Utanacak ne var bunda!
Bütün o montaj, dublaj, kasa, kutu, makaralardan dökülenlerden hiç utanmayacaksınız…
Ama kızlı erkekli dans edilmesinden utanacaksınız!
Bir bakanın saatinin macerasından, başka bir bakanın kesmeye mecbur kaldığı cezadan ve o cezayı bile rezaların ödemesinden hiç utanmayacaksınız…
Ama çocukların kızlı erkekli okumasından utanacaksınız!
Herkese ahlak ve din bilgisi telkin edilirken, bunca arsızlığın, yüzsüzlüğün, tamah ve günahın patlamasından hiç utanmayacaksınız...
Ama başkalarının kimliği, ibadet şekli, inancı veya inançsızlığından utanacaksınız!
12 yılda 14 bin erkek ve kadın ve de çocuk işçinin işyerlerinde öldürülmesinden, kan ağlayan Soma’da 3 bin işçinin de kovulmasından hiç utanmayacaksınız…
Ama kadın-erkek eşitliğinden utanacaksınız!
Bir otobüste hemen hepsi başörtülü 16 kadın işçinin, bir kamyon kasasında bir kısmı çocuk 10 kadın işçinin, kilitli atölyede 5 kadın işçinin yok edilmesinden, çalışan-çalışmayan, anne-evlat yüzlerce kadının erkek otoritesi ve şiddetiyle katledilmesinden hiç utanmayacaksınız…
Ama kadının çalışmasından utanacaksınız!
Kendinizden, ettiklerinizden hiç utanmayacaksınız…
Ama hep başkalarından utanacaksınız!
***
Cumhurbaşkanı sürekli Amerika’yı keşfetmemizi istiyor…
Parmağıyla, polisin vurduğu yerde yatan ABD’li gösteriyor.
Elbette, onu da görmeliyiz mutlaka.
Onu da unutmamalıyız.
O düzenin kıyıcılığını, şiddetini, ayrımcılıklarını da görmeliyiz.
Zaten ABD’de en düzen yanlısı ama makul medyada dahi, “Polisin öldürdüğü” deniyor. “Polisin öldürdükleri”nin sayısı, listesi yayınlanıyor.
Tam sayının daha da fazla olduğu yazılıyor.
Öldürülenlerin özellikle “siyah” olmasına dikkat çekiliyor.
Pekiyi sizin böyle bir medyanız var mı?
ABD’deki haberi “Polis öldürdü” diye veren devlet ajansınız yahut Havuz medyanız, kendi ülkenizde “özneyi, fiili… vuranı, kurbanı” yerli yerine koyabiliyor mu?
Öldürülenlerin (tabii tesadüfen) ve genellikle “öteki kimlikler”den olmalarına dikkat çekiliyor mu?
Silahsız bir insanı öldüren kaç polis yargılanabildi; kamuoyu önünde, canlı yayında vurup 8 yıl alan için, “kamu vicdanı, insan hakları, adalet, hukuk” demek yerine, “Paralel yargı” diyen bir lisan yok mu?
***
Daha dün, öyle ya da böyle, işte “Barış” sürecinde, bir yıl önce “çıkan olaylarda” öldürülen 3 kişiyi anmak için yapılan gösteride 17 yaşında bir genç daha öldürülüyor.
Resmi açıklama, polis havaya ateş açtı!
Olabilir, belki havadan gözüne kaçtı!
7 yıllık sürede 147 kişi polis kurşunuyla ölmüş.
12 yılda elbet çok daha fazlası.
Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye dersi şu:
“Bizde polis vatandaşı öldürmedi. Kendini öldürmek isteyeni öldürdü!
Amerika’da yerde yatanı vuruyor!”
Öyle ya bizde yere düşene, yerde yatana tekme vurana “Danışman” denir!
***
Pekiyi, o vakit bir de şuradan sarayım size:
Bırakın Yüksekova’yı, Gezi’yi, Ankara’yı, Adana’yı, Hatay’ı…
12 yılda 600’den fazla polis, polisi öldürdü.
12 yılda 600’den fazla polis, kendini öldürdü.
12 yılda 600’den fazla polis, baskı, sıkışmışlık, tehdit, bunalım, geçim, aşırı mesaiden müteşekkil “cinnetler”de, “kendini öldürmek isteyen” kendini öldürdü!
“Cinnet” diye sadece bireylerin üzerine yıkılan adaletsiz düzenin tükenmiş, çıldırmış, çıldırtılmış polislerinden, karısını, çocuğunu, eski karısını, sevgilisini öldürenlerin toplam kaç kişiyi yok ettiği de ayrı bir sayı, ama onları insan sayan, onları bir hayat yerine koyan kaç ABD’li yönetici var ki!
***
Şimdi polisin öldürdüğü en az 150 insanın ruhundan ve geride bıraktıklarından…
Kendini öldüren en az 600 polisin hatırasından ve geride bıraktıklarından…
Çıldırmış polislerin öldürdüğü eşlerinin, çocuklarının, yakınlarının unutulmuş mezarlarından bile hiç utanmayacağız…
Ama Amerikalılardan utanacağız!
***
Hakikaten…
Sınırları öyle bir aştık ki…
Utanacak ne var bütün bunlarda!
Tarih, bir tarihi kaybetti!
94 yıllık ömür, yani Cumhuriyet’in yaşından aşkın ve onun her saniyesine tanıklık etmiş olabilmek zaten ayrı bir mucize…
Ama bu ülkede bunu bir de “Komünist, sosyalist” olarak idrak etmiş olmak, bütün o badirelerden koca bir hayat ile devasa bir arşiv ve tanıklık kurtarmak da apayrı bir mucize.
Rasih Nuri İleri, neredeyse son ana kadar, bu ülkenin, bu ülkede iktidar ve muhalefet olmanın, bu ülkede ezilmenin, yok edilmenin, sürülmenin belgelerini tuttu.
Sadece gözü gibi baktığı, her köşesindeki her belgeyi ve her satırını hatırladığı müthiş arşiviyle değil… Sözlü ve yazılı tarihçiliğiyle, bunu siyasi mücadeleyle birleştiren inatçılığıyla da.
Kendi ailesinde evlatlarının, eşinin ve geniş ailesinde soldan sağa, onca dostunun, yoldaşının, arkadaşının erken kaybıyla geçen onca yılı ve hepsinden kalanları yıllarca yüklenip taşıdı.
Geriye bütün o tanıklıklarını, belgeleri bırakıp çekilirken, Tarih onun kendisine saygısı ve özeninin hakkını verir umarım!