Ortak Pazar!
Esasen öyle iğrenç bir pazarlık ki!
Gelmişleri geçmişleri başka halkları topraklarını, alın terini, hayatını çalmak, yağmalamak, tüketmek, eritmek olmuş “zengin” devletlerin efendileri “göçmenleri durdurmak” için koyun pazarında.
***
Elbet şunu teslim ederim:
Başta”cumhuriyet” Fransa, bu devletlerin aynı zamanda “eski sömürge göçmenleri”nin yurdu da olduğunu.
Hiçbir şey bilmeseniz, maç, hatta “milli maç” seyrederken anlarsınız bunu.
Almanya’da bile, üç “Türk kökenli”, Mesut Özil, Emre Can, İlkay Gündoğan’ın aynı anda oynadığı bir “Alman Milli Takımı”, “Alman”dan ziyade “Almanya”dır; “Fransız Milli Takımı” da “Cezayir, Fas, Tunus kökenliler”in çoğunluk olduğu “Fransa”; İsviçre “Arnavut kökenliler”in, Belçika, Hollanda da öyle; Hindistan, Pakistan, Bangladeş ülkesi İngiltere de!
Bir zamanlar “Milli Takım”ında, kaptanlık da yapmış Lefter, Sofyanidis, Niko, Kasapoğlu, Garbis, Ruli gibiler varken onları çoktan kaybetmiş “Türkiye Milli Takımı” açısından böyle düşünebiliriz mesela.
***
Ama yine de iğrenç işte.
“Yeşiller” ve bir takım “sol”un kısmen eşitlikçi bakışları dışında, kapıları kapattıkları “Türkler”e kapıyı ancak “Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Iraklı mülteciler”i Türkiye’nin marke etmesi karşılığında aralayacak bir tıynet.
Birilerini “ikinci sınıf” saymakla yetinmiyor; “üçüncü, dördüncü sınıf” saydıklarına karşı onları birazcık kabul etmeye razı oluyor!
***
Türkiye “Suriyeli mülteciler” meselesinde, hakikaten bir “insanlık timsali” olarak parlayabilirdi.
2 milyon mülteciyi kabul etmek, esasen öyle bir şeydir çünkü.
Ama o “kalp”, aynı zamanda Suriye’yi yaran, kanatan, katleden vahşetin bir parçası, bir aktörü olmakla kirleniyor.
TIR’ların tekerlek izleriyle, canlı bombaları eyleme kadar yakalayamayacak denli titiz demokratik hukuk devleti karikatürüyle de.
Ve elbette, kendi içinde kendi vatandaşlarına hayatı zehir eden bir otorite, tahakküm, dayatma, baskı tutkusuyla da.
Yine sözde “eylemsizlikler”de bile dağın iki yanında düşen onca sıvasız hane evladıyla!
***
Çünkü “insan hakları, insanlık, kamusal vicdan” bir bütün.
Nasıl onca demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet geçmişine rağmen; “sermaye tahakkümü ve açık-sinsi ırkçılık” diyarı Batı bu iğrenç pazarlığın tarafı oluyorsa…
2 milyon acılı insanı yüklenmiş bir kalbe rağmen, başka açılardan kirli ellerle Türkiye de çok farklı bir yere düşmüyor.
Başbakan üstüne alınmasın lütfen; nasılsa bu işi de Cumhurbaşkanı yürütüyor!
***
“Al 3 milyar avroyu. Biraz da AB’cilik, fasılcılık oynayalım yine; belki sizinkilere, önce işadamı, öğrenci olmak üzere vize kolaylığı da yaparız gülüm” diyen Merkeller, bunları demekte dahi zorlanan sözde sosyalist Hollande gibiler, hem mültecileri, hem Türkiye’yi aşağılıyor esasında.
“Mülteci akınını engelle, içeride ne yersen ye” diyen bir “Evrensel menfaat beyannamesi” işte.
Ah Türkiye…
Kendi iç nefretini susturabilmiş olsaydın, kendi tarihsel nefretlerini aşmış olabilseydin…
2 milyon mülteciyle, başka bir şey anlatıyor olurdun dünyaya.
3 milyar avro…
Biraz vize…
Biraz fasıl…
Pilav üstü az insan hakkı.
O benim işte!
“Aman Pazar değmesin” gülüm!