Nerede, ne zaman ve kime yapılırsa yapılsın…
Herkesi reddedince hayat kolay hakikaten.
Kendinde hiçbir sorun görmeyince, nasıl da rahat!
Obama’yı reddet, Putin’i reddet, Papa’yı reddet, (Osmanlı’nın ve İttihatçıların iki 1915 müttefiki ve müstakbel Nazi; ama kendi geçmişlerini kabul etmiş) Almanya ile Avusturya’yı reddet, AB’yi reddet…
Komşularını zaten reddetmişsin Nedret!
Hadi bir şey yapıyorsun, “Çanakkale daveti” düzenliyorsun; o zamanki “düşmanlar”ı da davet ederek.
Lakin kendi ülkenin muhalefet partilerini, liderlerini; yani ülkende milletin, halkın, seçmenin en az yarısı temsil edenleri yok sayıyorsun.
Yani “yok sayma” genetik Sayın Etik!
Sadece bu siyasi çizgiye mahsus değil elbette; şimdi onun karşısında olanlar da ne yok saymıştı tarih boyu, yok saymak ne kelime, neleri ve kimleri yok etmişti bir de.
O yüzden onların da bir yüzü yok bir şey diyecek ama bugün de yüzsüzlüğün alternatifi yok!
***
Büyük meseleler yoruyor, değil mi?
Birden milli oluyoruz, gururumuz var çünkü!
Yani buralarda hiç ırkçı olunmadığını, hiç etnik nefret tutunmadığını, kimsenin dininden, mezhebinden, kimliğinden, kökeninden ötürü dışlanmadığını, aşağılanmadığını, ezilmediğini, yok edilmediğini düşünüyoruz.
Bu reddiye de hakikaten çok konforlu.
Fakat aynı zamanda, bu reddiyeyi yapanların bile en çok şikayet ettiği şey, bazen tam da bu oluyor.
Kendilerinin nasıl dışlandığı, ötekileştirildiği, ezildiği; genellikle haklılık da taşıyarak, milyonlarca insanın derdi olmuş ve oluyor.
Sorun, kendi başına geleni görmekte değil; onu hakikaten ve hakkaniyetle anlamakta.
Onun başkalarının başına da belki daha büyük felaketler halinde gelebildiğini kavramakta!
***
Size “muhafazakâr-demokrat” iktidar döneminde ve “en cumhuriyetçi” kurumda, zaten ezip geçen hiyerarşi ve statü-sınıf ayrımcılıklarının “bonus”u iki ayrımcılık örneği aktaracağım.
Bu ülkede “normal” denen “anormal” şartlarda, ikisinin mağduru da bir ötekinden pek hoşlanmayabilir.
Ne var ki, onu da vurur, seni de vurur; işte böyle şeyler.
O yüzden, kendi kimliğine bir başkasınınkini aşağılamaya devam ederek sarılmak ayıptır, günahtır ama esas tahakkümcülerin ekmeğine yağ sürer.
Kendi kimliğine saygı istemenin yolu, yine hırpalanan başkalarınınkini hor görmek değil, hepsini saygıdeğer bulabilmek, kimseninkinin aşağılanmamasını talep edebilmektir.
***
“Sayın Umur Bey. TSK’dan daha yeni uzman çavuş olarak emekli oldum. Eşime, başı kapalı olmasından dolayı TSK Akıllı Kart vermediler. Biz emekli uzman çavuşlar olarak zaten herhangi bir imkandan yararlandırılmıyoruz. Bu ülkede başörtüsü ‘uygunsuz fotoğraf’ diye hala sorunmuş ki bize bu cevap veriliyor. Cumhurbaşkanı’nın eşi hanımefendi ve Başbakan’ın eşi hanımefendinin başı nasıl kapalı ise benim eşiminki de öyle. Sorunlarımızı her zaman dile getiriyorsunuz, Allah sizden razı olsun. Bana verilen cevabı aktarıyorum:
‘TSK akıllı kartları kart sahiplerinin orduevleri, askeri gazinolar, kışla gazinoları, vardiya yatakhaneleri ile özel, yerel ve kış eğitim merkezlerinden istifade etmesine olanak sağlamaktadır.
Milli Savunma Bakanlığınca yayınlanmış yönetmelik, istifade tertip, düzen ve hizmet esaslarının Genelkurmay Başkanlığınca verilen emir ve talimatlara göre yürütüleceğini belirtmektedir.
İnceleme neticesinde oğlunuza ait kart başvurusunun uygun olduğu değerlendirilmiş, eşinize TSK Akıllı Kart için başvurunuzun ise mevzuat kapsamında fotoğraf uygunsuzluğu nedeniyle askıya alındığı tespit edilmiştir. Uygun fotoğraf ile tekrar başvuruda bulunmanız halinde…”
***
“… Komutanlığında sivil memur olarak çalışıyorum. Yeni komutanımız mezhepsel söylemler içine girdi. Alevi-Sünni tabirlerini ilk kez açıkça kullandığına şahit olduk. Bazı arkadaşlarımızın sırf Alevi diye tayinini çıkarttı. En son daha yeni herkesi toplayıp tehdit içerikli, bir hukukçuya da yakışmayan bir konuşma yaptı. En yakınımızdaki kişilere bile güvenmememiz gerektiğini söyledi. ‘Kuzu postuna bürünmüş kurtlar olabilir. Aranızda kuşlarım var. Konuşulanları biliyorum’ dedi. Daha üst komutanlarla yakınlığını söyleyerek güç gösterisi yaptı. Özellikle Alevi arkadaşlarımızın arkasından konuşup tayin ettirmesi bizleri rahatsız ediyor. Bu şekilde bir ayrımcılığın, mezhepsel mobbingin TSK gibi laik bir kurumda görülmesi ne acı.”
***
Her yerde, her ahval ve şeraitte, kime yapılırsa yapılsın, ister tarihte ister bugün; ister tek tek ister topluca, ister yok sayarak ister yok ederek…
Hep acı. Ve acının özü esasen aynı gülüm!
Sorun şurada: Sen acıyı sadece seninki sanıyorsun!