önemli. Fakat bir o kadar da sorunlu. Çünkü, sosyolog Simmel’in de ifade ettiği gibi metropolde birey elinden her türlü ilerlemenin, maneviyatın, değerin sökülüp alındığı ve bunların öznel formlardan çıkarılıp salt nesnel bir hayat formuna dönüştürüldüğü muazzam bir şeyler ve güçler organizasyonu içindeki bir dişliden ibaret kalmıştır. “Bu haliyle metropolün her türlü kişisel hayatı saf dışı bırakan kültürün gerçek arenası olduğu açıktır” der Simmel.
+
Batıdan doğuya, kuzeyden güneye, dünyanın tüm metropollerinde dört bir koldan kendisine sunulan uyaranlar, ilgi çekici uğraşılar, zamanını ve bilincini nasıl kullanacağıyla ilgili kılavuzlar sayesinde bireyin hayatı olabildiğince hafiflemişse de, psikolojik anlamda bir şekilde metropolün yükünün altında kalmayan yok gibidir. Ekonomik anlamda yaşamını idame ettirmek için harcanan onca çaba yanında, metropollerin sunumları bireyi adeta bir akıntıya kapılmışcasına taşıdığından bahseden Simmel’e göre bu şartlar altında bireyin yüzmesine bile gerek yoktur.
Çünkü onun hızı, hayatları kimi zaman amaçlarına uyan, kimi zaman da hiç beklemedikleri biçimde bir yerlere taşır. Her gün gazete sayfalarında ya da televizyon ekranlarında, metropolün kendisi kadar, metropolün bireylerinin sayısız öykülerini okur ya da seyrederiz.
Gündelik hayatın sosyolojisinin en net izleneceği mekanları içeren metropolde bireyin ruh halini, sosyalliklerini anlatan eserleri kaleme almak batıda bir hayli revaçta.
Ülkemizde ise bireyi metropollerdeki halleri vesilesiyle gözleyen, kaleme alan ve okuyuculara aktaran eserler çok sınırlı.
+
Referandum vesilesiyle bir süredir politikanın şiddetli taarruzuna maruz kalan okuyuculara, metropoldeki bireyin öykülerini enfes bir dille kaleme almış bir eserden bahsetmek istiyorum. Kitap Yayınevi’nden çıkan “Şehrin Sesleri: İstanbul’dan İnsan Manzaraları” isimli kitap bir Hollandalı gözüyle metropol İstanbul’un insan öykülerini anlatıyor. Kitabın yazarı Bernard Bouwman İstanbul’da yaşadığı birkaç yıl içinde kentin sosyolojik arka planını insanların öykülerinden yola çıkarak kaleme almış.
Kitaptaki her başlığın altında yer alan konular aslında salt metropolün bireyini değil, genel anlamda Türkiye’de yerleşik tüm demografik dinamiklerin insanlık hallerini tasvir ediyor. Bu anlamda, metropollerdeki “biz”lerden bahsediyor. Küreselleşmeden, modernleşmeye, bu olguların değiştirip, dönüştürdüğü kurumlara, onların içindeki insana dair öyküleri bu kitapta bulmak mümkün.
Metropolün bireyini teorinin dışında, hayatın içinde anlayabilme adına, okunması gereken bir eser.