Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Valinin azarlayıp kovduğu öğretmen öldü.”

        Her saniyesi hoyratlık; acı, nefret dolu hayatımıza düşen son haberlerden.

        Haberler değil tabii, esas insanlar düşüyor.

        Herhalde Vali de üzgündür artık; ama öğretmen ölü!

        ***

        Cebiroğlu imiş Vali Bey’in soyadı…

        Artık “Cebren” anlamında herhalde.

        Aritmetik “cebir” olsaydı; bir matematik öğretmeninin kalpten ölümüne yol açan süreci çoktan hesaplardı belki.

        Kılık kıyafet” yüzünden hem de!

        ***

        Kibrin şiddeti, hiyerarşik biçimde, otoritesini tüm altta gördüklerine indiriyor.

        Bazısını görüyorsunuz; bazısını görmüyorsunuz.

        Kabul edin ki bazısını da görmezden geliyorsunuz!

        Çünkü çoğumuzun derdi kibrin şiddeti değil, kibrin sahibi.

        Pozisyonumuz ona göre.

        O vakit onun adı sadece “pozisyon” oluyor; vicdan değil, insanlık değil!

        ***

        Cebir”den Vali Bey’in memur ve amir olduğu devlet, elbet Vali Bey’in cebrinden ibaret değil.

        HES protestosunda ölmüş bir öğretmen için, “Kimliğini bilmiyorum. Birisi ölmüş” diyen, zoraki “başsağlığı” dilerken dahi “Arkadaşlarım size bazı resimler ve ses kasetleri yollasın. Emekli öğretmene hiç yakışır mı” diye kendini tutamayan devlet adamları da oldu.

        Bir öğretmenin ölümünü “ses kaseti, taşla”; bir çocuğun ölümünü “sapanla” izah etmek, her cenazede “Günahların affı” için havaya kalkan ellere bile ne kadar aykırı!

        Hep söylüyorum; oysa kibrin sonu bile kabir!

        ***

        Öğretmenin ölümü”nü dahi kılık kıyafetiyle izah edebilenler çıkıyor ya…

        Nasıl bir muhafazakârlık bu Hocam!

        Sözleşmeli (köle) öğretmen yapılıp yaz aylarında işten çıkarılınca, kışın ders verdiği okulda kitap taşıma işinde hamallık yaparken kalbi duran öğretmeni nasıl izah edeceğiz?

        Kölelik, işsizlik ve hamallıkla mı?

        Öyle ya, insanlar hep kendi ölüm fermanlarıyla huzurunuzda!

        Sapanlı çocuk, kılık kıyafeti bozuk öğretmen, hamal öğretmen, platinli ayağı üstünde esas duruşta iyi duramayıp paşanın tekmelediği gazi…

        Mini etekli kızlar, kim bilir ne yaptı, nasıl rıza gösterdi de tecavüze, tacize uğradı çocuklar, dayak yiyen başörtülü kadınlar!

        ***

        Şimdi bir bölümümüz “devletin, hükümetin, iktidarın valisi”ne toz kondurmayıp “anarşist” öğretmenin ölümünü adeta makul görebiliyor ya için için…

        Bir kısmımız da var ki, “Vali Cebir”i görüp misal her gün “En güvenilir kurum”da aşağılanan, hakarete uğrayan, cebri-aleni şiddete maruz kalan askerleri ezen, tüketen, intihara sürükleyen “Cabirler”i görmezden geliyor.

        Bir haftada bir “cinnet”te üç, iki intiharda iki, toplam 5 ölü asker!

        Son olarak Hakkari Komando Tugayı’nda Uzman Çavuş Emrah Öztürk intihar etti.

        Sebebi? Kaç kişinin umurunda?

        Emrah!

        Bir başka Emrah’ı hatırlar mısınız?

        Babası uzman çavuş olduğu için Marmara Ereğlisi’nde “deniz kampı”ndan içeri sokulmamıştı; o da içeri girebilen arkadaşlarının yanında aşağılanmayı kabullenmemiş, tel örgülerden girip plajaulaşmaya çalışırken elektriğe kapılıp orada, 16 yaşında can vermişti!

