Ben senin masum olduğunu nerden bileceğim ki!
Habertürk’te Elif Çülük’ün haberiydi:
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele’ye 40 bin “Filanca Fetöcüdür” ihbarı gelmiş; çoğu asılsız çıkmış.
Yetkililer demiş ki, “Asılsız ihbarlar kin ve nefrete dayalı. Oğlunu ihbar eden baba, kocasını ihbar eden eş, komşusunu ihbar eden vatandaşlarımız var.”
Tüm ihbarlar değerlendiriliyor ve “asılsız ihbarlar” ayrıştırılıyormuş, bariz iftira varsa “ihbarcı” hakkında da işlem yapılıyormuş.
Sadece oraya “çoğu asılsız” 40 bin ihbar yapıldığını öğrendik. 70 bin kişi hakkında da işlem yapıldığını, binlerce gözaltı ve tutuklu olduğunu, binlerce ihraç ve açığa alma bulunduğunu da biliyoruz.
Kaç ihbarcı olduğunu, kaçı hakkında işlem yapıldığını ise bilmiyoruz.
Kaç kişinin suçlu kaç kişinin masum olduğunu da.
***
Meselemiz şu:
Darbeci, terörist var…
Bir de içimizdeki merhametsiz, acımasız, kindar, nefret dolu şahıs var.
Elbette koskoca ülkede diyebiliriz ki, neyse ki 77 milyonda sadece şu kadar terörist, şu kadar darbeci, eh şu kadar da asılsız ihbarcı varmış!
Öyle ya, “kalaba”yız ya, bir teselli ver.
O yüzden işçi ölümleri de, çocuk ölümleri de, kadınları katleden “erkek cinayetleri” de, kazalar da önemsiz!
Az sayıdaki kişiyi, sadece saldırılara karşı değil, eleştirilere bile karşı iyi korumaya adanmış bir “güvenlik devleti”nde, neyse ki vatandaşın çoğu sağduyulu, ahlaklı, terbiyeli, birbirine ve öteki fikirlere, kimliklere saygılı!
Sorun şu:
Diğerleri nereden çıkıyor?
***
“Oğluna, babasına, kardeşine bile nefret dolu” bir kişiye bunu sorarsanız, ayıp olur.
Komşularıyla sıfır sorunu olan bir devlette, komşusunu ihbar eden vatandaş profili de arızidir!
Cinayetlerin birçoğunun, töre, namus, kıskançlık, aşk, kara sevda, miras, cüzdandaki üç kuruş para, otorite “sebebiyle” aile, yakın çevre içinde işlendiği bir ülkede, aileden olmayandan nefret etmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edin!
***
Lakin güncel bir meselemiz de şu:
Devletin, zaten genellikle bir yargı kararı olmadan, binlerce insanı “terörist, hain, darbeci” çamuru içine de fırlatarak, yaş ile kuruyu, kirli ile temizi, zalim ile mazlumu, taşkın ile şaşkını henüz pek ayıramadığı; binlerce insanın iki dudak arasında, bankaya para, okula çocuk, sendikaya üyelik, filancaya selam gibi “elindeki deliller”le işinden, aşından, haklarından, mesleğinden, gelirinden, sosyal güvenliğinden, emekliliğinden edildiği, çoluk çocuğunun da hep birlikte damgalandığı bir ülkede…
Vatandaşın bir kısmı da, “dilindeki deliller”le muhbir, iftiracı bir kindar olarak vazife çıkarıyor olmalı!
Siz “Mağdur filan yok” derseniz kafadan; o da kafadan oğluna, babasına, kocasına, karısına, komşusuna kadar yazıyor da yazıyor!
Öyle ya, gözaltına alınan ve soyadı “Öksüz” olan bir Emniyet Müdürü, kendisi necidir elbet bilemem ama “Adil Öksüz’ün akrabası olmadığını ispat etmek için” Nüfus Müdürlüğünden belge, yani “delil” çıkartıyor:
“Nüfus kayıtlarınıza göre, FETÖ üyeliği nedeniyle halen aranmakta olan Adil Öksüz ile herhangi bir akrabalık bağınıza rastlanmamıştır.”
Misal, general kardeşiniz “Dişli” olsa, Nüfus Müdürlüğü’nde neyi ispat etmeniz gerekecek?
Yahut damadınız “İçli dışlı” olsa, ne ispat edecekseniz, suçsuzluğunuzu kanıtlamak için?
***
Bu kadar çok mağrurun olduğu ülkede mağdur da olur; her cinsten kin, nefret, zalimliğin kol gezdiği bir ülkede, mazlum da olur.
Tabii, ben de onların masumiyetine neden inanayım, kanıtlasınlar masum olduklarını, değil mi… Lakin öyle çok ve birçoğu içten feryat geliyor ki, hak vermek bir yana, en azından kulak vermemek günah!
Geçmişte onca hata yapmış bir iktidarın mensubu olsam, “bi daha” olmaması için, hadi canımı olmasın ama, bir kulağımı verirdim insanlara!
Bir gece ansızın darbe saldırısı yapmışsa da, bir gecede ortaya çıkmamış, en az 10 yıl gece gündüz iktidarla olmuş ve o sayede devlete dolmuş bir örgüt varsa…
“Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama… Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”