Teşhis ile tedavi!
“Yaygın eğitim ve hayır işleri hatırına, hatta hatta Allah dedikleri için bunlara müsamaha gösterdik.
Bir ortak yanımız vardı. Aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının aslında bambaşka niyetlerin, sinsi hesapların aleti, aracı, örtüsü olduğunu uzun süre göremedik.
Bu hain yapının 40 yıldır toplumumuzda kanserli virüs gibi yaşayabilmesi, sürekli büyümesi, işte bu dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde olmuştur.
Milletimiz, meşrebi ne olursa olsun, Allah diyen, Peygamber diyen, hayır için çalışan herkese hüsnüniyet ile yaklaşmıştır. Bu yapı da milletimizin kolları kanatları altında varlığını sürdürmüştür.
Bir yandan hesap sorma...
Bir yandan da muhasebe yapma zamanıdır.”
***
Bunlar Cumhurbaşkanı’nın, darbe saldırısı sonrası “Olağanüstü Din Şûrası”ndaki önemli tespitleriydi.
“Rabbim ve milletim bizi affetsin” diye “özeleştirisi”ni yaptığı konuşma.
Sondan başlarsam... Sonra ne oldu?
Allah için “Hesap sorma” 100 üstünden 1000 denebilecek düzeyde!
“Muhasebe yapma” ise adeta “Pek muhasebe yapma” halinde.
“Hesap sorarken” darbeci askerleri, yakınlarını, bütün komutanlarla birlikte darbecilere de iktidarca sunulmuş “Mutlak itaat şart” diyen Disiplin Kanunu ile sürüklenmiş askerleri, hakikaten darbeci, örgüt üyesi olup olmadığı henüz hükme bağlanmamış onca kişiyi, mallarını, mülklerini, öğrencileri, devlet-kamu kurumu askeri okulları, gazetecileri içeri-dışarı atan “Hesap sorma” süreci, bazen suçlu-masum ayrımını ne kadar yapıp yapmadığı meçhul olsa da, hakikaten yoğun, hızlı, kararlı işliyor.
“Muhasebe yapma”ya gelince, bütün o yapının, paşaların, maşaların, polislerin, sermayenin, örümcek ağının büyümesinde destek- yardım-hata-yanlış-sorumluluk kısmı ortada yok.
“Milat”ı 17-25 Aralık yapınca; iktidar kadroları ve geçmişte cıvık cıvık “FETÖ övgüsü” yapmış medyacılar filan Milattan Önce aklanıyor... Çoluk çocuk on binlerce insan için bu mümkün değil; onlar Taş Devri’nde!
Tamam!
***
“Muhasebe”nin esas şu kısmı yok:
O önemli konuşmanın arka planını bilemeyiz ama “halka açık” bir yerinde “Basın özgürlüğü, hukuk devleti, demokrasi, hatta laiklik” sorumlu gösterilmiş mi?
Tespitler, misal şöyle mi yapılmış:
“Yaygın basın özgürlüğü, hukuk devleti, demokrasi, laiklik faaliyetleri hatırına; hatta tam demokrasi dedikleri için bunlara müsamaha gösterdik.
Bir ortak yanımız vardı. Aynı tam demokratik menzile giden farklı yollardan biri gördüğümüz bu yapının bambaşka niyetlerin, sinsi hesapların aleti, aracı, örtüsü olduğunu göremedik.
Bu hain yapının 40 yıldır toplumumuz içinde kanserli bir virüs gibi yaşayabilmesi, sürekli büyümesi, işte bu demokratik değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde olmuştur.
Milletimiz, meşrebi ne olursa olsun, demokrasi diyen, basın özgürlüğü, hukuk devleti diyen, bunun için çalışan herkese, her gruba hüsnüniyet ile yaklaşmıştır.”
***
Elbette o “yapı”nın da, “ortak menzilde” geniş “demokrasi, hukuk” repertuvarı olduğunu biliyoruz. Ama en üstteki tespitlerin önceliği başka.
O öncelik, ister “dinin kullanılması”, ister “dinin istismarı”, ister “sapkınlık” deyin; bir “cemaat”in, bir “yapı”nın millet, devlet, TSK, Emniyet ve iktidar içinde varlığının “esasen dini değerleri öne çıkaran kimlik sayesinde” mümkün olduğunu söylüyor bize.
Peki sonra?
“Demokrasi bayramı”nın bununla temel mücadelesi, “demokrasi, hukuk devleti, vicdan, basın, ifade özgürlükleri” gibi temel ilkelerle değil; yine başka kulların “dini değerleri öne çıkarması” ile oluyor.
Sorunu saptadığınız yer başka; demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, birtakım evrensel değerleri kıstırarak gittiğiniz menzil başka!
Bunlara isterseniz “Tiyatrolarda yabancı eserlere yasak” gibi tedbirleri de ekleyebilirsiniz.
“Dini değerleri kullandı” dediğiniz “darbeci terörist örgüt” var; ama “insanlığın ortak değerleri”ni de mahkûm ediyorsunuz!
***
Artık, “Kim kendi ırkının, kavminin, kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Irklar, inançlar farklı olabilir ama hepsi saygındır.
Kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her tür milliyetçiliği ayakları altına almış bir iktidarız. Bizim milliyetçilik anlayışımızda ne var, biliyor musun? Vatanseverlik var, insanseverlik var, fakirin, fukaranın yanında olmak var. Vatan toprağının her karışında aynı hak ve özgürlüklerin olması için çalışıyoruz. Artık inkâr, ret, asimilasyon politikaları yok. Bunların hepsi ayaklarımızın altında.
Önümüzdeki sorunların çözümü yeni imtiyazlar üretmekten geçmiyor.
Hak ve özgürlükler herkes için hayata geçirildiğinde, sorunlar gerçek anlamda, kalıcı çözülmüş olacak.
Hep birlikte silahlar sussun, fikirler konuşsun, siyaset konuşsun diyeceğiz” diye seslenen bir başka önemli konuşmayı hatırlamasak da olur.
3 yıl önce orada kalmıştık. Orada kaldık!
Bu yazıyı aklımıza, kalbimize, ruhumuza, dilimize çok şey katmış Vedat Türkali’ye sunmuş olayım. Bir gün veya her gün tek başına olanlar için!