Beyler, biraz rahatsız olun!
“Mustafa Kemal” 30 Ağustos’a yetişemedi.
Cenazesi 29’unda kalktı.
Mustafa Kemal koymuşlar yoksul hanelerindeki oğullarından birinin adını.
O da yük olmamak için asker olmuş.
Cenazede “Onu çok zor şartlarda büyütmüştüm” diyen annesinin kolundaki kadın astsubayın sesini duydunuz belki:
“Teyzem, bilmem mi? Zengin olan asker olur mu? Zengin olan asker de olmaz şehit de!”
Babasının sessizliğini de duymuşsunuzdur belki:
“Konuşsam bazı şeyler çok derin. Konuşmayayım. Konuşmama gerek yok. Konuşursam çok diyeceğim var. Beyler rahatsız olur.”
***
Bu sesleri yahut sessizliği daha iyi anlamak mı istiyorsunuz?
Belki benim anlatım biçimim doğru gelmeyebilir; o zaman kendinizinkini bulursunuz.
Ama epey önceki bir yazının başlığıyla, “Ağlamak kadar anlamak da lazım!”
***
“Uzman çavuş” Mustafa Kemal Özata’nın yaralandığı haberi ayın 15’inde ulaşmıştı; ailesine de memlekete de.
14’ünde Dağlıca’da vuruldular.
27 yaşındaki Astsubay Dursun Taştiken orada “şehit” düştü. 2 yaşında bir oğlu vardı; bir de iki ay sonra doğacak bebeği.
27 yaşındaki Uzman Çavuş İbrahim Taş da orada “şehit” düştü. İki çocuk babasıydı.
Bir de daha genç, Uzman Çavuş Yasin Gencer.
Onların ölüm, Mustafa Kemal’in yaralanma haberi geldiği 15 Ağustos günü, Bingöl’de de “patlayıcı”yla Astsubay Muhammet Gürlek, Uzman Jandarma Çavuş Haşim Dirik, Uzman Çavuş Musa Saydam “şehit” oldu.
***
O 14 Ağustos günü (E) Uzman Çavuş Doğan Kaya “şehit” düşmedi ama onu ve binlercesini yine yeniden kırgın düşürecek bir yazı kaleme alındı.
Haşim Dirik, Musa Saydam, Yasin Gencer, İbrahim Taş, Mustafa Kemal o gün, ertesi gün hayatta olsalardı, onlar da çok kırılırdı!
Genelkurmay bir yandan “Şehit uzman çavuşlar”ın adını açıklarken, tabutları başında törenler yapılırken, acılı aileleri teselli edilirken, “hayattaki” bir emekli uzman çavuşa da Tugay Komutanlığı’nda cevap yazısı yazıldı aynı gün.
Onun “sosyal tesisten istifade” başvurusuna cevaben Tugay Komutanlığı’nın kaleme aldığı 14 Ağustos 2015 tarihli yazı diyordu ki:
“Uzman Jandarma ve Uzman Erbaş personelin Garnizonda bulunan Askeri Gazinodan yararlandırılmasını talep eden yazınız Tugay Komutanlığına ulaşmıştır.
Askeri Gazino, Uzman Jandarma ve Uzman Erbaşların yararlanabileceği kategoriler arasında yer almamaktadır.
Sonuç olarak, talebiniz incelenerek değerlendirilmiş ve Askeri Gazinodan istifade talebiniz uygun görülmemiştir.”
Yazının sağ köşesinde “Çanakkale 100. Yıl” mührü vardı…
Üzerinde de “Tasnif Dışı” damgası!
***
Elbette o gün orada onları “şehit eden”ler var.
Bir de her gün yaralayan, kıran başkaları var.
Kapısında nöbet tuttuğu orduevi, gazino vesairelerin içine giremeyen, milletin parasıyla yapılmış bu tesislere hamile karısını, 2 yaşındaki çocuğunu, onu sıvasız hanede zar zor büyütmüş annesini bir çay içmeye götüremeyen insanların tabutları başındaki standart nutukları biliyorsunuz.
Standart olmayanları ise daha çok duymaya başladınız.
Yarbay’ınki de belki…
Ama kim bilir kaç türlü ayrımcılığa maruz kadın astsubayınkini de, Uzman Çavuş Mustafa Kemal’in babasınınkini de. Başkaları da.
Ben size sadece 14-15 Ağustos’u anlattım.
İki güne yayılmış bir 24 saate sığan bu adalet sistemini.
***
Bu ülkede insanî, vicdanî siyaset, devlet adamlığı vesaire bu sıvasız hane çocuklarının hakkını, haysiyetini, hayatını savunmakla olur…
Sadece asker olanların değil.
Bir evde basılıp öldürülen “ötekiler”in de.
Daha 7 yaşında Cizre’de vurulan Baran’ın da…
Babaları “şehit” olduktan sonra doğan bebeklerin de.
Hepimizin insanlığı bununla mümkün.
Bir yol bulacaksak, insanca, haysiyetli; böyle mümkün.
“Beyler”, bir kadın astsubaya, evladını kaybetmiş bir babaya, kardeşini yitirmiş bir ağabeye kulak vermekten, neden böyle diye anlamaya çalışmaktan, hak, hakkaniyet, adalet ve hayatı yüceltecek öyle bir yol aramaktan rahatsız olmayın!
Ya da daha doğrusu…
Biraz rahatsız olun!