Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayatı alımakla kalmayan, hukuku, hakikati, adaleti de ruhundan kaçırılan, esirgenen, “ölüler” yaşamaya devam ediyor ya…

        Onların acısı üzerine, adaletin, hakikatin gizlenmesiyle de acı çeken yakınları da belki yaşıyor ama onlar kadar “ölüler”!

        Bazen, başlığı ödünç aldığım George O. Romero filmi gibi bir şey oturuyor beynimin içine:

        Çocuklar, gençler, kadınlar, işte bildiğiniz, bilmediğiniz hepsi…

        “Katilleri”nin, kendilerini öldüren, ölüme itenlerin yakasına yapışabilse.

        Bizzat cezalandırmak için değil.

        Yakasına yapışıp hakikati, adaleti talep edebilse sadece.

        Belki korkarlar, her ikisini de teslim ederler!

        Bir gecede hepsi birden de olabilir…

        Her yeni günde, herkes kendi yıldönümünde, herkes kendi “yılölümü”nde de olabilir!

        ***

        5 Eylül 2012.

        Bir şey hatırlatıyor mu?

        O gün Afyon patladı!

        Büyük çoğunluğu daha acemi eğitiminden oraya “dün” gelmiş 25 asker, komutanların teftiş kaprisi, itiraz eden astsubayı oda hapsiyle tehdidiyle, kamyon farıyla aydınlatılan gece yarısında paramparça kilometrelere dağıldı!

        Kendi askerini dahi bu kadar kolayca öldüren, bu kadar hoyratça paramparça eden devlet; adalet çarkıyla da onların ruhunu, ailelerinin hakikat ihtiyacını un ufak ediyor.

        Elinizde evladınızın bir parça dokusu, paramparça giysisinde kalmış yanık kokusu, DNA”sına sarılmışsınız cenazesini kaldırabilmek için.

        Her gün yeniden ölüyor, her gün evladınızın huzursuz ruhunu dualarla teskine çabalıyor, her duruşmaya hakikat ve adalet umuduyla koşuyorsunuz…

        İddiaları dikkate almayan Çarkıfelek; sanık komutanları da nizamiyeden alıp duruşmaya sokmadan misafirhanede ağırlıyor!

        Hakikaten kurşun gibi ağır oluyor!

        Hakikaten yürekleri bomba gibi paramparça ediyor!

        ***

        Elimde, gencecik evladını kaybedenlerden Zekai Dülger ile bazı ailelerin avukatı Altan Ulutaş’ın devlete, mahkemeye, Genelkurmay’a soruları var da, onların cevabı yok:

        1. Kaza dendi ama kaza nedenleri neden belirlenmedi?

        2. Kaza olmama, sabotaj olma ihtimali neden peşinen reddedildi?

        3. İki patlama iddiası neden 27 aydır dikkate alınmadı?

        4. Cephanelik konusunda bilgisi olmayan mahkeme heyeti, keşfi bile neden aylarca yaptırmadı?

        5. Yaklaşık 2 ton ağırlığındaki cephanelik kapısı nasıl oldu da bulunamadı?

        6. Mahkeme heyeti bu yönde talepleri neden hep reddetti?

        7. Raporlarda, el bombalarıyla alakasız plastik patlayıcı kimyasalı bulunduğu yazarken, kovuşturmanın genişletilmesi neden kabul edilmedi?

        8. Bilirkişi mütalaalarındaki “3104 doku parçasından 1193 adedinin kimliklendirilemediği, 34 doku parçasının resmen teslim alınıp analiz edilmediği, 26’ncı kişi iddiasının aydınlatılması gereği” neden ciddiye alınmadı?

        9. Patlama yeri iş makineleriyle kapatılarak deliller neden yok edildi?

        10. Şehit dokuları üzerindeki materyaller neden incelenmedi?

        11. Bilirkişi tespitlerindeki patlayıcı düzenekler neden aranmadı, cephanelikte açıklanmayan mühimmat bulunacağı iddiası neden araştırılmadı?

        12. Olay yeri ekibinin aldığı görüntüler neden kesildi, kurgulandı, 218 fotoğraf silindi, patlama çukurlarındaki enkaz kaldırma fotoğrafları yer almadı?

        13. Ekibin silinmesi unutulan bir kaydındaki şüpheli konuşmalar neydi?

        14. Gerçek kamera ve monitör sisteminin olduğu söylenirken, neden bunun sahte olduğunda ısrar edildi?

        15. CHP Genel Başkanı’nın “yüzde 99.5 sabotaj” iddiasına binaen tanık dinlenmesi için Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne yazılan talimattan neden vazgeçildi?

        16. Yaralı kurtulan askerlere “susma” belgeleri neden imzalatıldı?

        17. Tanıklık yapan bir kişi nezdinde, tüm tanık potansiyeli taşıyanları sindirecek şekilde, neden “Tanıklık kişinin askeri mükellefiyet ve üste hürmet yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz” dendi?

        18. Genelkurmay, yargı sürecine yardımcı olmak bir yana, neden etkilemeye çalıştı?

        19. Sanıkların rütbe ve görev yerleri delil karartmaya müsaitken neden serbestçe görevlerine devam edebildiler?

        20. Sanıklardan birinin yıllar önce Erzurum’da 9 erin ölümüne sebep olan patlama sırasında da görevli olduğuna dair iddia neden gizlilik duvarına çarptı?

        21. Acemilik eğitimini 10-15 günde tamamlayan, bomba konusunda bilgisiz kısa dönem askerler neden bölüğe katılımın ertesi günü, insanlık dışı biçimde ve aceleyle cephanelikte çalıştırıldı?

        22. Boş depolar varken, Susurluk’ta 5 depodan gelen mühimmat neden 2 depoya sıkıştırılmak istendi?

        23. Sanıklar serbestken aileler hangi adalet hızıyla mahkum edildi?

        ***

        Sarayların, konutların, kışlaların bir cevabı var mı, bu askerlerin paramparça dokusuna, alev alev yanık kokusuna?

        Madem adalet zor, hakikat tehlikeli; geliverseler bir gece yarısı, o yakalara yapışsalar…

        Artık nizamiyede mi olur, mahkemede mi, devlet katlarının kat kat koridorlarında mı, bilmiyorum!

        Diğer Yazılar