Ağrı aynı Ağrı, ağrı aynı ağrı!
Şimdi ilk haberlere göre “bir canlı kalkan, beş terörist etkisiz hale getirildi” ya… (HDP bunu yalanlıyor; “iki ölü” diyor)
Yani “barış devleti” birden “teröristlerle savaş”a koyuldu ya…
Bunu bir de Eylül’de yazdığım aşağıdaki olayla birlikte okuyun.
O vakit, “Neden? Neden şimdi? Ne değişti?” sorularını sormak belki daha mümkün!
***
“Barışı bozma çavuş” başlığı altında 7 ay önce şunları yazmışım:
“Barış sürecine, barış umuduna, dağın iki yanında sıvasız hanelerden binlerce canın daha gitmemesine saygım da büyük; barışa dair umudum da.
Ama koca devlet büyükleri, komutanlar; yıllarca uçan kuşa “terörist” diyenler… Bu arkadaşın suçu ne!
Uzman Çavuş N. Ağrı’da ailesiyle pikniğe gider. Ormanlık alanda tüfekle gezinen “iki PKK’lı” görürler. Jandarma’yı ararlar. Onlar da “vurmak maksadı olmaksızın” iki el ateş açıp kaçar.
Sonra Jandarma İstihbarat subayı gelir. Zaten ihbar aldıklarını söyler. Sivil savcı gelir. Uzman N. ifade verir.
Sonra komutanlar gelir. “Yanlış görmüşsündür. Konuyu kapat” derler. Ama N. savcıya ifade vermiştir ve ertesi gün o ifadeyi tekrarlar.
“Yanlış gördüm de” baskısı ve emirleri başlar.
Sonra… 20 gün içinde 5 ayrı ceza verilir N.’ye: İşe geç kaldın; oda hapsi; botun boyasız; selam vermedin cezaları.
Hükümetin komutanlara hediyesi Disiplin Kanunu’na göre bir yılda 8 ceza alırsan kovuluyorsun ya, şimdiden beşi bir yerde işte.
Cezaların hiçbiri ifadedeki vakadan ötürü değil; gündelik işleyişten ki Emuzder’in her ceza için açmakta olduğu 5 ayrı davada konu hiç mevzubahis olmasın!
Tabii ki barış başımız üstüne…
Lakin alttaki bir askeri ezerek, kovarak mı korunacak bunca önemli bir şey!”
***
O gün “Terörist görmedim diyeceksin” baskısı yapıp ceza yağdıranlar, bir askeri kovmak için yüklenenler, bugün aynı Ağrı’da “Teröristi gördük, vurduk” diyorsa, dün bir şey vardı da, bugün de başka bir şey oldu!
O şey esasen “demokratik bi şey”, seçim olmalı.
Anlaşılan memleket, iki uçta “MHP’ye oy kaymasın-HDP barajı geçmesin” haleti ruhiyesi içinde daha da gerilecek. Yüksek gerilim hatlarının iflasına da bakarsan!
Dün kovmak için ceza yağdırdığın askeri bugün “öldürmeye” ama esas “ölmeye” yollarsan, belki barış senin kalbinde değil, sadece cebinde bir şeydir!
Vicdanında büyüyen değil, cüzdanında çürüyen bir şey!
***
“Karanlık Türkiye”nin esas karanlık yüzü de yine Ağrı’daydı oysa.
Çocuklar büyüyünce, bilemezsin ya bu coğrafyada, belki biri asker olacak belki biri dağa gidecek, biri belki 15’inde gelin verilecek, belki de hepsinin umudu, ufku bir gün daha açık olabilecek 6 çocuk; anneleri ve babalarıyla birlikte sıvasız bir hanede cansız düştü.
Hani şikayet ediyoruz ya elektrik melektrik diye; çakma bir soba, bir de tüp mü ne, ısınıp uyumaya çabalarken, diyorlar.
Çok bağıran devlet adamları Ağrı’nın esas ağrısını, acısını görmekte zorluk çekiyor olmalı.
Öyle ya, insan yükseldikçe yükseldikçe, en alttakiler belki de küçücük görünüyordur, belki hiç görünmüyordur artık!
Öyle ya, yoksulluğu konuşmak, yoksulları konuşmak artık “Cilalı Baş Devri”ne pek münasip kaçmıyordur!
***
O evden tek kişi sağ çıkmış.
Evde olmadığı için; İstanbul’da muhtemelen inşaatta çalışıp üç kuruşla dönebilmek için Ağrı’dan gitmiş ağabey.
Cumhurbaşkanı dedi ya, “İnşaat sektörü olmayan bir ülke bitmiştir” diye…
Sıvasız hane çocukları için şöyle bir denklem de var:
“İnşaat sektörüyle yaşıyorsun… İnşaat sektöründe ölüyorsun.”
O yüzden, sadece “bir ülkede inşaat sektörü” değil, bilhassa “bir partide inşaat sektörü” de oluşturmuş iktidar, “milletin şeyine koyacağız” diyenleri sevmekle kalmayıp o milletten “12 yılda inşaat sektöründe can vermiş 4 bin işçi”yi de ansa iyiydi!
***
Şimdi biz sanıyoruz ki…
O olay ayrı, şu olay ayrı, beriki tamamen ayrı.
Oysa bırak Türkiye’yi, işte aynı Ağrı, aynı ağrı.
Barışın da savaşın da gölgesi o sıvasız hanede; yaşamak için ölen, ölümüne yaşayan, kısacık ömürlerin pençesinde bir hayatı var zannedilen çocukların üzerinde.
Evde olmadığı için ölmeyen tek ağabey sadece o hanede can veren 6 kardeşiyle değil…
İstanbul’da “çocukluk arkadaşı bir torun”un gökdelen asansöründe ölüme atılan 10 işçiyle, 12 yılda adeta “İnşaat işçisi ölmeyen bir ülke bitmiştir” diye can vermiş 4 bin işçiyle de kardeş!
Esasen, dağın her yanında, ülkenin her köşesindeki tüm sıvasız hane çocukları kardeş de…
Bu pek anlaşılmasın diye hep başka türlü yazıyorlar tarihi!
Fikr-i takip arşivinden: