Hukuk ile buyruk!
Şimdi düşündüm…
“Kürtaj cinayettir” dedi.
Hatta sehven mi, ehven mi, kerhen mi, şeklen mi bilmiyorum, çünkü sonra buharlaştı; “Sezaryen cinayettir” de duyuldu.
Yetmedi ve...
“Her kürtaj bir Uludere’dir”i de gördük.
***
Dünkü yazıda sezaryen, kürtaj diye tartışmaya çalıştım.
Ama bu noktada esasen söz de biter!
***
Düşünüyorum, ne bağ var diye.
İşte sabahın köründe ortaya karışık düşüncelerim:
1. Kürtaj “Kürt”aj olduğu için mi?
2. Her kürtaj Uludere ise; (her) Uludere de kürtaj olabilir mi?
3. Peki, “Kürtaj cinayet” olduğuna göre, Uludere de “cinayet” mi?
4. Kürtaj, yabancıların nüfusumuzu şey etmek için tezgâhı ise, Uludere de mi öyle?
5. “Sezaryen sinsi bir plan” ise, sezaryenle doğmuş onca çocuk bu planın bir parçası mı?
6. “Her kürtaj bir Uludere’dir” formülünde, benzerliği yaratan “cenin-çocuk ölümleri” midir, yoksa “saldırı” mı?
7. Kürtaj yaptıran, yapanlar; “katil” muamelesi mi görecek; bunun hukuku mu oluşacak, yoksa sadece vicdan azabı mı çekecek?
8. Uludere’ye sebep olanlar… diye başlayarak, yukarıdaki cümle aynen kurulabilecek mi?
9. “Her kürtaj bir Uludere” ise, kürtajda da, “dilenmemiş bir özür” ve “tazminat” mı düşünülecek?
10. Uludere’den sonra Genelkurmay tebrik edilmişti; kürtajda kim takdir edilecek?
11. Kürtajlarda ilk görüntü Predatör’den mi, Heron’dan mı, Neron’dan mı alınacak?
***
Saçmalama, diyorum kendime; bunların hiçbiri olmamalı.
Daha tıbbi bir şey arasan; “sezaryen sinsi planın parçası” olunca, ters gelen, kordonu dolanan, annesi sorunlu, normal yolu tıkalı tüm bebekler de bu planın parçası mı?
Onlar neyle suçlanacak, nasıl yargılanacak, nasıl önyargılanacak?
Hayat boyu utanca mı mahtum edilecekler; gizli bir suçluluğa mı?
***
Bakın, piyasanın babası Batı’da bile olmadık şekilde, sezaryende; “paragöz” bir sağlık piyasasının istismarı, hem de epeyce var.
Kafadan sezaryen faturasını dayayan doktorlar, yüzde 100 sezaryen oranıyla rekor kıran özel hastaneler var.
Ama bu “sistemli beden, sağlık, hastalık, ilaç, cihaz, operasyon istismarı”; şimdi “Tıp zengini” olmuş, özel sağlık piyasasında büyümüş her ortamda mevcut; laik yahut muhafazakâr!
***
“Ülkemde en az üç çocuk istiyorum” bir dilek olabilir; ama nasıl buyruk olabilir?
Nasıl demokrasi, nasıl bir hukuk olabilir?
“Devlet baba” mı karar verecek, her “ana”nın ne ve nasıl doğuracağına?
Üç çocukta asgari ücrette vergiyi kaldıran; bırak öteki işçilere yaptığı ayrımcılığı; vergisi indirilmiş, aslı uydurulmuş, hayalleri hayalet olmuş bir asgari ücretle, o çocukların, o ailenin nasıl bir hayatı olduğunu, nasıl bir geleceği olabileceğini düşünüyordu acaba?
Üçüncü çocuğun rızkı, asgari ücretin vergisi kadar mı!
***
Bekâr bir Ömer Çelik, hep Başbakan’ın en yakınında olabiliyor da, iki çocuklu veya bekâr biri neden “makul, makbul vatandaş” olamıyor?
İnançlı, inançsız milyonlarca insanı, çoluk çocuk onca aileyi, milyonlarca özgür iradeyi nasıl; “cinayet, sinsi plan, çocuk sayısı” gibi, telkinden öte, yargılar ve mahkûmiyetlerle yüz yüze bırakabilirsiniz?
Topraklarınızda İncirlik’in 90 atom bombası “yabancıların şeyi” sayılmayacak…
Topraklarınızda komşularınızı ve halkınızı “cephe” kılan Kalkan; küreciğinize, yüreciğinize bir yabancı madde olarak batmayacak…
Siz, bu toprakların her köşesinde, kökü dışarıda, “genetiğiyle oynanmış gıda” tohumlarının saçılmasını hızlandıracaksınız…
Predatörden Heron’a; NATO’dan tahkime; sermayeden özelleştirmelere; limanlardan hastanelere; “yabancılar”ı çağın, ekonominin, serbest piyasanın gereği sayacaksınız…
Sonra kadın bedeni, ailelerin kaderi, bebeklerin, çocukların niteliği üzerinde “sinsi planlar” kovalayacaksınız.
***
Ben bir düşüneyim, dedim.
Düşünecek bir şey yok.
Zaten ya “aşırı” düşünceden ya da “hiç” düşünmeden!
Doğan, var olan, var olmak, insan olmak için savaşların ortasında çırpınan çocukları yeterince yaşatabilsek zaten…
Bu kadar çıldırmazdık hep birlik!