        ***

        Bakın, daha yenilerde bir profesyonel asker (daha) ordudan atıldı. Suçlamalardan biri şuydu:

        İstirahat ve hava değişiminde bulunduğunuz süre zarfında sivil hayatta bir kafede çokça ve sıklıkla bulunmanız nedeniyle asker arkadaşlarınız ve üstlerinizin arasında ‘sivilde kafe işletiyor’ düşüncesinin ve söylemlerinin yayılmasına sebebiyet vermektesiniz.”

        ***

        İşin “Halil Sabri Öz”ü bu:

        Kibrin, cebrin kabirleri sıra sıra.

        Aşağılamanın, küçük görmenin, hor görmenin, dışlamanın, ezmenin, kibar adıyla mobbingin, maddi-manevi şiddetin toplu mezarı!

        Kebir başka kibir başka; tamam mı Hocam!

        Not: Geçenlerde İzmir’de “Astsubay Orduevi”nde, başörtülü olduğuiçin nöbetçi astsubaylar tarafından dışarı çıkartılan hukuk öğrencisi Rümeysa Temizyürek’ten bahsetmiştim. Hem de Ankara’da bir başka astsubayın, başörtülü olduğu için lojman kartı verilmeyen eşi için açılan davanın (yeni bir formülle) lehte sonuçlandığı günlerde.

        Temizyürek’in avukatı Erkan Akkuş “o dışlayıcı davranış” için manevi tazminat davası açtı:

        1 liralık bir dava!

        Bakalım daha önce “Akıllı Kart’ta başörtüsü yasağı”nı savunan Milli Savunma Bakanlığı ne yapacak?

        TOPTAN NEFRET!

        Nefretin nihayetinde şiddet olduğunu Fenerbahçe otobüsünde gördük.

        Nefret şiddetsiz yapamaz.

        Nefret dilini kullananlar, bırakmayanlar şiddetin yolunu açıyordur.

        Öteki”ne karşı, öteki ister bir çocuk, ister bir kadın, ister bir memur, ister bir “tedirgin güvercin” olsun; nefret dili kullananlar, bir gün bir tabancanın, bir tokadın, bir tekmenin, bir pompalının ortaya çıkışından kendilerini sıyıramaz o yüzden.

        Nefret ekersen, şiddet biçersin çünkü.

        Maalesef 10’uncu kusurlu hareket böyle!

        Fenerbahçe’ye saldırı, ki adı Fenerbahçe’ye saldırıdır en kısa yoldan; yani vurulan şoföre, vurulan otobüse, vurulabilecek teknik kadro,yöneticiler ve oyunculara değil, bir kulübe saldırı.

        Saldıran, sürücünün Ufuk Kıran olduğunu bilmez; o Fenerbahçe’ye saldırdığını, pusuyu oraya kurduğunu bilir.

        O sırada herkese ateş ediyordur; herkesi o formanın içinde görüyordur.

        Şimdi belki de Yunanistan’ın yeni hükümetinin cesur kararı gibi bir şey lazım.

        Durduracaksın ligi. Ne o çok şişirilen “marka değeri”ne bakacaksın; ne “yayıncı kuruluş”un şeyine.

        Ceza manasını bırak; bir kere şundan: Otobüsü kurşunlanan bir kulüp, bir takım, bir teknik kadro ve oyuncu topluluğu artık diğerleriyle eşit şartlarda değildir. En azından kendi boyutunda olan rakipleriyle.

        Bunu bir Beşiktaşlı olarak söylüyorum.

        Galatasaray Lisesi’nde okumuş, Galatasaray’da oynamış, ama Beşiktaşlı olduğu için Beşiktaş’ın formasına koşmuş, orada ebediyen sakatlanmış, hepsinin maçlarını radyodan aynı heyecanla anlatan ilk spikerlerden olmuş, Fenerbahçe şiiri yazmış, tüm formaları sayıp sevmeyi öğretmiş rahmetli babamın hatırasıyla da yazıyorum.

        Nefret diline sarılan tüm yöneticileri; Trabzonlu olanları da “Hakem bu sahadan çıkamaz sonra” diyen Fenerbahçelileri de, bizimkileri de, berikileri de aklımdan çıkarmayarak söylüyorum.

        Bu ülke toptan nefret diline yapışık yaşıyor ve ölüyor…

        Top”tan nefretin şiddeti bir de silah olup patladı!

        Diğer Yazılar