Hakkını gazoz yapayım; ben sana bol gaz vereyim!
“Kendisine bağlı”, hatta “şahsa bağlı” polis yaratmakta seferber olan iktidarın “polis memurları”na vaadi kısaca şöyle:
1. Size 1 milyon 432 bin gaz fişeği daha…
Ama sendikal hak yok!
2. Size 78 bin ses-ışık fişeği daha…
Ama aşırı iş yükünden yakınmak yok!
3. Size bombalar, fişekler, coplar, silahlar, mermiler, Tomalar…
Ama neden bu kadar çok intihar ediyoruz diye sormak yok!
4. Size çiğneyebileceğiniz bol bol insan hakkı…
Ama kendi insan hakkınızı aramak da yok!
***
Böylece demokratik hukuk devleti kuvvetleniyor.
Zaten aşırı da sosyal!
Neden böyle?
Bunu sorgulamaya, sormaya, bir sendikada hakları için buluşmaya çalışan “az sayıdaki polis”, Emniyet aristokrasisi tarafından (o vakit Paralel ve Ak Polis şefleri el eleydi sanırım!) işten atılmıştı. (Şimdi dava kazanıp dönmeye başladılar.)
Yanılmayın; “Emniyet’te temizlik” sadece “casus, paralel, haşhaşi” diye yapılmıyor; sıradan Avrupa sosyal hukuku yolunda, insan ve çalışan hakları için azıcık kıpırdayan da temizlenmek isteniyor!
***
Önceki Başbakan “Kahraman polis… Emri ben verdim” derken…
İki üyesini cumhurbaşkanının, 7’sini bakanlar kurulunun, birini YÖK, birini Barolar Birliği’nin verdiği 11 üyeli Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun 3 Kasım’daki Raporu, “Gezi Parkı olayları”nın incelenmesinden sonra ne diyor?
1. Kolluk görevlilerinin uzun süre ayakta bekletilmesi gerilim ve stresi arttırıp fiziki müdahalede kontrolsüz davranışlara sebep oluyor.
2. Yine de, görev şartları keyfi ve hukuk dışı eylemlere gerekçe oluşturamaz.
3. Çalışma saat ve şartlarının iyileştirilmesi maksadıyla örgütlenme özgürlüğünü kullanabilmeleri için mevzuat değişikliği yapılmalı, sendikal haklarını kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar sağlanmalı, engeller kaldırılmalı.
Yani, devlet büyüklerinin atadığı Kurul bile diyor ki, “Polisler örgütlü, sendikalı, temel haklara ve insanca şartlara sahip olsaydı; Gezi olayları bu hale gelmezdi”!
***
Bir öncü cesaret girişimi olan, yakında “kapatılma davası” görülecek olan Emniyet-Sen dikkat çekiyor ki…
Avrupa Komisyonu AB İlerleme Raporu ile Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri 2013 Raporu’nda da, sendika girişimine baskılara, “itaatsizlik ve mesleği küçük düşürme” gibi gerekçelerle ihraçlara, Avrupa Polis Etiği kurallarında örgütlenme hakkına yapılan atfa dikkat çekiliyor.
Şunu da ekleyeyim de, iktidar ve polis aristokrasinin tek derdinin sadece “Paralel polis” olmadığını, “Omurgası dik polis” olmak, kölelikten, kulluk gücü olmaktan çıkmak isteyeni de ezmeye çalıştığını unutmayalım.
Emniyet-Sen Genel Başkanı Faruk Sezer, tam 10 defa “meslekten ihraç” edildi; hepsinde dava açıp kazandı ve döndü. Şimdilik!
İçişleri Bakanı’nın atanmış olduğu “Seçilmişler demokrasisi”nde, “Demokratik haklar için seçilmiş” birinin başına gelen de böyle!
Olsun “kahraman”; Ben sana hak vermeyeyim, gaz vereyim!
Çoluk çocuğuna hukuk, hak, hakkaniyet, haysiye, hayat diye gaz götürürsün artık!
Demek ‘kalbi dayanamadı’…
Öyle diyor ajanslar.
Haber şöyle: “Artvin Tosunlu Köyü’nden Astsubay Öztürk Altunkaya Gelibolu’da askeri birlikte kalp krizi geçirdi. Tüm müdahaleye rağmen hayata döndürülemedi. 32 yaşındaki astsubay evli ve 1 yaşındaki Ege’nin babasıydı.”
İçimiz acıdı, elbette.
Pekiyi; haber burada bitti!
Ama öyle değil: Haberin öncesi bir haber daha var, ama ortada yok. Onu çalıyorlar!
O “hakiki ama gizlenmiş haber” şöyle:
Astsubay Altunkaya, iki aydır yoğun hazırlık yapılan denetim gösterisi için, zorlandığı pentatlon parkurunda fenalaşıp hayatını kaybetti.
İddiaya göre, bilinen, teşhisli kalp rahatsızlığı vardı. Koşuya zorlanmayabilirdi!
2012’de, 32 yaşındaki Uzman Çavuş Savaş Çiftçi’yi yazmıştım. “Sporcunun zeki, çevik ve ölüsü” olarak. “Bugün rahatsızım komutanım” demiş, “numara yapıyorsun”diyen komutan onu azarlamış, zorlamış, yığıldıktan sonra bile subay doktor inanmamış, sonunda doktor ambulansta ön koltuğa oturmuş, o arkada yavaşça canını vermişti; iki evladına miras olarak!
Bu yıl. Yalvaç’ın Ayvalı Köyü’nden 23 yaşındaki, iki hafta önce evlenip düğünü uzman erbaş kursu sonuna bırakan Gökhan Arslan, yine spor zorlamasında duvar tırmanışında düştü, müdahale gecikti gecikmedi, ama ölüm koşup geldi.
İşte, “Allah razı olsun. Evladımın cenazesini sağ salim getirecekler” diyen hasta, yaşlı ve yaslı Ataman Arslan onun babasıydı!
Artık karıştırmayın: İki çift lastik pabuç verilen ise, Ermenek’te ölüme yollanmış madencinin babası!
İşte öyle: Kalbi dayanamamış!
Efendilerinki dayanıyor ama!
http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/715389-sivasiz-evlerin-numaraci-cocuklari