Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herkesten her şeyden şüphelenebilmek ve şüphelendiğini “içeri” atabilmek için örgütlenen demokratik hukuk devleti!

        Her birimini buna göre tahkim ediyor.

        Polis, savcı, hakim, yüksek mahkemeler.

        Bunun yüzde 50’nin iradesiyle çok ilgisi yok.

        Yüzde 50’nin iradesinin meşruiyeti, birilerini belli makamlara, belli sınırlar içinde, belli görevler için taşımak.

        Yüzde 50 kasaların, kutuların, sıfırların yüzde 50 ortağı değil!

        En azından yüzde 50’nin yüzde 50’si bile öyle değil!

        ***

        Kandırmaca ve tuzak ile itaat-biat üzerine oturtulan yargı, yüzde 50’nin hayatı, geleceği, çocukları için de büyük tehlike.

        Yüz yüze geldiğinizde anlarsınız belki, ama öyle.

        Bunu, siyasi meselelerden değilse de, 12 yılda işyerlerinde öldürülen 14 bin işçinin; dur-vur zincirinde öldürülmüş 2 bin kişinin; haksız yere alınmış binlerce kişinin; silahı kendi çenesine, şakağına doğru ateşlemiş yüzlerce polis ve askerin yakınları ve ruhları bilir.

        Sistemli adaletsizliğin en acımasız yüzüyle karşılaşanlar onlan.

        Sistemli adaletsizliğin önlenmesi için kıpırdamayan parmaklar, “kollama-kullama-kolalama hukuku”nun daha örgütlü hali için seferber.

        ***

        Kısacası şu:

        Milyonlarca insanı korumasız bırakan bir düzen…

        Milyonlarca çocuğu, genci savunmasız, güçsüz kılan bir düzen…

        Kendi kasalarını, kutularını, çocuklarını, açıklarını, torpillerini, ayırma ve kayırmalarını, haksızlık ve hukuksuzluklarını korumak, kollamak için çıldırmış gibi!

        ***

        Mağrur şüpheciler, herkesi makul şüpheli sayabilecek alet edevat ve mühimmat ile biat ordusunu bir ülkenin her köşesine yerleştiriyor.

        Ve aceleden şaşırıyor da!

        Cumhuriyet Başsavcısı, kendisine gelip “Hakkımızda soruşturma var mı” diye sorana, “Yoktur” diye resmi evrak verdikten iki gün sonra, “makul şüpheli” olarak alınıyor gazeteciler.

        Kendi ayağıyla savcılığa gitmiş biri, kendi gazetesinde “yakalanıyor”!

        Öyle telaşe şaşkınlık var ki…

        “Paralel yapı” denip duruyor ama ne gözaltı kararlarında ne başka suçlamada öyle bir “kavram ve suç tanımı” var!

        Öyle telaşe şaşkınlık ki…

        “Bilmem ne örgütü meselesi” diye gözaltı kararı çıkarken bile; hukukun, adaletin, hakikatin, haysiyetin emanet olduğu Başbakan, “MİT TIR’ları” diyerek isnat edilmemiş suçu giydiriyor.

        “İntikam hukuku” sadece vicdan karartmamış, kafa da karıştırmış!

        O yüzden dizilerde silahlı örgüt arıyor hukuk; kurgu sahneye sorgu yapıyor.

        ***

        Fakat şunu teslim etmeli:

        İktidar, 17 Aralık’ı anmak için elinden geleni yaptı!

        Bizatihi kendisi ne unutturdu, ne uyuttu.

        Yurtta, yavru vatanda ve dış temsilciliklerde kutlanması için büyük çaba gösterdi.

        Sansürlenmek, bastırılmak istenen ne varsa, bu devirde ne mümkün, bastığın, bastırdığın yerden de fışkırıyor.

        Akacak hakikat damarda durmuyor!

        ***

        Fakat en dramatiği şu:

        “Mağrur şüpheciler”in bastırdığı Zaman’ın, Ankara’daki 25’inci yıl kutlamasına bir bakın.

        Henüz üç yıl dolmamış.

        “Tahşiyeciler operasyonu” yapılalı ve 17 Aralık Tape kahramanlarından Muammer Güler bu “El Kaide operasyonu”nu silahları tek tek sayarak ve ballandıra ballandıra anlatalı da sadece bir yıl olmuş.

        Orada kim var, kim yok?

        Yaş günü pastası başında iktidarda 10 yıllık Başbakan, bugünün Cumhurbaşkanı.

        Şimdi gözaltına alınan “örgüt üyeleri” ile pasta kesiyor.

        Pastaya saplı bıçak “silahlı örgüt” delili olabilir!

        Başbakan ile şimdi gözaltına alınan Genel Yayın Yönetmeni Dumanlı, altınımsı çerçevede gazetenin özel bir nüshasını birlikte tutup cümle aleme gösteriyorlar:

        Demokrasinin zaferi!

        AKP’nin zaferini kutlayan manşet.

        Arınç, Bozdağ, Davutoğlu da orada hazır ve de Nâzır!

        Erdoğan diyor ki: “Manşetlerle çarpışarak bugüne geldik. Manşetlerin ok olup üzerimize yağdığı süreçlerden geçtik. Gazetecilere haber yazdırdılar, sonra o kupürü dosyaya koyup partimize kapatma davası açtılar. Allah şahittir ki asla ve asla intikam peşinde olmadık, olmayız ve olmayacağız.”

        Dumanlı diyor ki: “Zaman, Yeni Türkiye’nin simgesidir. Cenab-ı Hakk’a şükran sadedinde söylemek isterim ki Türkiye çok büyük değişim yaşamaktadır. Emeği geçen herkesi tarih şükranla yad edecek. Sayın Başbakanımızın cümleleriyle, çeteler, mafya, darbeciler, diktacılar, andıççılar eski Türkiye manzarasıdır. Yeni Türkiye ileri demokrasiyle, hukuk devleti anlayışıyla, sivilleşmeyle şekilleniyor.”

        Ve pastayı keserken Erdoğan hepimize geleceği gösteriyor:

        “Zaman Gazetesi ile 25’inci yıllara. Bu pastadaki ağız tatlılığını, fikir dünyasındaki ağız tatlılığı ile sürdürelim”.

        ***

        Allah şahittir ki, işte süren de odur!

        “Paralel”e karşı ve paraları da kollamak için, İleri “Para”noya!

        Tarih ne yapacağını, kimi nasıl yad edeceğini şaşırıyor tabii!

        O gün Erdoğan ile “Demokrasinin zaferi” manşetini paylaşan Zaman, dün “Demokrasinin kara günü” manşetiyle çıkacaktı.

        Bir, iki, üç yetmez…

        Futbol faşizmlerin de oyuncağı oldu… Haysiyetini korumak için ayaklananların bayrağı da.

        Türkiye, dünya futbol tarihine, “Bir taraftar grubunun hükümeti devirmeye kalkışmak, darbe girişiminde bulunmak”la suçlanmasıyla çok özel biçimde geçiyor.

        Sözde barış deyip her köşede “düşman” bulan “Para”noya, Çarşı’yı da darbeci ve sanık yaptı.

        Top yuvarlaktır ve üç puanlı sistemde her şey olabilir ama bu hakikaten tam falsolu vuruş!

        Tabii ki yargı bağımsızdır!

        O yüzden mahkemeye değil, “tribün”e seslenelim o kadim sloganla:

        Bir, iki, üç (gol) yetmez…

        Dört, beş, altı olsun…

        Metin, Ali, Feyyaz koysun…

        (Yoksa Metin, Ali, Feyyaz atsın mıydı?)

        Diğer Yazılar