Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı bir gün Brezilya futbolunun sırrı ile, ertesi gün “Amerika’nın keşfi” ile bize ufuk turu yaptırıyor.

        Oradan oraya koşturuyoruz. Dünyadan daha hızlı turluyoruz.

        Başımızın dönmesi bu yüzden.

        ***

        12 yıllık iktidar ve onca başbakanlık sürecinde söylemediğini, adeta bir sır gibi saklayıp şimdi söyledi Cumhurbaşkanı.

        Bilmem neyi bekledi? İlle “Latin Amerika Müslümanları” üzerine bir konferans mı olmalıydı!

        “Amerika’yı, Kristof Kolomb’dan önce Müslümanlar keşfetti!”

        Bu yeni tarihi tartışmanın üstesinden tarihçiler gelebilir mi, bilmiyorum; ama “yeni içindeki eski” şu:

        O Avrupa merkezli “keşif” dili aynen bizim de dilimizde!

        “Amerika’nın keşfinin 500’üncü yılı” gibi bir saçmalık, nasıl oradaki kadim halkların ve medeniyetlerin varlığını; onların sömürgeciler, misyonerler, kılıçları, barutları ve hastalıkları tarafından katliamlarla ortadan kaldırılışını gizliyorsa…

        Aynı dili, “Kolomb değil, Müslümanlar keşfetti” noktasına oturtmak da farklı değil.

        ***

        “İslam’da sömürgeleştirme, köleleştirme, zorla dayatma yoktur” gibi iddialar da epey tartışılmaya muhtaç.

        İmparatorluk kavramının, cihadın, köle hukukunun, azat etmenin, devşirmelerin ne olduğu üzerine düşünmeden “O yoktur, bu yoktur” dediğinizde, var olanların, dünkü-bugünkü mezhepsel-etnik düşmanlık, nefret ve kıyamların nereden çıktığına dair de izahınız olmalı.

        Hıristiyanlığın “dayatma, talan, engisizyon, katliam, mezhep savaşı, din savaşı, sömürgecilik, emperyalizm” olarak zengin (ve zenginlik gaspıyla dolu) tarihi var elbet.

        O tarihin ciddi bölümünde “ezilen, sömürgeleştirilen, rehin alınan, yüreği sökülen” İslam dünyasının tek eleştirisi ise elbet bu olamaz; hiçbir özeleştirisi olmadan.

        ***

        Bir de şunu sorgulamayacak mıyız:

        Osmanlı, o yayılmacı görkemiyle, üstelik Avrupa’yı sarsıp İslam dünyasına da hükümdar olmuşken…

        İslam dünyasını sonradan gömüldüğü karanlığın içinden neden çekip çıkaramadı?

        İslam dünyasına vaadi neydi?

        Nerede ve neden tarih bir bumerang gibi dönüp bu coğrafyaya çarptı!

        Misal, Endülüs, çok özel bir İslam medeniyeti ve toplumu olarak, parlak zamanında Rönesans’ın, Hıristiyanlıktaki dönüşümlerin, Avrupa medeniyeti denen şeyin, nice keşif, icat ve kültürel sıçramanın, hatta “Yahudilerin altın çağı” denen sürecin ciddi kaynağı ise, burada neler düşünmeliyiz?

        Büyüklük ile böbürlenmek başka şey…

        Büyüklük altında nelerin toz duman olduğuyla ve sonuçta o büyüklüğü de nasıl ufaladığıyla yüzleşmek ayrı şey.

        “Kolomb’un yolculuğu”nun, Osmanlı’nın Bizans’ı yıkıp “İstanbul’u fethettiği” bir tarihin tam peşinden, Müslümanların Endülüs hükümdarlığının bakiyesi (ve Yahudiler) İspanya’dan kazınırken “organize” edildiğini hatırlarsak…

        “Fetihler ve sömürgeleştirme çağı”nın iki yakasını da aynı anda görürüz belki.

        (Endülüs tarihinin arka perdesindeki Emevi-Abbasi çelişkisini ve ardından Endülüs içindeki Müslüman iç savaşlarını da unutmadan!)

        ***

        “Keşfetti” lisanı; fethedenin, boyun eğdirenin, yok edenin maskesidir!

        O tarihi dönemde Amerika kıtasına çullanan İspanyollar da, kendilerini kaşiften ziyade “Fetihçi” olarak tanımlamamış mıydı?.

        Keşif; fethedilenlerin, yok edilenlerin, sömürgeleştirilenlerin diline dahi yapışmış koca bir yalandır!

        Not: Yıllar önce üniversitede verdiğim çeşitli gazetecilik dersleri dışında, çok sevdiğim bir dersi de öğrencilerle yeni bir deneyim olarak paylaşıyorduk: Eleştirel Düşünce!

        Hemen her şeyi sorgulayabileceğimizden, ama sorgulamadığımızdan, kabullendiğimizden, zihnimizin özgür değil esir olduğundan yola çıkıyorduk.

        Biri de bildik dünya haritasıydı.

        Küreyi dümdüz açınca, Amerika sola, Asya sağa, Avrupa ise tam merkeze oturuyordu ya…

        Bu üç parçayı kesip başka türlü birleştiriyorduk.

        Misal, Avrupa sola, Asya ortaya, Amerika kıtası sağa!

        O vakit, “dünyanın merkezi” Avrupa hem fiziken küçülüp gerçek ölçeğine geriliyor, hem keşif iddiası okyanusa düşüyor, hatta ABD ile Rusya (ve 20’inci Yüzyıl’da Sovyetler) komşu olabiliyordu.

        Esas mesele dünyayı değiştirmekti; ama bir an haritasını değiştirip zihnimizin kalıplarını, ezberlerini değiştirerek kendimizden de başlayabilirdik işte!

        Diğer Yazılar