Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Merhaba...

        Kimine göre gecikmiş, kimine göre erken bir duyurum olacak:

        Bugüne kadar yaptığım şekilde “köşe yazarlığı”nı bıraktım.

        (Gazetecilik elbet bırakılacak bir şey değil. İçine doğduğum için, hiç değilse kıyısında ölürüm muhtemelen!)

        Sebep: Benim sağlık sorunlarım, medyanın sağlık sorunları, ülkenin sağlık sorunları.

        Artık hangi sıralamaya itibar ederseniz!

        Bundan sonra “başka şeyler” yaparım.

        İnsanların evlatlarını yitirdiği, kadınların, işçilerin, askerlerin, sivillerin, polislerin, gençlerin, çocukların can verdiği...

        Yüz binlerce insanın işsizliğe, en kötüsü umutsuzluğa mahkûm olduğu...

        Gazetecilerin, yazanın, çizenin hedef alındığı, mahpus edildiği...

        İnsanların hayatıyla, haysiyetiyle, hakikatiyle oynandığı bir dünyada, bizim sıradan dertlerin lafı bile olmaz.

        Elbette yazmadıklarım, yapmadıklarım da olmuştur ama severek, insanları sayarak, özellikle sessizlerin sesini duyurmaya çalışarak yazı yazmayı önemsedim...

        Dipsiz Kuyu’da efendilerin değil, onların sesinin, nefesinin, bazen son nefesinin yer almasını “gazeteciliğin normali ve gereği” saydım...

        Buna rağmen, kendi “sıralı amirleri”ne hayatta asla iki çift laf edememiş kimi dıngıl “Şunu da yazsana bunu da yazsana” diye sallayabildi ya...

        Bak evladım, artık yazmıyorum! Bi huzur bul, rahat ol Kamil!

        Bazı “iç” arşiv örnekleriyle hiç olmazsa kendi rahatsızlığımı biraz rahatlatayım:

        Milliyet’te, sahibinin çok isteyip koalisyon hükümetine sipariş ettiği RTÜK ve Basın Kanunu karşısında yazdım, örgütle mücadele ettim, kovuldum...

        Nice demokrat, liberal, cumhuriyetçi, felanca yazar tek kelime etmekten men edilmişken.

        Sabah’ta yine nice demokrat, cumhuriyetçi, liberal, cesur, büyük yazar, bir dönem sürgün muhabirleri, sonraları kapıdaki grevcileri tamamen görmezden geliyorken, onları yazdım.

        Habertürk’te maden işçilerinden “Alo” meselelerine, Bekir Coşkun gibi “gidenler”e, eh epeyce şey yazdım...

        Yazdım derken, başta Habertürk, bu gazeteler de o yazıları kullandı, yayınladı. Bugüne kadar burada yayınlanmış onca huysuz yazı gibi.

        Şimdi, gazetecilik tarihimizin önemli isimlerinden Cevat Fehmi’nin yazdığı “oyun”un adıyla, Paydos!

        Eminim böylece medya da, ülke de, sosyal âlem de daha şahane bir yer haline gelecek!

        Ben de daha iyi olurum, merak etmeyin.

        En büyük selamım ve esasen özürlerim ise; bunca yıl içinde, ülkenin her köşesinden dost edindiğim, dost bildiğim, dost bilen, sadece sırlarını, dertlerini değil, yüreklerini de açanlara.

        Keşke onlar için daha fazlasını yapabilseydim, daha fazla yazabilseydim.

        Dualarım, kalbim, inadına beslediğim tüm umutlarım sizinle olsun.

        Bir yerlerde mutlaka yine selamlaşır, bir sohbet ederiz!

        Bir büyük selamım da, insanlık ve gazeteciliğin kötülük, fesat, nefret, kin çamurları ve çukurlarıyla dolu yollarında, büyük acılara, hasretlere, haksızlıklara, adaletsizliklere, baskılara maruz kalanlara...

        Hakikat ve hakkaniyet peşinde büyük bedeller ödeyenlere.

        Kalbim onlarla, aklım onlarda!

        Tabii, asla unutmadan:

        Habertürk’te ve daha önceki gazetelerde, bu yazıların her bir kelimesine özen göstermiş, klavyemden gazeteye, internet ortamına, her yere ulaşana kadar emek harcamış herkese; yazıların hukukunu ve özgürlüğünü mahkemelerde veya başka ortamlarda savunmuş olanlara da teşekkürlerimle!

        Görüşmek üzere.

        Diğer Yazılar