Güvenlik devletinin güvenlik mensubuna güvensizliği!
Haberler dalga dalga geliyor:
“Konya’da 71’i üsteğmen, 73 pilot hakkında gözaltı… 60 kadar ilin Emniyet Müdürü değiştirildi… Sahil Güvenlik ve Jandarma’da Fetö operasyonu, 265 kişi görevden alındı.”
***
Demek ki “dalga dalga” bir yapılanma olmuş devlette ve bugünkü tam adı “Terörist, darbeci.”
Birinci sorunumuz şu tabii:
Böyle bir şey böyle dalga dalga mümkün olmuşsa, “devlete güven” meselesi nasıl olacak?
Darbe saldırısından şu kadar zaman sonra hala, görevdeki onca Emniyet Müdürü, polis, asker, pilot görevden alınıyor, gözaltına alınıyorsa…
Misal, geçen hafta bu görevlilerle görev yapan bir devlete güvenmek demek ki sorunmuş!
Çünkü devlet dediğin sadece Ankara değil; filanca ildeki Emniyet Müdürü, falanca vilayetteki vali, ilçedeki kaymakam, eh garnizondaki, operasyondaki subay-asker aynı zamanda.
***
Birinci sorumuz ve sorunumuz devlette hala, bizzat devletin güvenmediği onca devlet güvenlik görevlisi bulunması!
Devletin belki yarın da güvenmeyeceği güvenlik mensubuna siz nasıl peşinen güveneceksiniz, mesela?
İkinci sorumuz ve sorunuz ise epey kritik:
Bunca güvenilemeyecek (kimi hakikaten darbeci, belki kimi o açıdan masum) güvenlik mensubu oraya gökten mi indi?
İdari, siyasi bir sorumluluğu olmadan; sadece “mağarada yakalanmış veya teslim olmuş terörist” gibi “dışarıdan” gelmiş kabul edilebilir mi?
Tekrar tekrar yazıyorum belki, ancak tekrar tekrar düşünülmesi gereken bir şey değilse bu, o vakit devlet, hukuk, adalet, hakkaniyet, vicdani ve yasal sorumluluk filan nedir?
Artık günahı, vebali saymıyorum bile!
***
Habertürk’te Veysi Ateş’in sorularına “samimi cevaplar” verirken Melih Gökçek’in biraz demeye çalıştığı da belki öyle bir şey:
“Tesadüfen Bank Asya’ya hesap da yatırmış olabilir. Fetöcü olduğu anlamına gelmez.”
Fakat şu anda, fiilen darbede, örgütlenmede, fiilen abilik imamlıkta, fiilen büyük finansmanda bulunmamış çok sayıda mütevazı öğretmen, imam, memur, polis, alttaki asker de “Banka Asya hesabı” yüzünden, yahut kimi sendika üyeliğiyle açığa alınıyor, işinden, haysiyetinden, hayatından, çocuklarının rızkından, geleceğinden edilebiliyor; hapse girebiliyor.
Elbette nihai karar yargıya ait ama bir de “ön-yargı” var.
***
Misal, Gökçek bir “ilişki”yi izah ediyor: “Kanuni olmayan hiçbir yardım yapmadım. Verdiğim bir tane arsa yok. Benim bunlarla üst düzey ilişkim oldu. Türkçe Olimpiyatlarında inanarak iltifat etmişimdir. İki oğlum da onun okullarından mezun. Çocuklarımın üzerinde hakkı olduğu için yaptım.”
Doğrudur, tamam.
Ancak çocuğu burs aldığı, “onun okulları”na gittiği, yoksul ailesinden kopup “onun yurtları”nda kaldığı, “onun bankası”nda hesap açtığı, oradan borç ödediği, “onun sendikası”na o sendika yasalken üye olduğu için…
Ne bileyim hatta “çocukları üzerinde hakkı olduğu için” binlerce insan, kafadan darbeci, Fetöcü, terörist sayılabiliyorsa ciddi sorun var demektir.
Bir gün dahi bir gazete köşesinden, Türkçe olimpiyatı kürsüsünden, Meclis grubunda, gazetelerine ödül vererek, bedava-beleş gezilerine katılarak, yurtdışındaki okullarına koşarak “onu ve onları” övmemiş, selam göndererek, bir emirleri var mı diye sorarak, savcılarını, polis şeflerini tayin ve terfi ettirerek milletin, devleti, adaletin aklını, vicdanını, eylemini etkilememiş, belirlememiş binlerce insan kafadan suçlu olabiliyor da, bunları yapmış olan siyasi-idari-medyatik sorumluların hiç sorumluluğu yoksa, ciddi sorun var demektir!
***
Gökçek, belki Ergenekon-Balyoz vakalarını veya 17-25 Aralık’ı söylemiyor ama “Bunlar vatan haini” dediklerine atfettiği olaylar sıralıyor:
“Aziz Yıldırım’a operasyon, Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesi, Arınç’a suikast haberleri, Baykal ve MHP kasetleri, MİT krizi, Rahmi Koç’a suikast, Gezi olayları, MİT Tırları, Davutoğlu-Fidan ses kaydı… Rus uçağını düşürenler bunlar.”
Fakat bu olayların her biri sırasında iktidarın ne dediği, ne tavır aldığı, hangisini kullandığı, hangisine hemen tepki koymuşken hangisinde medyasından, kürsüsünden, her yerden destek verip ortak olduğu meselesini ise unutmamız isteniyor!
***
Bu ülkenin ihtiyacı olan şey vicdanımızı, aklımızı, hukukumuzu, hasta demokrasimizi, bayramlık cumhuriyetimizi yerli yerine koyacak bir iç (ve dış) barış umudu.
Siyasetçilerin, gazetecilerin; önyargılar ve sıradan delillerle herkesin gözaltına alınmadığı, işinden edilmediği bir ufuk.
Oysa binlerce mensubu “terörist, hain” ilen edilmiş, her gün yeni “güvenlik” görevlileri kazınan, onca yıl bu yapılanmanın sorumluluğunu taşımış bir devlet ve iktidar bir de “savaş politikaları”na ve yanılmazlığına güvenmemizi istiyor.
Neden, niye, niçin, nasıl yani!