Gelenek, görenek, görememek!
Böyle bir haber…
Bizde n’aber?
Adam politikacı.
Kadın gazeteci.
Adamla Kadın birlikte olmaya başlıyor.
(Tabii her şartta önce kadınlar fedakârlık ettiği için…)
Adam politikayı bırakmıyor…
Kadın da gazeteciliği bırakmıyor ama, politik konularda yazmayı bırakıyor.
Aslında, bundan 12 yıl önce, yani birlikteliklerini açıkladıklarında, Adam iktidarda filan değil.
Adamın bir gün ülkeyi yöneteceği filan da belli değil.
Olsun.
Adamın bulunduğu, etkili olduğu, belki daha etkin olabileceği bir sahada Kadının haber, yazı, kelime koşturması, çalıştığı kurum tarafından önleniyor. Gazeteci de makul buluyor.
(Yukarıdaki paranteze karşı tez: Kadın politikacı, adam gazeteci olsaydı da, muhtemelen adamın politika yazması engellenecekti; belki de sorun Kadın değil, Gazeteci olması!)
ÇEKİLMEK
Yıllar geçiyor.
Ha bu arada, arkadaşlar evli de değil.
Birlikte yaşıyorlar.
Çocukları başkalarından.
Geçen yıl Adam, Sosyalist Parti cumhurbaşkanı adayı oluyor.
Kampanya başlarken, Kadın, bırakın siyasi haber ve yazı yazmayı; gazeteciliği askıya alıyor.
Çalıştığı kurum ile sözleşmesi donduruluyor.
Adam cumhurbaşkanı seçiliyor.
Kadın tekrar mesleğe, işine dönüyor ama yine aynı şartla:
Politika yazmayacak; sadece kültür-sanat konularında röportaj yapacak.
Kadın, çalışmak zorunda olmasını, üç çocuğunun bulunmasıyla, onların geçimini sağlamak ve bunu ekonomik bağımsızlık ve özgürlükle yapmak zorunda olmasıyla izah ediyor.
Gazeteciliğini de özgür, bağımsız ve özgür kılabilmek için; belli bir alandan çekiliyor.
ÇEKİNMEMEK
Diyebilirsiniz ki…
Ne olacak ki; zaten her şey politika, her mevzu politik.
Bunu, politika ve medyanın bulamaç, iki alandaki menfaatlerin harç, iki tarafta gezinenlerin sütlaç, birbirine halvet ve alet olduğu memlekette demeyin bari!
PİŞKİNLEŞMEK
Bu ülkede ne siyaset, ne medya, ne de şahıslar; kimin dili kimin cebinde keklik durumundan asla utanmıyor.
Evli olmayan politikacı ile gazetecinin ilişkisini kim bilir ne çok ayıplıyorlardır.
Öyle kürtaja, sezaryene filan da kızıyorlar, günah ve komplo buluyorlar.
Fakat…
İktidarın açık hizmetinde bulunmuş birilerinin (tamam mesleğe elbet bir şekil dönebilir ama) kalkıp ve kaldırılıp medya kuruluşlarının en tepesine oturtulmasından hiç utanmıyorlar.
Ne politikacı, ne medyacı, ne gazeteci utanıyor!
Siz hiç Diyanet’in…
“Müminler, milleti kandırmak; yalan yazmak; manipülatif haber koymak; Allah’ın bildiği hakikatleri, haberleri gizlemek; Allah’ın gördüğü olayları görmezden, göstermezden gelmek; insanların hayatıyla, geleceğiyle oynamak; buyruklu kuyruklu kulluklu gazetecilik ile dimağları rehin almak günahtır” diye fetva verebileceğini düşünür müsünüz?
Tabii daha önce de, laik cumhuriyetçilik filan bu işlerden zerre utanmamıştı!
Devrin iktidar ve Genelkurmay katipleri de bugün kimi karşıdan, kimi kenardan, kimi yeni maskelerinin içinden bakıyor.
ÇİĞLEŞMEK
Kimi gazeteci, yazdı, çizdi, konuştu, temas etti, görüştü diye “örgüt üyeliği”nden “terörist” diye tutuklanır, uzun uzun tutuklu kalır, yargılanırken veya işinden olurken…
Zaten bu durumdan utanmak bir yana…
Çok sayıda gazetecinin de…
Birer örgüt üyesi, parti mensubu, iktidar kâtibi, hükümet sözcüsü gibi davranmasından; öyle suç değil, ama bir ayıp, bir günah, bir utanç asla çıkartmıyorlar.
ÇİĞNENMEK
Kendi hayatını, fikrini, aşkını, ilişkini, inancını, inançsızlığını, kimliğini, kişiliğini, pişmanlığını, şaşkınlığını, sorularını, umudunu özgür yaşamayı istemek, bunun için mücadele etmek veya mücadele bir yana; bunu hayal ve arzu etmek bazen suç, ama hep ayıp, günah, ahlaksızlık olabiliyor…
Lakin…
Emirle yazı yazmak veya yazamamak; askeri veya sivil andıçla haber düzmek veya sansür dizmek, tayinle medya başına geçmek, akçalı veya ak ilişkiyle malulken, sadece gazetecilik tutkusu olan genç insanların tepesine geçirilip onların meslek aşkının içine etmek, ne ayıp, ne günah, ne yuh ulan oluyor!
GÖRMEK
Meslektaşlarını fişleyen paşa postası gazeteciler de gördük…
Meslektaşlarını kazıyan iktidarın kölesi gazetecileri de görmüş bulunduk.
Görecek güzel günler de vardır be(lki) çocuklar!