Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memlekette “Barış süreci”nin de “savaş” gibi yürümesi çok normal!

        Devlet ile yargı (Askeri Yargı) “Bir askerin ölümü”nde bile 6 yıldır kararsız.

        20’sinde oğlunuzu askere yollamışsınız.

        Haber geliyor: Öldü!

        Ve tam 6 yıldır, “nasıl öldüğü” üç ayrı biçimde açıklanıyor:

        1. Teröristler vurdu, şehit oldu

        2. Arkadaşı vurdu, cinayet oldu

        3. Kendini öldürdü, intihar oldu

        Evladınızı kaybetmiş olmanız yetmiyor; her gün yeniden öldürüyorlar.

        Her gün onun üzerinde, öyleydi böyleydi, yok şöyleydi diye tepiniyor birileri.

        Tam 6 yıldır, Komando Er Ali Yüksel’in nasıl öldürüldüğüne dair durmadan fikir değiştiriyor devlet ile yargı, Askeri mahkemeler (Hilal Öztürk’ün Habertürk’teki haberi).

        Mesele sadece “ölümün adının konması” değil; aynı zamanda, her şıkta “devletin ödeyeceği para”nın değişmesi!

        O yüzden, “askerlik görevi” sırasında öldüğü halde, o kutsanan sözcüklerle“şehit, gazi” sayılmayan yahut “adi” diye alt mertebelere indirilen çok sayıda çocuğu var ülkenin.

        Sayısız, sırasız ve genellikle sıvasız hanelerden; “yükümlülük” yerine getirirken ölünce “yükümlü olsunlar, yük olmasınlar” diye, ölümleri ucuza kapatılmaya çalışılıyor.

        Belki inanmayacaksınız ama, düşen askeri nakliye uçak ve helikopterlerinden pilot subay ve astsubaylar, hatta Muavenet’te vurulmuş olan ve hakkı artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arananlar bile dahil!

        ***

        Ana, baba, kardeş, eşsiniz misal.

        Önünüze yatırmışlar biriciğinizi, sevdiğinizi, evladınızı.

        Tam 6 yıldır kesip biçiyor devlet; yok cinayet, yok terör, yok intihar diye.

        Evladınızın ruhu oradan oraya yollanıyor.

        Ve Askeri Mahkeme, “oylama” sonucu, başkanın muhalefetine karşılık “oy çokluğu” ile, yani tam “demokratik hukuk devleti” tadında karar veriyor, “Sizin evladınız intihar etmiş” diye!

        Şöyle de kuşkulanın:

        Cinnet denen nice vaka, cinnet midir hakikaten? Kaza denen nice vaka, kaza mı? İntihar denen kimi, intihar mı?

        İşte, “iki arkadaşını öldürüp intihar ettiği” söylenen Umut Aslan da bu kuşkularla yolcu edildi; arkadaşlarını “şehit etmiş”, kendisi intihar ettiği için, arkadaş vurduğu için şehit sayılmamıştı.

        Koskoca devlet, koskoca Genelkurmay ve koskoca Meclis bunu tartışıyor.

        Neden bu kadar çok oldukları, bu kadar çok öldükleri değil; şehit midir değil midir, melek midir şeytan mı, bunlar konuşuluyor!

        Meclis’te daha yeni, “Bedelli” sırasında bu bedeller de konuşuldu.

        CHP, MHP milletvekilleri “Şehitlik” ayrımlarını sorguladı.

        Milli Savunma Bakanı da şunu açıkladı:

        “Sol çene altında mermi giriş deliği, sol baş kısmında mermi çıkış deliği, çelik başlık içinde giriş deliği, sol çıkışında çıkış deliği bulunduğundan… ve telefonunda kız arkadaşı mesajı bulunduğundan… cinnet geçirdiği anlaşılmıştır!”

        Dikkat, barış!

        “Barış süreci” şöyle yürüyor:

        Hükümet, “İç Güvenlik Paketi” ile bir nevi “Olağanüstü Hal” tahkimatı yapıyor. İsterseniz “savaş hazırlığı” deyin!

        Muhatabı HDP de “Pakete karşı sokak protestosu” ilan ediyor.

        Başbakan’ın buna cevabı, sanki bu ülkede “akan kan” hep yüzde yüz başkasının sorumluluğuymuş gibi, “Akacak kandan Demirtaş sorumludur” oluyor.

        Fakat tam o sırada kendisi yine de “başbakan”ken, birden “tarafsız” Cumhurbaşkanı da, bir parti lideri ve esas başbakan gibi müdahale ediyor “kavga süreci”ne!

        “Kan konuşarak” yürüyor “barış” süreci.

        Çünkü sorunun temeli şu zaten:

        Muhatap aldığına bir yandan “terörist” diyor devlet…

        “Terörist” deyip muhatap alıyor…

        Ve “terörist” dediği için de muhatap almamış gibi yapıyor sık sık!

        O yüzden, ne barışın lisanı içselleşebiliyor; ne de hukuku.

        Demirtaş’ın sözleri “Cemaat gazetesi”nde yayınlandığı için ayrıca öfkeleniyor Başbakan; “Bunlar Paralel Yapı ile görüşüyor… Örgüt ile Paralel yapı görüşüyor” diyor.

        Yıllarca “Paralel Yapı” ile görüşmüş, kucaklaşmış, “ne istedilerse vermiş” olan iktidar!

        Bir süredir “Örgüt lideri” ile görüşen iktidar.

        “Paralel Yapı”yı süreci sabote etmekle suçlayan iktidar.

        Böyle yumruk yumruğa bir karış barış süreci işte!

        Tabii ki buna da şükür; tabii ki geçmişin “kendini sınırsız katleden ülke”sine göre, tutunacak bir zeytin dalı var; kırık dökük, boynu bükük de olsa.

        Sürecin başrol oyuncularının bazen unuttuğu şu:

        Milyonlarca insan da o dala tutunuyor!

        Özellikle iktidar, milyonlarca insanı o dala asılı tuttuğunu, oraya bıraktığını hiç unutmamalı.

        Başbakan “başka kan” yerine biraz umut konuşabilse keşke…

        O milyonlarca insan da hangi arabaya bindirildiğini bilse:

        Şahin görünümlü Serçe’de miyiz…

        Yoksa Serçe görünümlü Şahin’de mi?

        Diğer Yazılar