İttir Etik!
Böylesi iyi oldu.
Bu ülkede ya “Etik”in olmadığını ya da “Hukuk”un bulunmadığını öğrendik.
Öyle ya...
Etik’in “no problem” dediği yüzünden, Hukuk aylardır insanları içeride tutuyor.
Böylesi iyi oldu.
Esasında memlekette ne Etik olduğunu, ne de Hukuk bulunduğunu öğrendik.
Öyle ya...
Etik nihayetinde bir Hukuk arar; Hukuk nihayetinde Etik olmakla mükelleftir.
Birinin bir ötekini geçersiz kıldığı...
İkisinin de emir komutayla hareket edebildiği bir memlekette, İttiretik veya Fakhukuk demeyi de öğrendik.
***
Şike varsa, bu nasıl Etik!
Şike yoksa, bu nasıl Hukuk!
Şike varsa, bu nedir Beşiktaşlı Yıldırım...
Şike yoksa, neden içeride Fenerli Yıldırım!
***
Federasyon Başkanı; Beşiktaş’ın enkazı üstünden geldiği yerde, şimdi Fenerbahçe meselesini halletmek için, zaten zanlı olan Beşiktaş’ı da çok sayıda kulüple birlikte torbaya atmış oldu.
Bu şuna benziyor:
1994 yılında, “benim, bizim” Milliyet’te Başbakan Tansu Çiller’in ABD’deki servetini ortaya çıkarmıştık (rahmetli Turan Yavuz imzasıyla).
Hükümet düşmek üzereydi.
DYP’nin koalisyon ortağı SHP ve Genel Başkanı Murat Karayalçın ve de şimdi CHP kurmayı olan Nihat Matkap, geceyarısı bir operasyonla, Meclis gündemine sadece Çiller’in değil, “gelmiş geçmiş tüm başbakanların servetinin araştırılması” numarasını oturtmuşlardı.
Devrin Hürriyet’i ile Sabah’ı da, bu çirkin sulandırma, bulandırma operasyonunun saha amirleriydi.
Nereden nereye?
Şimdi, Federasyon Başkanı, esasında Beşiktaş’ı(mız)ı da torbaya atarak, “Fenerbehçemiz”i kollamak isterken, şu soruyu muallakta bırakıyor:
Bu Yıldırım dışarıda ise...
O Yıldırım neden içeride?
Bu Yıldırım Federasyon Başkanı olabiliyorsa...
O Yıldırım neden Kulüp Başkanı bile kalamıyor?
(Bakın, benim hiçbir sempatim yok kimseye; aşırı mesafeliyim!)
Bu Yıldırım savcı ve hakim olabiliyorsa...
O Yıldırım neden sanık ve tutuklu?
***
Cemaatle hükümet çekişmiş... İşler karışmış. Mışmış da mışmış!
Şu kabul ediliyor o zaman:
Ne yargı bağımsız, ne hukuk!
Ne federasyon özerk, ne etik!
Ne Hukuk mevcut, ne Etik!
Gerisi bir tatlı masal, bir acı hatıra, bir felaket ibret!
Patronaj, vesayet, hamilik,ağalık, hocalık düzeni; topun yuvarlaklığını, kulüp sevgisinin köşesizliğini, futbol aşkının teklifsizliğini bile öldürüyor.
Geriye bir bahar çiçekleri kalıyor...
Onları da, ya yazın sıcağı eritecek...
Ya kışın ayazı!
***
Biz, bilmiyorum siz de mi, takımlarımızı, onlara ihanet eden, ruhlarını pisletenlere karşı, her kümede, her ahval ve şeraitte de severdik.
Küme düşmüş takımını hala deplasmanda alkışlamaya koşup 4-4’lük haysiyetli bir mücadeleyle onurlanan Wolverhampton’lular gibi de olabilirdik...
Küme düşmüş denirken, haysiyetiyle şahlanmış, devleri dize getirmiş, kalbimizi çalmış Wiganlılar gibi de coşabilirdik.
Rahat bıraksalardı...
Paralarını, ihtiraslarını, tezgahlarını, oyunlarını, Karaman’ın koyunlarını, otoritelerini, emirlerini, buyruklarını, kuyruklarını bu kadar içine içine batırıp bütün renkleri kirletmeselerdi!
Biz yine canımız gibi severiz o kulüpleri...
Onların Etik’ine, Hukuk’una şeyderek!
Süper finaliniz de, havuzunuz da, yayınınız mayınınız da sizin olsun.
***
Yine de dün 1 Mayıs’a renklerini katan Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı; Agos’un önünden geçerken “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant” diyen Trabzonsporlular vardı.
Futbol güzeldir aslında; böyle güzel insanlarla daha da güzel!
İlelebet siz oynayacaksınız, onlar seyredecek değil ya!