Psikolog gözetiminde!
Ayın 22’sine kadar şu çocukları ortalıktan kaldırırsak, seslerini kısarsak, ki bazıları zaten ses çıkaramıyor, o vakit 23’ünde büyük koltuklara birer tane oturtur, o günü de atlatırız.
O yüzden; sayın psikologlar, mesela siz, lütfen elinizi, dilinizi, kulağınızı, teskininizi, tesellinizi, şefkatinizi çabuk tutun.
Kaldırın çocukları ortalık yerden.
Şu yüzden söylüyorum:
Şu anda “Psikologlar gözetiminde” çok sayıda çocuk, Ankara veya Karaman’da, veyahut yurdumuzun başka başka güzel yörelerinde “ifade” veriyor.
“Taciz, tecavüzle” suçlanan, yani kendilerinin de onca zaman sessizliğe, kedere boğulduktan sonra şimdi bin bir travmayla ettiklerini anlattıkları “hocalar” hakkında.
Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin bu tarafı çok şefkatli.
Çocuklar aylarca, yıllarca, kendi ifadeleriyle “Baskı, tehdit, şiddet, dayak, alıkoyma, taciz, tecavüz, korku, endişe, çöküntü”ye maruz kalıyor…
O sıra devletin ve milletin bir psikolojik rahatsızlığı yok.
Sonra hasbelkader “Omerta” bir yerinden yırtılırsa, o da bilinebilen vakalar üzerine, “Psikologlar gözetiminde ifade veriyorlar.”
***
O esnada teyzelerin bir kısmı, “Vakfıma dokunma” diyor.
Çocuklar “Vakıf hangimizin adıydı acaba” diye soruyor birbirlerine; öyle ya belki artık herkes onlara sahip çıkıyordur umuduyla.
O esnada amcaların bir kısmı “Hepimiz Vakıfız” diye bağırıyor; çocuklar tek tek kendi isimleri için de “Hepimiz Mehmediz, hepimiz Ayşeyiz” diye bağıran çıkar mı diye bekliyor ama “psikolog gözetiminde” ancak ve ancak kendi yaralı iç seslerini fısıldıyorlar.
***
Şunu da söyleyeyim.
Bir de “ölü babaların, anaların çocukları” var.
Polis olabilir, asker olabilir, sivil olabilir, katliam kurbanları olabilir, bir köşede kırılmış, vurulmuş olabilir, yahut evlatları için ekmek parası peşindeyken bir yılda işyerlerinde öldürülmüş 1700 işçiden biri olabilir o babalar, anneler.
Onların gözlerinden kaçıyor zaten gözlerimiz. Onların gözlerinin bu dünyayı nasıl göreceği konusunda hiçbir fikri yok, bir fikir için çok çabası da yok “Demokratik, psikolojik bir hukuk devleti”nin.
Öyle ya, “demokratik çocuk devleti” mi burasıevladım!
İşsiz deposu, işçi ordusu, oy sandığı, asker kaynağı olarak topluca bir manaları var tabii.
Gözlerinin, sözlerinin değil, sayılarının manası var.
***
Bir de “ölü çocuklar” var.
Onların “Psikolog gözetiminde ifade vermesi” için de çok geç.
Bir millet, vicdanını biraz olsun onarmak istese, artık bayram mıdır, yoksa koltukları kutsamak için çocukları da kullanma törenine mi dönüşüyordur, bilmiyorum ama…
“Çocuk bayramı” dediğinde, şöyle içinden kocaman bir sesle, ayağa kalkar da, bu çocuklar için haykırır.
Onların isimlerini, onların sessiz seslerini haykırır.
İster psikolog gözetiminde…
İster her türlü gözetimi reddederek…
Çocukları için, kayıp çocukları için, ezilmiş çocukları için, yok edilmiş çocukları için, ruhları çalınmış çocuklar için, hor görülmüş, aşağılanmış, korkutulmuş, susturulmuş çocukları için haykırır.
***
Ben şunu anlayamam:
Bir hayvan bile, yavrularına sahip çıkmak için onca şefkati ve gerektiğinde kocaman bir isyanla yüreğini ve dişlerini ortaya koyarken…
Biz, mesela bir nisan, milyonlarca insan, maşallah nasıl da soğukkanlıyız!
BİR HABER NOTU!
Geçenlerde “büyük bir gazete”, genç bir oyuncunun “eteği kalkmış” fotoğrafını yayınladı.
Fotoğrafı çekilen genç kadın, “kadına şiddetin bir türü” diyerek tepki gösterdi.
Gazetede ise şöyle bir savunma yapıldı:
“Böyle fotoğraflar dünyanın her yerinde basılıyor. Biz de tartıştık, basmaya karar verdik.”
Türkiye’de medya, “Dünyanın her yerinde basılıyor” diye bir dayanak noktasını kaybedeli çok oldu gülüm! Dersen ki, hiç oldu mu; bak o da kısmen doğru!
Önce şunu tartışmak lazım Kâzım:
Her şeyi basabiliyor musun ki, bunu basmak üzerine müthiş bir tartışmaya girişiyorsun!
Tabii doğrudan “magazinci” meslektaşlara söylemiyorum. Daha ziyade “gazetecilik”in okkalı aktörlerine.
“Halkın bilgi hakkına, gazeteciliğin ruhuna uygun her haber”in basıl(a)madığı bir ülkede, bir medyada, bir yayıncılıkta; artık “Dünyanın her yerinde basılıyor” diyerek bu vakanın tartışması olmaz.
Önce güçlülerin boy fotoğrafını, önce mağdurların, mazlumların başına gelenlerinkini çekeceksin ki bu tartışmanın bir kıymeti olsun!
Her şeyi basamayanların bir şeyi basmakla övünebileceği zamanlarda değiliz.
Belki de yanlış düşünüyorumdur!